Demokrat Parti geleneğinden gelen bir ailenin ferdi olan Ömer Faruk Karahan’ın partinin misyonuyla ilgili bir yorumunu geçen hafta yayınlamıştım.
Karahan, Demokrat Parti misyonunun bittiğini, partinin ya da yeni siyasal oluşumların dünyanın yeni şekillenmesine uygun yeniden yapılanması gerektiğini söylüyordu.
Bunun üzerine Demokrat Parti Genel Merkezi bana yolladığı bir yazıda misyonun bitmediğini, aksine partiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu söylemişti.
Ve şöyle bir mesaj veriliyordu:
“DP, AP, DYP ve Demokrat Parti misyonu hep uzlaşmadan taraf olmuş; diğer partilerin aksine kamplaşma ve gerginlikten daima kaçınmıştır. DP’nin bu özelliği bile istikrar ve daha fazla demokrasi isteyen Türk milletinin yeniden teveccühüne mazhar olmasına yetecektir...”
* * *
Son aylarda yaşanan gergin siyasi ortam bir kez daha gösteriyor ki, Türkiye’de siyasetin yeniden şekillenmesi ve yeni alternatiflerin ortaya çıkması gerekir.
Demokrasilerin iyi işleyebilmesi ve demokrasinin daha da olgunlaşabilmesi için bunun şart olduğunu görüyorum.
Peki Demokrat Parti Genel Merkezi’nin bu mesajına Ömer Faruk Karahan ne diyecekti?
Karahan’a sordum ve şu yanıtı aldım:
“1950’den başlayalım... 40-45 yıl boyunca DP-AP-DYP hareketi kırsalda çiftçiden, kentlerde ise esnaf, sanatkar, tüccar ve serbest meslek mensuplarından yoğun biçimde oy aldı. Çünkü, bu kitleler para kazanmak ve daha iyi yaşamak istiyordu. Menderes-Demirel dönemlerinde sağlanan ekonomik büyüme söz konusu seçmen yığınlarını tatmin ve ikna edince, seçim başarıları arka arkaya geldi. Ama 2000’li yıllara gelirken Türkiye değişti. Tabii bu değişimde Özal’ın da büyük rolü oldu. Aslına bakarsanız, 90’lı yıllarda sosyo-ekonomik ve siyasal değişim sürecini ilk fark eden Demirel’dir. Belki biraz siyasi zorunluluktan, daha çok da yeni Türkiye’nin sorunlarıyla baş edemeyeceğini anlayınca, ortaya çıkan siyasi boşluğu fırsat bilerek kendini Çankaya’ya atmayı kurtuluş saymıştır.
Peki, yeni Türkiye nedir? Son 60 yıllık demokratik gelişme ve dünya ile sağlanan entegrasyon siyasal, sosyal ve kültürel açıdan Türkiye’nin kendi doğal ve geleneksel dokusunu iyice açığa çıkarmıştır. Artık bu siyasi coğrafyada din olgusu ve muhafazakarlık eğilimi görmezden gelinemeyecek kadar önemlidir. Ne var ki, AKP’nin sadece bu çizilen tablodan yararlanarak iktidar olduğu tespitini yapmak da yanlıştır. AKP’nin bugünü ve geleceğini ayrı değerlendirmek gerekir.
Tekrar Demokrat Parti’ye gelirsek; bu siyasi hareket artık oksijen çadırındadır. Kendi taraftarları haklı olarak bu durumu görmek ve kabullenmek istememektedir. Böyle bir aşamaya gelinmesinde, geçmişte ülkeye büyük katkılar yapmış Demirel’in de vebali vardır. Şimdi yapılacak iş, bir yandan yeni Türkiye’yi anlayacak ve algılayacak, diğer yandan da laik ve demokratik cumhuriyeti kucaklayacak merkez ağırlıklı yeni bir siyasal oluşumu yaratmaktır.
Ancak, tuhaf olacak ama bu yeni parti de yalnızca CHP ile koalisyona oynayabilir. Tek başına gelemez...”
* * *
Siyasetin genetik kodlarını iyi bildiğini düşündüğüm Ömer Faruk Karahan böyle düşünüyor.
“Demokrat Parti gerçekten oksijen çadırında mıdır?” işte bu sorunun yanıtını elbette partinin yetkilileri, üyeleri ve görül verenleri verecektir.
Ama ortadaki fotoğraf Demokrat Parti’nin bugünün koşullarında iktidara alternatif olamadığıdır. Bunun için neler yapmalıdır, nasıl stratejilere ihtiyaç vardır ve bunları hangi kadrolarla yapacaklardır? Bana göre ise bazı misyonlar tamamlanır, yenileri üstlenebilinir. Önemli olan bu irade, bu cesaret, bu arzu var mıdır?
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025