Bugün öğlen kalabalık bir grupla Paris’e gidiyoruz.
Yaklaşık 1.5 yıldır konuştuğumuz EXPO yarışında artık son güne geldik.
Yarın akşam saatlerinde Milano’nun mu, İzmir’in mi galip çıktığını hep birlikte öğrenmiş olacağız.
Elbette gönlümüz İzmir’den yana...
Çünkü hem bu fikre çok alıştık hem de EXPO sayesinde geleceğin İzmir’ini yaratmaya çalışacağız. Eğer alabilirsek 50 yıl içinde yapacaklarımızı, beş-altı yıla sığdıracağız. Milano’ya göre birçok avantajımız var.
Geçen bu süre içinde ben de, meslektaşlarım da bunları detaylarıyla dile getirdik.
Karara 24 saat kala bunları tekrar etmek istemiyorum.
Ancak şunu söyleyebilirim.
EXPO yapmış birçok ülkeyi, kenti bu zaman diliminde ziyaret etme fırsatı buldum.
Her seferinde aynı duygularla Türkiye’ye, İzmir’e geri döndüm.
Eğer EXPO’lar farklı kültürleri kaynaştırmaya ve “daha yaşanabilir dünya” oluşturmaya yönelik bir organizasyonsa bizim kültürel zenginliğimiz ve geleceğe yönelik beklentilerimizle bire bir örtüşüyor.
Ve gerçek olan, EXPO’nun Milano’dan daha çok İzmir’e, bu sayede bu coğrafyaya katkı koyacağı...
Bizler umutluyuz ama her sonuca göre de kendimizi hazırlamalıyız.
Paris dönüşü izlenimlerimle yeniden buluşmak üzere...
Kim geri adım atar ki...
Başbakan, Bulgaristan’dan, “bir adım geri atmayacağını” söyledi.
Atmasını bekleyenler bunun böyle olmayacağını bilmiyorlar mıydı?
AKP’nin yapması gereken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Temmuz akşamı bütün Türkiye’ye verdiği mesajı yerine getirmesidir.
Bir hatırlatma daha...
Çoğulcu ve katılımcı demokrasi önemlidir ve vazgeçilemezdir. Konu rejimin özüne ilişkin önemli uygulamalara veya düzenlemelere geldiğinde, çoğunluk yetmez, çoğulcu olmak, katılımcı olmak gerekmektedir. Demokrasinin modern özü bu iki kavramdan geçmektedir.
Bu açıdan bakıldığında AKP vazoyu yere düşürmüştür.
Parçaların bir araya gelmesi imkansız değildir ama 22 Temmuz akşamından daha zordur.
Mahalle baskısı ve demokrasi
“Mahalle baskısı” teriminin ortaya çıkmasından üç yıl önce Manisa’da yaşadığımız bazı olayları anlatacağım bugün sizlere.
Az paraya ve çok soruna sahip bir üniversitenin sağlık, kültür ve spor işlerinden sorumlu rektör yardımcısı olarak öğrencilerin sorun, istek ve beklentilerini daha iyi anlayabilmek için www.eksisozluk.com sitesine girip yazışmalarını incelediğimde, en çok dile getirdikleri sorunun, “bahar şenliklerinin sönük geçmesi” olduğunu fark etmiş ve çok şaşırmıştım. İlgili kısıtlı bütçe içinde öğrencilerin birçok gereksinimi dururken bu tür etkinliklere büyük paralar ayıramazdık; sınırlı bütçeyle daha iyisi de olası değildi ve tek çare sponsor bulmaktı. İyi bir programa yetecek katkıyı sadece sigara ve bira firmaları veriyordu.
Sigarayı özendirecek her tür etkinliğe kesinlikle karşıydık, bira firmasının sponsorluğuna da sıcak bakmamamıza karşın, öğrencilerin birçoğunun konser alanına dışarıdan alkol getirdiklerini biliyorduk.
Sonunda, “demokrasi”yi seçtik; öğrencilere durumu açıklayacak ve düzenleyeceğimiz bir anketle bin öğrenciye bir bira firmasının sponsor olmasını onaylayıp onaylamadıklarını soracaktık. Sonuçta, öğrencilerin yüzde 87’si daha iyi bir şenlik için bira firmasının sponsorluğunu seçti ve şenlik üç büyük konserle ve büyük coşkuyla gerçekleşti. Ancak bir süre sonra AKP’den Manisa’ya belediye başkan adayı olmuş, ancak seçilemeyince il genel meclisi başkanlığına getirilmiş bir kişi (reklamı olmasın diye adını vermiyorum) bizlere, “Üniversite öğrencisine nasıl bira içirilir?” diye saldırmaya başladı; olay önce yerel, sonra genel basına yansıdı. Biranın yasal, öğrencilerin reşit olduğunu ve bu kararı demokratik bir oylama sonrasında yüzde 87 çoğunlukla kendilerinin aldıklarını söylememize karşın, bu kez de aynı kişinin, “Öğrenciler uyuşturucu isteseler, onu da verecek misiniz?” sorusuna muhatap olduk.
Sonraki yıl da uygulamamızdan geri adım atmadık; ancak bizden sonra üniversitemizde bahar şenliklerinde alkollü içecek sponsorluğundan vazgeçildiğini, Türkiye genelinde alkol satan birimlerin hızla azaldığını, alkol ruhsatlarının eskiye oranla daha zor verildiğini, bu tür tesislerin şehir dışına kaydırılmaya çalışıldığını, alkollü içeceklerin vergilerinin çok büyük oranlara ulaştığını ve yasal olan birayla yasa dışı uyuşturucuyu aynı kefeye koyanların “demokrasi ve özgürlük havarisi” kesildiklerini gözlemledim ve paylaşmak istedim.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025