Derya Sazak

Derya Sazak

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Washington Post muhabirleri, 1974’te ABD Başkanı Nixon’u istifaya götüren “Watergate skandalı”nı ortaya çıkardıklarında basit bir hırsızlık olayının yol açacağı siyasi sonuçları kimse tahmin edememişti. Soruşturma ilerledikçe Demokrat Parti’nin seçim ofisinin bulunduğu Watergate binasında yakalanan kişilerin, rakip partiye “dinleme cihazı” yerleştirdikleri anlaşıldı. Gazeteciler, olayın üzerine gittikçe skandal Nixon’a kadar uzandı. Ve ABD Başkanı, bilgisi dahilinde olan yasadışı dinleme ve skandal patladıktan sonra kamuoyuna yalan söyleme gibi “etik” gerekçelerle istifaya mecbur kaldı.
Watergate’ten sonra ABD’de çok şey değişti. Washington’un “kapalı kapılar ardında” dönen siyaseti şeffaflaştı.
Özel hayatla, yönetimlerin dokunulmazlığı arasındaki sınırlar ayrıştı.
Hesap verebilirlik arttı.
Dinleme hastalığı 1980’lerde Türkiye’ye de sıçradı. Özal’ın danışmanı Adnan Kahveci’nin bu işlere meraklı olduğu, 12 Eylül askeri döneminde Başbakanlık telefonlarının dinletildiğine ilişkin iddialarda adının geçtiğini anımsıyoruz. 1990’larda organize suçlarla mücadelede emniyet ve jandarma istihbaratın gelişkin “telekulak” tekniklerinden yararlandığı ortaya çıktı. Susurluk tartışmalarında dinlenme kuşkusu liderlere uzandı.
Ergenekon soruşturmasında ise “teknik takip” kavramıyla tanıştık.
Mahkemeden çıkartılan gizli kararlarla, ilgili ilgisiz binlerce kişinin özel telefonları dinleniyordu. Orwel’in dünyasındaki gibi, herkesi gözetleyen bir düzen kurulmuştu.
Son olarak Cumhuriyet gazetesi Ankara Bürosu santral telefonlarının da dinlendiği ortaya çıktı.
Ergenekon 2. iddianamesinin ek klasörlerinde davayla ilişkileri olmamalarına karşın, salt Mustafa Balbay sanık diye, Cumhuriyet’te çalışan gazetecilerin haber kaynaklarıyla konuşmaları da dinlemeye alınmış.
Haklarında herhangi bir dinleme kararı bulunmayan muhabirlerin telefon görüşmeleri Ergenekon dosyasına girmiş. Olayın hukuksal yönü vahimdir, çünkü Anayasa’nın 22. maddesindeki “Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır” ilkesi çiğnenmektedir. Olayın trajikomik yanı ise, Cumhuriyet muhabiri İlhan Taşçı ile telefonda konuşan CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun usulsüzlük haberlerine, “Bombaları patlatıyorsunuz” diye yaptığı göndermenin Ergenekon bombalarıyla karıştırılmasıdır!
Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Ankara Bürosu telefonlarının dinlenmesi sonucu Ergenekon dosyasına konulan tutanaklarla ilgili olarak HSYK’ya şikâyette bulunmuş. CHP’ye göre, Türkiye “örtülü faşizme” gidiyor.
Basın meslek örgütleri de ayağa kalkmış durumdalar.
Ergenekon gibi “hukuk dışı örgütlenmeleri”, “darbe girişimleri”ni açığa çıkarma iddiasındaki bir davada hukuk dışına bu kadar nasıl savrulunur?!
Dinleme yüzünden eskiden başkanlar devrilirdi; şimdi “vakayi adiye”den sayılıyor!