AKP kapatma davasından sonra tonunu daha da sertleştirmiş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan meydan okumayı sürdürmüştü.
Ancak son atılan adımlar gösteriyor ki, AKP yöneticileri tansiyonu artırmanın partinin aleyhine olacağını anlamış durumdalar.
MYKY toplantısından çıkan sonuçlar da bunu gösteriyor.
AKP’nin ilk tepkisi anayasa değişikliği paketini gündeme getirip davadan kurtulmaktı.
Ancak bunun siyasi eksiklerin beklentilerin üzerinde olacağı fark edilince geri adım atıldı.
Toplantının ardından açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Anayasa Mahkemesi’ndeki dava süreci “kendi mecrasında yürürken”, endişeleri gidermek ve “milletin ağır bedeller ödememesi için” mutabakat arayışı sürdürme kararı aldıklarını açıkladı.
Dava sürecini kendi mecrasına bırakmak tansiyonu biraz olsun düşürür mü?
Evet, düşürebilir...
Ama bundan sonraki adımlar da, sözler de önemlidir.
Çünkü öyle anlaşılıyor ki; Anayasa Mahkemesi’nin önümüzdeki günlerde türbanla ilgili alacağı karar yine siyasi koridorlarda dalgalanmaya neden olacak. Yani bir hafta uzlaşma mesajlarının verildiği bir ortam, diğer hafta ise tansiyonun yükseldiği bir dönem yaşayacağız.
Endişeleri giderme konusuna gelince...
AKP’nin önünde çok önemli fırsatlar ve halktan aldığı müthiş bir kredi vardı.
22 Temmuz akşamı Başbakan Erdoğan’ın verdiği sözler yerine getirilseydi, inanın bugün geldiğimiz noktada olmayabilirdik.
* * *
O yüzden endişeleri giderecek birinci aktör AKP’dir, AKP’nin yöneticileridir.
“Milletin ağır bedeller ödememesi” savunması ise AKP’nin oynadığı kelime oyunundan başka bir şey değildir.
Ağır bedel ödenecekse bunun nedeni yine partinin aldığı kararlardır.
Önemli olan çoğulcu ve katılımcı demokrasidir. Konu rejimin özüne ilişkin önemli uygulamalara veya düzenlemelere geldiğinde çoğunluk yetmez, çoğulcu olmak, katılımcı olmak gerekir. Demokrasinin modern özü bu iki kavramdan geçmektedir. Bu hatırlatma her seferinde yapıldı ancak başta Başbakan Erdoğan olmak üzere tüm yetkililer uyarıları müdahale olarak algıladı.
Türkiye’de demokrasinin kalitesi ile kuvvetler ayrılığı prensibinin içe sindirilmesi ve uygulanması arasında doğrudan bir ilişki vardır. Kuvvetler ayrılığı prensibini zayıflatmak değil, ancak güçlendirmek bir çaredir.
AKP’den beklenen de buydu.
Bir önemli hatırlatmayı daha yapmak istiyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP ve MHP anlaşarak Abdullah Gül’ü Çankaya’ya yolladı. Ardından üniversitede türbanı serbest bırakan anayasa değişikliğinde yine iki parti uzlaşarak Meclis’ten geçirdiler. Hatta bunun için DTP’nin de oylarını alarak yüzde 80’nin üzerinde bir oy oranını yakaladılar. Bugün geriye dönüp baktığımızda daha iyi anlaşılıyor ki; eğer gerçek anlamda bir uzlaşmadan bahsediyorsak bunun yolu AKP ve CHP’nin anlaşmasıdır. Parlamentonun büyük çoğunluğunun oy verdiği yasa değişikliği bile kamuoyunu rahatlatmaya yetmemiştir.
* * *
Yeni bir anayasa yaparken de aynı şey geçerlidir. AKP ve MHP’nin oyları, bazı değişikliklerde beraber hareket etmesi gerginliği azaltmak bir yana daha da artırmıştır.
En baştan beri söylediğimiz de budur.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan tüm partileri, hatta bağımsız milletvekillerine dahi giderken CHP’den randevu bile almamıştır. Bu uzlaşma zemini için geç kalınmıştır.
Demokrasiye “Çoğunluk bende...” penceresinden bakarsanız olacağı budur.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025