Bana göre AKP’nin kapatma davası kadar önemli bir olay daha var önümüzde...
O da Cumhuriyet Halk Partisi’nin önümüzdeki hafta yapacağı kurultay...
Gözüken o ki, Deniz Baykal bir kez daha CHP Genel Başkanlığı’na seçilecek.
Karşısına çıkan iki rakipten biri olan Oğuz Oyan geçtiğimiz günlerde adaylıktan çekildi.
Haluk Koç’un da aday olup olamayacağı henüz belli değil.
Tüzük gereği delegenin yüzde 20’sinin imzasını alamayabilir.
Türkiye’deki seçim barajının yüksek olduğunun tartışıldığı bugünlerde CHP’nin de adaylık barajının daha düşük olması gerekir.
Ancak ben Haluk Koç’un bu imzayı toplasa bile şansının olmadığını düşünüyorum.
Çünkü Baykal, teşkilatın geneline hakim durumda ve siyasi konjonktür de Baykal’a yardımcı oluyor.
Özetle...
Bu şartlarda Baykal’ı koltuğundan indirebilecek bir aday henüz gözükmüyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Katar’a gitmeden önce katıldığı Ankara’daki Gençlik Kolları toplantısında, “Baykal’a vakit ayıracak kadar zamanım yok” cümlesini kullandıktan sonra bile bütün konuşmasını CHP’ye ve Baykal’a ayırmasını da oldukça ilginç buluyorum.
Hükümete karşı muhalefet yapan bir başka parti gözükmüyor.
Merkez sağ bir türlü toparlanamıyor.
MHP’nin cumhurbaşkanlığı ve türban değişikliği konularında AKP’yle işbirliğine gitmiş olması bu partiye oy verenleri bile düşündürüyor.
Kaldı ki, 22 Temmuz seçimleri sonrasında çok eleştirilen CHP Genel Başkanı’nın sonraki günlerdeki performansını da iyi bulanların sayısı hiç de az değil.
Baykal’ın gerek grup toplantılarında yaptığı konuşmaların içeriği, gerek yaptığı ziyaretlerde dikkat çektiği noktalar ve televizyon programlarındaki verdiği mesajlar olumlu bulunuyor.
Bir gerçek daha var.
Kimse Baykal’ın karıştığı bir yolsuzluk dosyasından bahsetmiyor, kimse Baykal’ın bir yakınına yaptığı ayrıcalıktan söz etmiyor...
Ortada ne eşi, kızları, damatları, torunları var; ne de bir yakını...
Peki ama neden CHP iktidara yürüyemiyor, neden yüzde 20’lerin üzerine çıkamıyor?
Baykal, yaptığı röportajlarda partiyi yüzde 4’lerden aldıklarını ve gelinen noktanın küçümsenmemesi gerektiğini söylüyor.
Ben Baykal’ın bu görüşüne katılamıyorum.
Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi herhangi bir parti değil.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerini atan, demokrasinin olgunlaşma adımlarını gerçekleştiren çok önemli bir siyasi aktör...
O yüzden CHP’nin yüzde 20’leri değil, çok daha büyük hedefleri düşünmesi gerekiyor.
Baykal, “Türkiye’deki krizi çıkaran ben değilim...” diyor.
Bu yoruma kesinlikle katılıyorum. Bugün Türkiye’de bir siyasi kaostan söz ediyorsak, bunun tek nedeni AKP’nin çoğulcu değil çoğunlukçu demokrasi anlayışıdır.
AKP’li yöneticiler de asıl uzlaşmanın MHP’yle değil CHP’nin de içinde olacağı bir konsorsiyumda olacağını çok net biliyorlar.
Başbakan’ın konuşmalarında CHP’yi ve Baykal’ı hedef almasında da işte bu gerçek etken oluyor.
Tamam...
Baykal misyonunu tamamlamadığını düşünüyor, bu kritik süreçte genel başkanlığı bırakmayı Türkiye adına riskli görüyor.
O zaman CHP’ye oy verenlerin ya da vermek isteyip de istedikleri programı ve kadroyu bulamayanların beklentilerine yönelik adımların atılması gerekiyor.
Bu konuya yine devam edeceğim.
Çünkü dediğim gibi AKP’nin kapatma davası kadar CHP’nin bundan sonra göstereceği siyasi vizyonun da önemi giderek artıyor.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025