Dilek Gappi

Dilek Gappi

dilek.gappi@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları

“70 yıl boyunca çok zorluk yaşadık ama şimdiki kadar sahtekarlık, kaçak yoktu” diyor sanayinin gelişimine tanıklık eden isimlerden Noel Mikaleff. Sektörün duayeni, tağşiş (karışım), kolon yağı derken marketlerdeki bazı markalı yağlara bile sahtekarlığın sızdığı uyarısında bulunuyor

Mal­ta’dan 1860’lar­da İz­mir’e ge­len Mi­ca­leff’ler ül­ke­de sa­na­yi­leş­me­nin de önü­nü açan ilk ai­le­ler­den ol­du. Bu­gün Kris­tal yağ­la­rı­nın yö­ne­tim ku­ru­lu baş­kan­lı­ğı’nı yü­rü­ten No­el Mi­ca­leff’in ba­ba­sı, Ku­ru­cu­la­rı An­tonhy Mi­ca­leff, 1930’lu yıl­lar­da tif­tik, zey­tin­ya­ğı, tü­tün, zer­da­li ce­kir­de­ği ürü­le­ri­nin alım sa­tı­mı­nı ger­çek­leş­ti­ren bir tüc­car­dı. No­el Mi­ca­leff ba­ba­sı­nın ti­ca­ret­ten sa­na­yi­ci­li­ğe ge­çiş yıl­la­rı­nı şöy­le an­la­tı­yor:
“O dö­nem­ler­de Tür­ki­ye’yi çok iyi ta­nı­yan ve Ku­şa­da­sı’nda ül­ke­nin en es­ki ra­fi­ne­le­rin­den bi­ri­ne sa­hip İtal­yan bir sa­na­yi­ci var­dı. Ba­bam di­ğer iş­le­ri­ne ila­ve ola­rak, bu İtal­yan sa­na­yi­ci ile bir­likt 1938’de ra­fi­ne üre­tim te­si­si kur­du. Ha­yal me­yal ha­tır­lı­yo­rum o ta­rih­ler­de İz­mir’de elek­trik yok­tu. Fab­ri­ka­yı ça­lış­tı­ra­cak sis­te­mi kur­mak için es­ki bir lo­ko­mo­tif sa­tın al­mış­lar­dı. O za­man­lar İz­mir bi­le an­cak gaz lam­ba­la­rı ile ay­dın­la­na­bi­li­yor­du. Ha­va­ga­zı te­si­si fab­ri­ka­dan son­ra ku­rul­du.

İlk ih­ra­ca­tı ger­çek­leş­tir­di
Sö­ke’den Ay­dın, Tor­ba­lı, Sul­tan­hi­sar, Ay­va­lık yö­re­le­rin­den sa­tın alı­nan zey­tin­ler bu fab­ri­ka­da iş­le­ni­yor­du.
Bi­lir mi­si­niz yağ­lar o ta­rih­te de­ve ker­van­la­rı ile ge­lir­di. Gü­ğüm­ler, tu­lum­lar­la ta­şı­nır­dı. 1940’lar­dan son­ra kam­yon­lar baş­la­dı. Kris­tal Tür­ki­ye’nin ilk ri­ve­ra zey­tin­ya­ğı­nı te­ke­ne ku­tu­ya ko­yan ilk mü­ese­se­dir. Ba­bam­lar fab­ri­ka ku­rul­du­ğun­da ilk ih­ra­ca­ta Gü­ney Ame­ri­ka’yla baş­la­mış­lar. Tür­ki­ye’nin ra­fi­ne zey­tin­ya­ğın­da ilk ih­ra­ca­tı­nı Ame­ri­ka ve Ka­na­da’ya biz ger­çek­leş­tir­dik. İlk ih­ra­cat ku­tu­la­rı, 200 ki­lo­luk va­ril­ler­di. Gü­ney Ame­ri­ka iş­le­ri ke­sil­di ve da­hi­li pi­ya­say­la ça­lış­ma­ya hız ver­dik”
No­el Mi­ka­leff es­ki yıl­la­rı an­la­tır­ken onu, öy­kü ta­dın­da din­li­yo­ruz.
Tür­ki­ye ve Ege ti­ca­re­ti­nin, sa­na­yi­si­nin en ya­kın ta­nık­la­rın­dan Bay Mi­ca­leff 1954’den bu ya­na fii­len iş­le­rin ba­şın­da. Baş­la­dı­ğı dö­nem­ler­den bu­gü­ne sek­tör­le il­gi­li çok şe­yin de­ğiş­ti­ği­ni an­la­tı­yor:
“İş ha­ya­tı­na baş­la­dı­ğım­da zey­tin­yağ, İs­tan­bul, İz­mir gi­bi üre­tim böl­ge­le­rin­de tü­ke­ti­lir­di. İç ve Do­ğu Ana­do­lu’da zey­tin­yağ di­ye bir­şey yok­tu. Ül­ke­de o ta­rih­ler­de doğ­ru düz­gün yol da yok­tu. Ürün sev­ki­ya­tı­nı ge­mi­ler­le ka­yık­lar­la li­man­la­ra ya­par­dık. De­va­mı­nı an­cak tren yo­lu ile ya­pa­bi­lir­dik. Gün­de 15 ton üre­ti­mi­miz var­dı ki 50’ler için bü­yük, çok bü­yük ra­kam. Zey­tin­ya­ğı­nı ilk sa­na­yi­leş­ti­ren Ko­mi­li ile biz ol­duk. Ta­riş biz­den son­ra baş­la­dı”

Fi­yat­lar dü­şü­rül­dü
İlk fab­ri­ka ye­ter­siz ha­le ge­lin­ce 1959’da Bor­no­va Çı­nar­lı’da ikin­ci te­si­si­ni ku­ru­yor Kris­tal Yağ­la­rı. Bay Mi­ka­leff de iş­le­re da­ha çok ha­kim ol­ma­ya baş­lı­yor. “Ti­ca­ri ah­la­kı öğ­ren­dim” de­di­ği ba­ba­sı An­tonhy Mi­ca­leff 70’le­re ka­dar ak­tif gö­re­vi­ni sür­dü­rür­ken da­ha son­ra kap­tan­lık No­el Mi­ca­leff’e ge­çi­yor.
Bu­gün Kris­tal Tür­ki­ye zey­tin­yağ üre­ti­mi­nin yak­la­şık yüz­de 25’ini ger­çek­leş­ti­ri­yor. Bay Mi­ca­leff Kris­tal’in han­gi ilk­le­ri yap­tı­ğı­nı an­lat­ma­ya baş­la­yın­ca “yak­la­şık 80 yıl boyn­ca her­şey gül­lük gü­lis­tan­lık mıy­dı, hiç mi sı­kı­nı­tı­lı gün­le­ri­niz ol­ma­dı” di­ye ara­ya gi­ri­yo­rum. An­la­tı­yor:
“6070 ara­sın­da Hü­kü­met ani­den 1 li­ra olan ürü­nü 50 ku­ru­şa sa­ta­cak­sı­nız de­me­ye baş­la­dı. Zor yıl­lar­dı, çok za­rar et­tik ama ge­re­ği­ni de yap­tık” di­yor.
O yıl­lar­dan iti­ba­ren Tür­ki­ye’nin ve sek­tö­rün çok de­ğiş­ti­ği­ni an­la­tı­yor Bay Mi­ka­leff ama önem­li de bir ay­ra­cı şöy­le açı­yor:
“Elek­trik ol­ma­dı­ğı gün­ler­de üre­tim ya­pa­rak baş­la­dık. İm­kan­lar yok­tu fa­kat in­san­lar da­ha dü­rüst­tü. Şim­di sek­tör­de, ka­yıt­dı­şı, tağ­şiş, ko­lon ya­ğı der­ken ka­yıt­dı­şı, hi­le al­dı ba­şı­nı gi­di­yor”
No­el Mi­ka­leff bu­gün Kris­tal’i or­ta­ğı Ay­han Ba­ran ve ai­le­nin 3. ku­şak tem­sil­ci­si ye­ğe­ni Chris­top­her Do­logh ile bir­lik­te yö­ne­ti­yor. Kris­tal geç­ti­ği­miz yıl şir­ke­tin yüz­de 49’unu Ar­kas Gru­bu sa­tın al­mış­tı.
Cris­top­her Do­logh şir­ke­ti zor­lan­dık­la­rı için sat­ma­dık­la­rı­nı, mi­ras yo­luy­la da­ğı­lan his­se­le­ri el­le­rin­de tu­tan ai­le üye­le­ri­nin pay­la­rı­nı Ar­kas Gru­bu’na sat­tı­ğı­nı be­lir­ti­yor. Ar­kas’ın şir­ke­te güç ver­di­ği de açık. Kris­tal’in Bor­no­va­da’ki te­sis­le­rin­de 10 mil­yon do­lar­lık ya­tı­rım ta­mam­lan­ma aşa­ma­sı­na gel­di. Kristal bu ya­tı­rım­la bir­lik­te pi­ya­sa­da­ki ağır­lı­ğı­nı daha da ar­tır­ma­yı plan­lı­yor.

Haberin Devamı

İmkanlar çoğaldı dürüstlük azaldı

Haberin Devamı

“Yepyeni bir hayat gelir Bizde ve her yerde..”
Gittiğim üretim yerlerinde, fabrikalarda, patronu yetkilileri dinlerken, fırsat bularak işçilerle de sohbet etmeye çalışırım. Aslında yetkililerin uzun uzun anlattıklarının gerçeği, birkaç satırla çalışanların anlattıklarındadır.
Mutlu ve işini severek yapan işçilerdir aslolan. İşçi mutluysa o patron doğru söylüyordur, o zaman o işletme ekonomi adına gerçek işlevini yerine getiriyordur. Artık daha az gülen yüzler gördüğümüzü bilmem söylemeye gerek var mı ? İşçiliğin kaderi taşeronlaştırmaya, asgari ücrete denk düşer hale geldi. Evet, dünyada 1889 yılında 1 Mayıs’ın “İşçi Bayramı” olarak kutlanması kararının ardından 121 yıl geçti. 1 Mayıs’lar hep acı, yürek yakan olaylarla belleğimizde kaldı. Nihayet 22 Nisan 2009 tarihinde yasa ile 1 Mayıs “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kabul edildi. Ve uzun yıllar sonra ilk kez Taksim’de yeniden buluşma gerçekleşti. Maksim Gorki’nin ANA romanından Bertolt Brecht’in uyarladığı oyun için yazılan ve bestelenen 1 Mayıs Marşı’nda yüzbinlerce kişi tarafından dillendi.
“Bu böyle gitmez sömürü devam etmez.Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde”
Dileriz ki, işçisi, üreteniyle, mutlu bir hayat gelir bize ve her yere...

Haberin Devamı

İmkanlar çoğaldı dürüstlük azaldı

Bakanlık, yetkililer neden engellemiyor?
Sektörün yaşadığı sorunlara son yıllardae kolon yağının eklenmesi Bay Micaleff’i hayli kızdırmış. ‘Bu sektör dürüstlüğü ile ayakta kalmalı’ diyen Mikaleff’le sektörün sorunlarını paylaştık.

Son zamanlarda sık duymaya başladığımız kolon yağı nedir?
Bu ayrı bir sistem. Yüksek asitli yenmeyecek kötü yağların kolon tabir edilen bir yöntemle yapısal özeliklerini değiştirerek, düşük asiltli bir yağ elde ediyorlar, sızma diyorlar. Sentetik şeker imal etmek gibi birşey. Ne yazık ki marketlerdeki bazı markalı satışlarda da kolon yağına rastlar hale geldik.

Kayıtdışının üzerine eklendi sanırım.
Tağşiş yani karışımın yanı sıra beyaz teneke tabir edilen markasız satışlarla uğraşmaktan zaten yorulmuştuk. Artık öyle bir yere geldik ki; sahil bölgelerinde kasaba gidiyorum etin yanında su şişelerinin içine doldurulmuş zeytinyağ var. Berbere gidince amca şahane zeytinyağ satıyoruz, verelim sana diyorlar.

Ulusal Zeytin ve zeytinyağ birliği UZZK bu sorunları çözmek için kuruldu Umudunuz yok mu?
Elbette umudum var, UZZK önüne geçer diye tahmin ediyorum ancak Bakanlıklar, yetkililer görevlerini tam yapmıyor. Aşırı derece tağşiş yaşanıyor. Türkiye’deki insanları koruyacak ve düzgün beslenmelerini temin edecek merciler var biz bu mercilere vergi veriyoruz ana ne yapıyorlar? Hiçbir şey yapılmıyor.

Rekolte artar
Sektörde son yıllarda 60 milyona yakın zeytin ağıcı dikildiğine ve ağaç sayısının artması gibi gibi olumlu gelişmelerin olduğuna da değiniyoruz Bay Micaleff’le...

Zeytinyağı ihracatında Türkiye yolun başında, şansımız ne kadar açık ?
Avrupa’yla rekabet o kadar kolay olmuyor. İhracattaki gümrük duvarı çok yüksek. Bu gerçekçi bir sorun.
Bu yıl yüksek rekolte bekleniyor, etkili olur mu ?
Evet rekolte yükseleceği için piyasada denge sağlanabilir. Ben de 180 bin ton civarında yüksek rekolte bekliyorum ki bu fiyatlara da yansır. Ancak ihracattan evvel Türkiye’nin kendi iç tüketimi artmalı.

Belki rekoltenin yüksekliği etkiler ama şu anda halkın daha çok tüketebilmesi için zeytinyağın fiyatı pahalı kalıyor.
Pahalı olduğuna katılmıyorum. Çünkü hakiki zeytinyağ yiyorsunuz. Hakiki ürünün fiyatı ucuz olamaz. Ama şurası doğru; Türkiye şartlarında üreticinin maliyeti yüksek. Üreticinin maliyeti düşürülebilirse zeytinyağında bu kesinlikle nihai tüketiciye yansır.