Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bakanlar Kurulu değişti. 8 bakan gitti, 7 bakan yer değiştirdi. 10 bakan yerinde kaldı, 9 kişi de bakan oldu.
Peki kabine değişti ama Türkiye’nin kaderi ne olacak?
O da değişecek mi?
Hayır.
Peşin hükümlü olmayalım ama “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” diye bir sözümüz olduğunu da unutmayalım.
Peki bu kabinenin ülkenin kaderini değiştirmeyeceğini nereden anlıyoruz?
Bülent Arınç’ın bakan olmasından.
Çünkü Bülent Arınç’ta “uzlaşma kültürü” yok.
Oysa bugün Türkiye’de en luzumlu olan uzlaşma kültürüdür. Demek ki Erdoğan bu görüşte değil.
Üstelik Bülent Arınç bu ülkede genellikle sevilmiyor.
Son seçimlerde de Manisa’da, yani onun memleketinde AKP kaybetti. Eminim bu kayıpta Bülent Arınç’ın rolü oldu.
Bırakın Manisa’yı, Türkiye’nin tamamına gelin ve bir anket yapın, göreceksiniz ki bugün Bülent Arınç sevilmeyen bir siyaset adamıdır. Ve o konuşmalarıyla, çıkışlarıyla kendisini o bu hale getirmiştir.
Öyleyse Başbakan bu son kabine değişikliğinde her şeyi doğru yapmış sayılsa bile Arınç’ı, hangi tesirlerle ve düşünceyle olursa olsun işin içine sokmakla yanlış yaptı sayılabilir.
* * *
Ama Tayyip Erdoğan, Arınç’ı kabineye sokmakla ne kadar yanlış yaptıysa Mehmet Ali Şahin’i kabine dışı bırakmakla o kadar da iyi iş yaptı sayılabilir.
Çünkü Şahin özellikle son günlerde iyice göze batmaya başlamıştı. O aksini iddia etse de, son günlerdeki manşetler, Deniz Feneri’ndeki tutumun yanlışlığını ortaya koyuyordu.
Belki o bu yanlışları, partisini, yani AKP’nin ve Başbakan’ının icraatını savunmak için yapıyordu, ama AKP ve Başbakan’ı onu savunmadı, bakanlığını elinden aldı. İyi de yaptı. Ve bu bana iki sözü hatırlattı: “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” ve “Mahkeme kadıya mülk değildir!”
Yani, her mevki sahibi, bu yeri bir gün kaybedebileceğini hesap etmeli ve ona göre davranmalı, icraatta bulunmalı...
* * *
Burada medyanın büyük bölümünün yanlış hesabına da işaret etmeliyim.
Bir kez, kabine değişikliği, özellikle TV’lerin, “açıklanacak” dedikleri zamanda açıklanmadı, gecikti.
Sonra medyanın büyük bir bölümü, kabinenin ekonomik değişimini önceden göremedi.
Hepimiz, mesela Nazım Ekren’in değişebileceğini, ekonomideki rolüne artık son verebileceğini hesap etmedik, düşünemedik...
Ekonomideki değişim köklü oldu ve medya bunu önceden sezinleyemedi.

Haberin Devamı

KORUCULUK, KATLİAM, İDAM
“Mani zail olunca memnu avdet eder”.
Bunu niye hatırladım?
Mardin katliamı nedeniyle.
Türkiye’de ilk defa 44 kişi birden öldürüldü.
Uzun lafın kısası: Bu katiller asılmalı.
Meclis bu olay için, idamı geri getiren bir maddeyi kabul etmeli.
Biliyorum, biliyorum. “Bir maddeyle idam geri getirilse bile ceza “makabline teşmil edilemez” diyeceksiniz. Meclis bunu da halledebilir. Koruculuğu kaldırtmak için bu katliamı bahane eden sözümona açıkgözler de var. Bunların başında DTP geliyor. Koruculuk bu bahaneyle kaldırılmamalı.

Haberin Devamı

Demokrasi ve asker
“Demokrasimize asker gölgesi düşmemeli...” Doğru, düşmemeli, peki ama demokrasimiz gerçek demokrasi mi?
Parti liderleri adeta diktatör, onların listeye koyduklarını biz sandığa atıyoruz, yani seçiyoruz, onların istekleri kanun oluyor.
Meclis’te terörü destekleyen parti de var. Onlar Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri ve üniter devlet yapısı değişsin istiyorlar.
Dokunulmazlık zırhı kalkmadı.
Seçim de yüksek oranda baraj var. Bunlar varsa o ülkede zaten demokrasi sakat demektir, aldatmacadır. Bu sakatın üstüne şunun veya bunun gölgesi düşse ne çıkar, düşmese ne çıkar? Önce biz demokrasimizi gerçek demokrasi yapalım, gölgeyi sonra konuşuruz, değil mi?...

Haberin Devamı

Haftanın başlığı
Tek partili koalisyon hükümeti

(Cumhuriyet gazetesinde hükümetle ilgili bir haber böyle verildi)

MİLAT
Halk çarpışıyor

1 Mayıs, iki şekilde kutlandı. Biri Kadıköy’de, ikincisi Taksim’de.
Kadıköy’deki bayram gibi bayramdı, sakin bir kutlamaydı, onun için medyada da çok yer almadı...
Diğeri, Taksim ve Taksim’e çıkan yollardaydı. Medyada, yani özellikle TV’lerde gün boyu yer aldı. Çünkü Taksim’e çıkan yollardaki kutlama, kutlama değil adeta bir sokak savaşıydı.
Taksim anıtına orak çekiçli bayrak çekılması, bu sokak savaşları yanında masum bile kaldı.
Eski bir “1 Mayıs” kutlamalarında, benim hiç unutmadan zihnimde kalan bir resim vardı.
Taksim’deki çatışmalar arasında bir genç kız yeşil alanlarda ekili gülleri hoyratça koparıyordu, yoluyordu.
Kızın hıncını çiçeklerden çıkarmak istemesini, kinini çiçeklere dökmesini hiç unutamam.
Kabahat yalnız bu kızda mı? O ayrı bir münakaşa mevzuu, ama durum buydu...
“Bugün de değişen bir şey yok “ denilemez.
Devrim mahiyetinde bir değişimi ben 1 Mayıs, akşamı ana haberlerde, ATV’de, Show haberde ve Kanal D’de gördüm, öğrendim.
O devrim mahiyetinde değişim şuydu. Belki de bu, bu 1 Mayıs’ın en önemli tarafıydı ve önemi kadar üzerinde durulmadı.
O neydi?
Sokak savaşı çıkaran anarşistlerle halkın çarpışmasıydı.
Bu çok tehlikeli bir gelişme ama bunun tehlikesini bu anarşistler düşünmeli, değil mi?
Halk artık “yeter” dedi ve bu kimselerle çarpışmayı göze aldı. Bu büyüyebilir. Halk anarşistleri bulduğu, gördüğü her yerde taşlayabilir, dövmeye kalkışabilir, onlarla çatışmaya girebilir.
Demek ki halk artık anarşistler karşısında “Ben de varım” diyor, ve bundan böyle susup oturmayacağını gösteriyor, işte bu milattır...

YENİ
Siyaset kazanı

Pazar günleri star TV’de Ruhat Mengi’nin yönettiği “Her Açıdan” programı var.
Şimdi, Her Açıdan’a rakip geldi. Ve ATV’de Nazlı Ilıcak programa başladı.
Ruhat Mengi’nin programında daha çok iktidar eleştiriliyordu.
Şimdi anlaşılıyor ki artık AKP lehine de ATV’deki “Siyaset Kazanı” programında konuşmalar olacak. Ve bu programda “uzlaşma” peşinde koşulacak, ve anlaşma aranacak, programı yöneten Nazlı Ilıcak ve Fuat Uğur bunu belirttiler.
Ama programın sonunda kendileri uzlaşamadılar gibi geldi bana...
Uğur, programı kapattı ama Ilıcak son bir söz söylememeyi tercih etti ve Uğur’un pasına rağmen sustu.
Uğur’a kızmış mıydı, neydi; yoksa ben mi yanlış yorumladım? Uzlaşmayı daha ilk programda kendileri için bile becerememişlerdi.
Ama olsun bunun başka haftaları da var.
Ben ikisini de izlemeye devam edeceğim...
Yani, Mengi’yi de, Ilıcak’ı da.