Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Türkiye'de hürriyet, güvenlik, refah dengesi daima zorunlu denge olmuştur."
Bu sözler ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın.
Tespit çok güzel ama tedavi nasıl olacak? Yani zor da olsa denge nasıl kurulacak?
Mesut Yılmaz da yıllardır zirvedeki sorumlulardan biri değil mi?
Hürriyet - güvenlik - refah dengesi gibi dengeleri bırakın, daha aşağılara inin; kurumlar arasında da denge bozuldu.
Herkes, her kurum, yetkili, yetkisiz konuşuyor.
Asker konuşuyor, MİT konuşuyor, Anayasa Mahkemesi konuşuyor, Başsavcı konuşuyor, Yargıtay konuşuyor, Danıştay konuşuyor, savcılar konuşuyor, polis konuşuyor, jandarma konuşuyor.
Böyle bir ortamda dengeden, dengelerden söz etmek zor.

Mesut Yılmaz bir süredir imalarda bulunuyor, dilinin altında bir şeyler var. Ama olanı açık seçik ifade etmiyor. Zaten o konumdaki bir kişi ancak bu kadar açık konuşabilir.
Sözlerinden anlaşılan şu:
Türkiye otoriter bir yönetim ihtimaliyle karşı karşıyadır. Darbe ihtimali var.
Yılmaz'ın "12 Eylül öncesi tuzağına bir daha düşülmemesi" tavsiyesi de bu tehlikeye işaret sayılmaz mı?
Ve dönelim Yılmaz'ın baştaki saptamasına:
"Demokrasi; hürriyet, güvenlik ve refah dengesi üzerinde kuruldu. Demokrasiyi, hürriyet yokluğu otoriteye sürükler. Güvenlik yokluğu kaosa yol açar. Hayat standardı düşüklüğünün sonu ise radikalizm ve istikrarsızlıktır. Türkiye'de hürriyet, güvenlik ve refah dengesi daima zorunlu bir denge olmuştur."

Türkiye'de taşlar o kadar yerinden oynadı ki, Türkiye o kadar dağıldı ki, dağıttı ki, artık o dengenin de, diğer dengelerin de kolay kolay kurulamayacağı izlenimi doğdu. Olaylar devlette disiplin, otorite, görev bölümü, hiyerarşi kalmadığını gösteriyor.
Bakıyorsunuz DGM savcısı hükümeti, ilgili bakanları devre dışı bırakıp IMF'ye, Dünya Bankası'na ve AB'ye başvurup bazı belgeleri 7 gün içinde kendisine vermelerini istiyor. Yani uluslararası bir skandala yol açıyor.
Üniversitelerarası Kurul Cumhurbaşkanı'na başkaldırıyor.
YÖK üyeliği için Üniversitelerarası Kurul'un verdiği iki ismi Çankaya haklı veya haksız veto etmişti.
Sen misin veto eden, "öyleyse al sen seç" diye kurul seçme topunu Sezer'e fırlatıyor.
Tüm bunların üstüne bir de Meclis'teki "ölüme sebebiyet verme" sorumsuzluğunu düşünün... Bir de dış baskıları, aleyhimizdeki dış gelişmeleri hesaplayın.
Görülüyor ki, Türkiye içinden çıkılması zor bir dönem yaşıyor.
Mesut Yılmaz'ın tehlike teşhisi doğru, ama marifet ülkeyi tehlikeli ortamdan çıkartmakta...
Devletin yeniden yapılandırılması, yönetimin her kademesine disiplin getirilmesi, görev bölümü ve hiyerarşiye saygının canlandırılması, vatandaşa güven verilmesi, dengenin sağlanması ve sonuçta demokrasinin yaşatılması Yılmaz ve diğer parti liderlerine düşmüyor mu?