Toplumun değişik kesimlerin gelen sağduyu, itidal çağrıları anlamlı...
Türkiye’de demokrasiden bahsediyorsak bunun sadece seçim ve Meclis olmadığını anlamalıyız.
Yargının bağımsızlığını herkesin savunması gerektiği gibi sivil toplum örgütlerinin güçlü olmasını da herkes istemeli.
TOBB, Türk-İş, TİSK, Kamu-Sen, TESK, TZOB, Hak-İş’in kamuoyuyla paylaştıkları basın açıklamasının sözcülüğünü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu yaptı.
Hisarcıklıoğlu’nun son cümlesi, “Eğer uzlaşma isteniyorsa, diyalog isteniyorsa herkes almış olduğu mevcut pozisyondan bir adım geri atmalı. Bunu yapmaya mecburuz” oldu.
* * *
9 Ekim 2005’te köşemde uzlaşmayla ilgili şöyle bir yazı yazmıştım.
Hisarcıklıoğlu’nun bu çağrısı üzerine yazımın bir bölümünü yeniden yayınlama ihtiyacı duydum.
Şöyle demiştim.
“Türk siyasal kültüründe ve düşünce tarzında ‘uzlaşmak’ ne yazık ki ‘teslim olmak’ veya ‘boyun eğmek’ gibi algılanıyor.
Türk diplomasisi sorunları belirler ve bunları dondurup ‘pozisyon’ alır.
Oysa ‘pozisyon’ bir anlamda ‘çözümsüzlük’ ve ‘uzlaşmasızlık’ tır.
Eşiğinde bulunduğumuz AB kültürünün temel öğesi ise ‘uzlaşma’dır. Avrupa’nın sloganı ‘Farklılıkların Birliği’dir.
Uzlaşmak her şeyden önce bir kültür işidir.
Uzlaşı kültürünün oluşabilmesi için yarışan ve çatışan fikirlerin temsilcileri ve bu kişilerin temsil ettiği gruplar arasında asgari bir güven ve anlayışın bulunması gerekir.
Ayrıca bu kişi ve gruplar, uzlaşmak için vermeleri gerekebilecek kimi tavizlerin getireceği yüklere en azından tahammüllü olabilecek konumda bulunmalıdır.
Bu güven, anlayış, tahammül üçgeninde çerçeveyi tamamlayan ve uzlaşı binasını ayakta tutacak sütun ise iyi niyettir.
Uzlaşmak teslim olmak, dönmek, kaçmak veya korkaklık değildir.
Uzlaşabilmek becerisi aslında ne tür bir beklenti içinde olduğunun, hedefinin ne olduğunun, açık seçik bir tanımlamasını, bilincini gerektirir.
Bu açıdan gerçek bir uygarlık göstergesidir.
Ben, uzlaşı kültürünün sadece siyasette değil, günlük hayatımızın her alanında olması gerektiğine inanan bir kişiyim.
Her zaman en kötü anlaşmanın bile savaştan çok daha önemli ve kazançlı olduğuna inanmışımdır.
Belki de bizim temel sorunumuz güvensiz olmakta yatıyor.
İnsanlar böyle algılıyor Türkiye’de... İnsan ‘mutlaka taviz vermiştir...’ diye düşününce, hayat hiç de kolay olmuyor.
Uzlaşmak teslim olmak değildir...”
* * *
Ben böyle düşünüyorum.
Ve Hisarcıklıoğlu’nun sözlerine geri dönüyorum.
Uzlaşmaya varabilmek için bazen geri adım atmak gerekli olabilir.
Hatta ödün de verilebilir.
Burada geri adım atması gereken taraf hükümettir.
Başbakan’dır...
Son 10 gündür tırmanan siyasi ortamın nedeni Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP’yle ilgili kapatma davası açmasından sonra AKP yöneticilerinin gösterdikleri tavırdır.
Şimdi de mini paket çalışmaları yürüten AKP’nin bırakın geri adım atmayı, bir-iki adım ileriye gitme niyeti açıktır.
O yüzden uzlaşmaya giden yol yine siyasi iktidarın iradesinden geçmektedir.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025