Güzel bir uyku çekmenin plastiklerle bir ilişkisi olabilir mi? Evet var! Doğayı kirletmekle kalmayıp uykumuza kadar sızan plastiklerdeki kimyasallar, kafein gibi uykumuzu bozarak bizi ‘alarm moduna’ geçiriyor. İyi bir uyku sonrası zinde bir sabah için, hayatımızdan plastiği nasıl azaltabileceğimize bakıyoruz bugün.
Haziran ayına merhaba! Bu ayın takviminde bizim için çok özel bir gün var: 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da doğa için düşünme, hissetme ve harekete geçme zamanı. Bu yılın teması: “Plastik kirliliğine son ver.” Ama mesele sadece çevreyle de sınırlı değil. Plastikler doğayı kirletmekle kalmıyor, artık uykumuza kadar sızıyor. Evet, yanlış duymadınız. Günlük hayatımızda kullandığımız plastik ürünler, su şişeleri, gıda ambalajları, tekstil ürünleri ve hatta makyaj malzemeleri küçük ama etkisi büyük mikroplastik içerebiliyor. Yeni yayımlanan bir araştırmaya göre bu plastiklerdeki bazı kimyasallar kafeinle benzer etki göstererek uykumuzu bozabiliyor. Vücudumuzun biyolojik saatini düzenleyen sinyalleri şaşırtabiliyor, geceleri dinlenmek yerine ‘alarm moduna’ geçiyoruz. Dahası da var, bildiğiniz üzere mikroplastiklere kanımızda, akciğerimizde, beyin dokularımızda bile rastlanıyor. Bu yıl Dünya Çevre Günü, yalnızca plastik torbalardan değil, görünmeyen tehditlerden de arınma çağrısı olsun. Hem kendinizi hem çocuklarınızı hem de gezegenimizi korumak için daha bilinçli adımlar atmaya ne dersiniz? Pek iç açıcı olmayan ama hayatınızdan plastiği azaltmak için önemli olabilecek bazı araştırmaları da bu vesile ile paylaşmak istiyorum.
Uyanık tutuyor
Environment International dergisinde nisan ayında yayımlanan çalışma, PVC ve poliüretan gibi plastiklerde bulunan kimyasalların, vücudun biyolojik saatini düzenleyen adenozin reseptörlerini etkileyerek uyku-uyanıklık döngüsünü bozabileceğini belirtiyor. Araştırma, plastik kimyasalların vücudun biyolojik saatini etkileyerek uyku düzenini 17 dakikaya kadar geciktirebildiğini ortaya koyuyor. Çalışmada ilk kez farklı bir biyolojik yol olan hücreler aracılığıyla bir etki aranmış. Hücresel saatin kontrolünde önemli bir bileşen olan ve sirkadiyen ritmi düzenleyen sinyalleri iletmede rol alan adenozin reseptörü üzerindeki olumsuz etkileri kontrol edilmiş. Plastik kimyasalların vücudu nasıl etkilediğinin biyolojik süreci, sirkadiyen ritim ve adenozin reseptörü üzerindeki etkileri bakımından kafein ile benzer olduğu belirtiliyor. Kafein, adenozin reseptörünü devre dışı bırakarak bizi uyanık tutuyor. Plastik kimyasallar da adenozin reseptörünü aktive ediyor. Ancak adenozin reseptörü kimyasallar tarafından aktive edildiğinde, mesajı iletmeyebiliyor ve vücudun doğal fizyolojik süreçlerini geciktirebiliyor. Bu durum da uzun vadede uyku bozukluklarına ve buna bağlı sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Özetle kullandığınız kozmetik ürünlerden tabağınızdaki gıdalara ve yatağınızdaki çarşafa kadar plastik içerebilen alternatifleri gözden geçirme zamanı. Tercihiniz her zaman doğaya en yakın ve en doğal olandan yana olsun.
Beyinde birikiyor
Biliyoruz ki mikroplastikler, sadece çevrede değil, kanda, plasentada, akciğerde vücudun pek çok noktasında bulunabiliyor. Bu küçük parçacıklar, kan hücrelerinin oksijen taşıma kapasitesini azaltabiliyor, organlara zarar verebiliyor. Gelelim beyne. Beyninizin yüzde 99.5’i beyin dokusundan oluşur; peki ya geri kalanı? Nature Medicine dergisinde yayımlanan çok yeni bir çalışmada, insan beyin dokularında ortalama 7 gram mikroplastik tespit edilmiş. İncelenen beyin dokusunda mikroplastik düzeylerinin karaciğer ve böbrek dokusuna göre 7-30 kat daha fazla olduğu belirlenmiş.
Daha da endişe verici olanı, demans hastalarının beyinlerinde sağlıklı bireylere kıyasla 3 ile 5 kat daha fazla mikroplastik bulunması. Mikroplastik birikiminin zamanla arttığı, sadece son sekiz yılda yüzde 50 artışta olduğu da sonuçlar arasında. Bu da giderek artan Alzheimer ve zihinsel hastalıklar için aslında büyük bir uyarı veriyor. Öyle ki partiküllerin, kan-beyin bariyerini aşarak nörolojik fonksiyonları etkileyebileceği düşünülüyor.
Pekin Üniversitesi’nde yapılan bir diğer araştırmada ise mikroplastiklerin beyin damarlarında birikerek kan akışını engellediği ve motor fonksiyonlarda bozulmalara yol açtığı gözlemlenmiş. Bu durum, mikroplastiklerin nörotoksik etkileri olabileceğini düşündürüyor.
Sessiz düşman
Kronik hastalıkların nedenleri arasında da yeni şüpheli mikroplastikler. New Mexico Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, inme geçiren bireylerin damarlarında sağlıklı bireylere göre 51 kat daha fazla mikroplastik bulunduğu belirtiliyor. Sonuçlar mikroplastiklerin damar tıkanıklığına ve dolayısıyla inme veya kalp krizi riskine katkıda bulunabileceğini gösteriyor. Amerikan Kardiyoloji Koleji’nin bu yıl yayımladığı rapora göre ise mikroplastik maruziyeti yüksek bölgelerde hipertansiyon, diyabet ve inme gibi kronik hastalıkların görülme sıklığı artış göstermiş durumda.
Etiket okumak sadece gıdada önemli değil
Giydiğimiz kıyafetlerin yüzde 80’i, içeriğinde plastik barındırıyor. Evet, doğru duydunuz. Üstelik tekstil sektörü, iklim krizini ve plastik tüketimini etkileyen faktörlerin başında geliyor. Giysiler yıkandıkça ortaya çıkan mikroplastikler ise içtiğimiz sudan denizlere kadar her yere, sonrasında ise bedenimize kadar ulaşıyor. Kıyafetlerin çoğunda naylon veya polyester var. Pamuk içeren ürünleri tercih etmek hem size hem de doğaya iyi geliyor demek mümkün. Fakat burada da farklı bir tehlike söz konusu. Son günlerde sıklıkla duyduğumuz pestisitler burada karşımıza çıkıyor. Öyle ki o pamuklar çoğu zaman yoğun pestisit kullanımıyla yetiştiriliyor. Bu kimyasallar toprağa, suya ve havaya karışmakla kalmıyor, doğrudan tenimize temas eden giysiler yoluyla da vücudumuza sızabiliyor. Peki, ne yapmalı? Sağlıklı ve sürdürülebilir yaşam, yalnızca yediklerimizle değil, dokunduğumuz her şeyle başlıyor. Organik pamuk veya sürdürülebilir tekstil ürünlerini tercih etmeye özen gösterin; yalnızca ihtiyacınız kadar alın, çünkü her fazla parça sadece dolabınızı değil, doğayı da tüketiyor. Bilinçli tüketim, hem bedeninizi hem gezegeninizi korumanın en şık yolu olabilir.