Buca’daki patlamada hayatını kaybeden Atilla Eraslan’ın cenaze törenindeki fotoğrafları unutmam mümkün değil.
Baba yüreği el vermemiş ve oğlunun tabutundaki tozu cebinden çıkardığı mendiliyle temizlemişti.
Olay günündeki fotoğraflarla cenaze gününün fotoğraflarını karşılaştırdığımda anne-babanın iki gün içinde yıllarca yaşlandığını hepimiz fark ettik.
Bunun gibi çok olay yaşadı bu ülkenin insanları...
Teröre çok kurban verdik.
Hala da veriyoruz.
İddianamede savcı, üç sanık için ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 266’şar yıl hapis cezası istemiş. Atilla Eraslan gibi hayatının en güzel döneminde yaşamını kaybetmiş gençlerimizi geriye getirmek mümkün değil. Ama ben sanıkların en ağır cezayla cezalandırılmasını ve bu davaların örnek olmasını istiyorum. Türkiye’deki birçok ceza ne yazık ki caydırıcı olmaktan uzakta... Örneğin Çeşme Otobanı’nda alkollü olarak kullandığı kamyonla ters yöne girip, Yeni Asır Gazetesi magazin muhabiri İsmail Tarık Sarı ve ulaştırma görevlisi Hamdi Çakır’ın ölümlerine neden olan Bülent Işıktaş‘a verilen hapis cezası, sadece 10 yıl...
Tarık Sarı, İzmir’in en renkli gazetecilerinden biriydi.
İzmir medyasına çok katkıları olmuştu. Daha da önemlisi hepimizin kalbini kazanmıştı. Tarık Sarı’yı kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü hala kalbimde hissediyorum. Türkiye’de trafik kazalarında her yıl binlerce insan hayatını kaybediyor. Hepimiz araba kullanıyoruz ya da seyahat ediyoruz. Ve her an bir tehlikeyle karşı karşıya kalıyoruz. Trafikte bazen istem dışı kazalar olabiliyor. Bunlara söyleyebileceğim pek bir şey yok. Ama alkol alan, otobanda ters giden ve ancak bunu kaza anında fark eden bir şoföre verilen ceza da 10 yıl olmamalı diye düşünüyorum. Atilla Eraslan’ın aramızdan ayrılmasına çok üzüldük.
Tarık Sarı’yı çok özlüyoruz.
Ulaştırma görevlisi Hamdi Çakır gibi medyamızın görünmez kahramanlarının hizmetlerini unutmamız mümkün değil. Dediğim gibi bu insanları geri getiremeyeceğiz belki ama anılarını yaşatmak için çabamızı göstereceğiz. Cezalar adaletli ve caydırıcı olmalı, vicdanları rahatlatmalı.
Komşumuzun bir Fransız olmasının sakıncası ne
Anayasa Mahkemesi’nin yabancılara gayrimenkul satışının durdurulduğuna dair kararı yürürlüğe girdi.
Hayırlı uğurlu olsun...
Türkiye’de son dönemde farklı bir ruh hali oluştu.
Sanki bir İngiliz emeklilik dönemini geçirmek için Türkiye’ye gelmek istese ve örneğin Çeşme’de ev almak istese ülke satılmış olacak.
Bu karardan sonra gayrimenkul işiyle uğraşan bir arkadaşım aradı.
Dedi ki...
“Bu kararlar aleyhimize oluyor. Ülkeye olan güveni azaltıyor. Avrupa Birliği’yle müzakere halindeki bir ülkenin daha istikrarlı olması gerekir. Ancak şunu söyleyebilirim; bu durumda kaybeden Türkiye olur...”
Bu görüşe ben de katılıyorum.
Eğer bu ülkenin hedefi Avrupa Birliği’ne girmekse komşunuzun bir İspanyol, bir Fransız olmasına alışmalıyız. Hatta teşvik etmeliyiz.
Komşunuzun bir yabancı olması dezavantaj değil aksine Türkiye’nin kendini anlatması için büyük bir fırsattır.
Çünkü planlanan hiçbir proje veya tanıtım çalışması sizin komşunuzun kendi ülkesinde yapacağı olumlu yorumlardan daha değerli olmayacaktır. Bugün ikinci konut mezarlığı olan Ege ve Akdeniz kıyıları belki de bu sayede 12 ay yaşayan yerler olacaktır.
Dilerim, düzenlemeler bir an önce yapılır ve Türkiye bir önemli fırsatı daha kaçırmaz.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025