Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       TÜRKİYE'de vaat edilenle sunulan arasındaki farktan mağdur olmaya alışmış bir halk var. Siyasette olduğu gibi, ticarette de...
Öyle alışmışız ki aldatılmaya; aleyhimizdeki durumların pek çoğunun üzerinde durmuyoruz bile.
Örneğin kablolu TV'ye geçildi. 550 bin kişi buna abone oldu. Yakında yapılacak 1.5 milyon abone ile sayı iki milyona ulaşacak.
Ne için?
Temiz görüntü, kesintisiz bir yayın için.
Ama bu sağlanamadı.
Özellikle kesintisiz yayın.
Neden?
Çünkü kablolu TV'nin "kesintisiz güç kaynağı" yok.
Bu, atla deve mi?
Hayır ama bir türlü kurulamıyor.
Oysa uzunca bir süre önce bu eksiğin giderileceği de ifade edilmişti.
Kesintisiz güç kaynağı olmadığı için de vericinin bulunduğu bölgede elektrik kesildi mi sizin semtte elektrik olsa da TV'yi seyredemiyorsunuz.
Bu kadar para toplanan bir yerde bu eksiğin giderilememesini abonelerin sessizliğine mi, yöneticilerin genişliğine mi bağlamak lazım; anlamak güç.
* * *
CİNE 5'in de binlerce üyesi var.
Niye ona abone olundu?
Özellikle kaliteli filmler için.
Ve abone olurken kesintisiz yayın yapılacağı biliniyordu.
Yani üyeler gece yarısına kadar Cine 5'ten yararlanabilecek, film seyredebilecekti.
Sonra ne oldu?
Yayın süresi ikiye bölündü, yarısı "Cine 5"e, yarısı "Playboy" diye başka bir yayına verildi.
Yani Cine 5 abonelerinin yararlanma sürelerinin yarısı, kendi iradeleri dışında ellerinden alındı.
Bunun böyle olduğu RTÜK'ün verdiği bir kararla da ispatlanmış oldu.
Playboy için verilen kapatma kararı Cine 5'i de kapsadı. Yani o iki yayının tekliği kabul edildi.
RTÜK'e göre bir şifreli kanalda iki şifreli yayın yapılamaz. Bu konuda düzenleme yapılması için de RTÜK'ün 3 aylık süre verdiği, bu sürenin bugünlerde dolacağı söyleniyor.
Buna karşılık Cine 5'in de haklı olduğunu iddia edip yargıya başvurduğu belirtiliyor.
Bizi ilgilendiren, seyircinin yani tüketicinin korunması. Daha doğrusu korunmaması...
* * *
BAZI olaylar daha basit gibi görünse de aldatılmışlığın sınırının olmadığını göstermesi bakımından dikkat çekici.
Örneğin İstanbul'da günde ortalama 12 - 15 milyon adet ekmek yeniyor.
Ama neredeyse ne kadar ekmek varsa o kadar da fiyat var.
Özellikle ağustostan sonra ekmek 200 grama düşürüldü ve 40 bin liradan satılmaya başlandı.
200 gram ekmek sandviçe benzeyince, "çift ekmek" usulü çıktı. 400 gramlık ekmek 80 bin lira oldu.
Bu arada uygulanmayan poşetin masrafı da bahane edildi, o nedenle de gramaj düşürülerek fiyata bir kez daha zam yapıldı. 350 gramlık ekmek 80 bin liraya satışa sunuldu.
Ve o günlerde fiyatların serbest bırakılmasına da karar verildi.
Bu karar ipin ucunun iyice kaçmasına neden oldu. 300 gram ekmeğe kimi fırıncılar 70, kimileri 80 bin lira fiyat koydu.
Bugün bazı semtlerde 200, bazılarında 250 gram olan ekmek 70 veya 80 bin liraya satılıyor.
Yani 8 ayda hareket noktamıza geri döndük ama bir farkla o gün 40 bin liraya satılan ekmek bugün 80 bin lira.
Ve bunun adı rekabet düzeni.
Her yerde tüketiciye yarayan rekabet nedense bizde satıcıya yaradı.
Aldatılmaya "kader" gözüyle bakan bir toplum olduk.



Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr