Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



BİR bakıma, şanssız bir ülkenin şanssız insanlarıyız. TV'lere bakın, gazetelere bakın; gece gündüz hüngür hüngür ağlayın.
İç açıcı, moral yükseltici, gurur verici, umut doğurucu, neşelendirici bir haber, bir olay, bir başarı var mı?
Yok.
Türkiye'nin gündemini olumsuzluklar oluşturuyor. İçte de, dışta da, ekonomide de öyle.
Keder ve kasvet...
Kendi kendisiyle kavga eden dünya ile yarışmayan bir Türkiye...

* * *
DÜNYA değişti, güzelleşti ama Türkiye o gidişe ayak uyduramadı.
80 yılda, "nereden nereye geldiğimiz"in değil, "benzer ülkeler nereye geldi biz nerelerdeyiz"in mukayesesini yapmak gerekir.
70 milyonun büyük ekseriyeti devamlı maddi, manevi çöküntü içinde.
Çalışanlar geçinme zorluğu çekerken bir de iş bulamayanlar var. Özellikle de eğitimli gençler...
Onların işsizlik oranı yüzde 20'lere varıyor.
İşsizlerle, düzgün işi olmayan ücretlilerin sayısının 9 milyonu aştığı bildiriliyor.
İşsiz sayısının 2010'da 18 milyona çıkacağı hesaplanıyor.
ABD'de kişi başına milli gelir 40 bin dolara varıyor.
AB'de bu rakam 20 - 30 bin dolar. Kişi başına milli gelir İspanya'da 16 bin, Yunanistan'da 12 bin dolar, Türkiye'de 3 bin dolar sınırında gidip geliyor.
Politikacılar durmadan "nurlu ufuklar" vaat ediyor ama, bu vaat bir türlü gerçekleştirilemiyor.

* * *
YATIRIM yok, üretim durmuş. Bu nedenle ülkede üretimi öne çıkaran yapısal bir değişim, bir seferberlik gerekiyor. Hem de bir dakika bile geç kalmadan.
Sanal ekonomik büyüklük yerine gerçek ekonomik büyüklüğe geçmek gerekiyor.
80 yıllık Cumhuriyet'in, demokratikleşme ve "muasır medeniyet seviyesine ulaşma" amacında geldiğimiz nokta hiç de iç açıcı değil.
Ne için yola çıkmıştık; demokrasi, çağdaşlık, refah, istikrar, hak, hukuk, adalet, eşitlik, birlik, beraberlik, bölünmezlik...
Öyle mi oldu?

Ermeni Patriği Doğu'daki eski kiliseleri gezip "onarılmalarını" istiyor.
Bazı DEHAP'lılar, mahkemeye başvurup, Türkiye alfebesini adeta reddediyor.
Papa'nın Ankara'daki temsilcisi "Lozan"ın eleştirilmedik yanını bırakmıyor.
Günter Verheugen ise, tarih verme konusunda kıvırıp duruyor.
Sözün kısası; AB, Ankara'ya tarih verene kadar belki de AB'ye girecek Türkiye kalmayacak!

Soru hep aynı "dolara ne oluyor?" Düşse de, çıksa da ekonomistler nedenler icat ediyorlar, ama analizler genelde tutmuyor. İzahlar 2 - 3 hafta sonrayı bile aydınlatmıyor.
Son günlerde de böyle oldu. Dolar; örneğin eylülde 1 milyon 300 bin liralara kadar düştü, herhalde bu sırada toplayan topladı. Bir süre sonra, yani bu haftanın ilk günü 1 milyon 511 bin liraya çıkıverdi. Yalnız son bir ayda doların TL karşısındaki değer artışı yüzde 11'i geçti.
Anlaşılıyor ki, tahterevalli birilerinin elinde. Bu durumda "Dolara ne oluyor?" diye fazla bilimsel, fazla teknik cevaplar aramaya gerek yok. Mal meydanda.

'Türkiye Irak'ın toprak bütünlüğünden yana.' İyi ama bütünlük lafla sağlanamaz. "Irak'ta olan her şey bizi ilgilendirir" diyen Ankara bunun için ne yapıyor?
ABD ve İsrail "müstakil Kuzey Irak" istiyor. VeABD geçici yönetimi Ankara'ya tercih ediyor.
İngiltere Güney Irak'ta etkin olmanın peşinde.
Bazı şeylere karşı çıkmak yalnız silah göstererek olmuyor, çok çeşitli araçları, imkanları kullanmak gerekiyor. Ama bunlar Ankara'da yok.
Türkiye tüm bunları düşünmeli 1 Mart tezkeresinin reddi ile kaçırdığı tarihi fırsatı başka yollardan elde etmeli.

Boğaz'ın Rumeli kıyısında trotuvar yenileniyor. Çok güzel bir gezi şeridi meydana çıkıyor.
Ama, Bebek'te olduğu gibi, belki de dünyanın en güzel manzarasına hakim bu şeridin bazı bölümleri çok dar. Buraların denize kazık çakarak genişletilmesi önemli bir hizmet olacak.
Boğaz deyince yeni gelişen bir sektörden de söz etmek gerek. "Tekne lokantacılığı." Dar gelirli vatandaşların kendilerine deniz üzerinde ucuz balık ziyafeti çektikleri bu tekneleri 'kaldırın' demek doğru olmaz. Ama, hiç olmazsa o teknelerin bir estetiği olmalı, göze batan çirkinlikten kurtarılmalı, onlara bir standart getirilmeli.