Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


O kadar çok ıvır zıvır var ki gerçek siyaset gölgede kaldı, onunla uğraşan yok. Siyasi tartışmalar televoleye döndü.
Yanlış mı?
Türkiye'de değişimi, ilerlemeyi yüklenecek bir güç kalmadı.
Başbakan bile muhalefet yapıyor. Memnun değil. Her şeyden şikayetçi. Ama belki de çaresizliğinden; siyaseti eksenine oturtamıyor.
Üstelik, muhalefeti de iyi ki o yapıyor, çünkü Türkiye'de muhalefet gibi bir muhalefet de kalmadı.
Muhalefet demek iktidar adayı demektir.
Siz, "Türkiye'de FP'yi iktidar yapalım Türkiye kurtulsun" diyebiliyor musunuz?
"DYP'yi hemen iktidar yapalım bugünkünden iyi olur" diyebiliyor musunuz?
Diyemiyorsanız, Türkiye çöktü demektir.
Hem iktidar vatandaşın yüzünü güldüremiyor, hem muhalefet umut vermiyor.
Belki de Türkiye 50 yıldır ilk kez bu duruma düşüyor.

Yatırım yok, üretim yok, müesseseler kapanıyor, işsizler ordusu her geçen gün büyüyor, boş dolaşmaktansa ücretini alamadan çalışanlar var.
TV'de haykıran öğretmen Türkiye'nin bugününün sembolüdür. Tarihe görüntülü kayıt olarak düşmüştür.
"150 milyon maaş alıyorum, tezgahta gördüğüm balık rüyalarıma giriyor. Gece sabaha karşı fırın fırın dolaşıyor, ucuz bayat ekmek bulup çocuklarıma yedirmek için uğraşıyorum."
Aylar önce beliren umut bir anda söndü.
"Enflasyon yüzde 30" demek sade vatandaşa pek de bir şey ifade etmiyor.
Adamın geliri yüzde 50 artmazsa yüzde 30 neyin müjdesi olabilir ki?

Siyaset deyince 21. yüzyıl Türkiye'sinde hala "aşiret"ten, "şeyh"ten söz ediliyor. TV'lerde, gazete başlıklarında onlar var. O kavramlar hala yaşıyabiliyor, siyaseti etkiliyor, hatta günümüze damgasını vuruyor.
Yolsuzlukları ortaya çıkartmakla görevli savcı hakkında hükümet inceleme başlatıyor. Bu durum; "hükümet beyaz enerji soruşturmasından rahatsız mı?" sorularını akla getiriyor.
Savcı belki teamüllere aykırı davranıyor, gücünü belki yolsuzluğa karşı olan çevrelerden alıyor.
Ama bu, yolsuzlukla mücadele ile demokrasi arasında sıkışıp kaldığımızı da göstermiyor mu?
Öyle ki, yolsuzlukların meydana çıkarılışından yanaysanız, demokrasiden taviz vermek mecburiyetindeymişsiniz gibi bir durum doğuyor.
O durum "aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık"a benziyor.
Meclis'te ölüme varan içtüzük tartışması var.
Ama olay, "ya hep, ya hiç" kavgasına dökülüyor.
Oysa Meclis'in hem hızlı çalışması gerekiyor, hem de muhalefetin kürsü özgürlüğünün korunması, sesinin kısılmaması...
Bunun yolu ise kavga dövüş değil uzlaşmadır, ama bu kabul görmüyor.
Türkiye kısa bir süre önceye göre umutlandırdığı konumunu kaybetmiş, yörüngesinden çıkmış, hedefi şaşırmış gibi görünüyor.
Doğru yol nasıl bulunacak, o da meçhul.
Doğru yolu bulmak; Meclis'e, hükümete, muhalefete, özetle siyasete düşüyor. Onlarsa sanki hariçten gazel okuyanlardan yardım bekliyormuş gibi davranıyor.