Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



'ASKER - sivil tartışması' küllenmesi gerekirken zaman zaman alevlendiriliyor.
Askerin Türk siyasal hayatında çeşitli şekillerdeki etkinliği inkar edilemez. 40 yılda 4 müdahale, bir başbakanın asılması, başka neyin ifadesi olabilir?
Bu müdahaleler için hukuki bir gerekçe bulunamazsa bile, sivil otoritenin zaman zaman yerini dolduramamış olmasının tahrik unsuru olduğu inkar edilemez.
Bir bakıma bu da demokrasinin cilvesi sayılmalıdır. Demokrasilerde her zaman en ehiller iktidara gelemiyor.
Demokrasi şimdiye kadar bulunmuş, insan haysiyetine yaraşır tek rejim ama, en layık olanları mutlaka iktidara taşıyan rejim değil.
Bu nedenlerle de Türkiye gibi kritik konumdaki, yaşamsal sorunlarla boğuşan, demokrasi kültürü çok güçlü olmayan 70 milyonluk bir ülkede Silahlı Kuvvetler'in etkinliğini Batı'daki düzeye indirmek mümkün olmadı.
Ama uzunca bir süredir bu etkinliği normale çekme konusunda adeta bir konsensüs gözleniyordu ve sonuç alındı. MGK'nın statüsünde bazı olumlu değişiklikler yapıldı.
***
BUGÜN tartışma yaratan iddia ise şöyle özetlenebilir: "Bazıları Avrupa Birliği'ne uyumu bahane ederek, ordunun etkisini demokratik ülkelerdeki düzeye indirmek değil, adeta onu yok saymak istiyor."
***
YİNE başa dönelim; siyasiler işlerinin ehli, yerlerini dolduran kişiler olsa, asker - sivil tartışması bu derece yıpratıcı olur muydu?
Şu örnekleri tekrarlayalım:
Kıbrıs Barış Harekatı.
Kardak krizi.
Bunlar, sivil otoritenin olaylara nasıl hakim olup, karar verip savaşı ve savaşa gidebilecek bir krizi dirayetle yönetebildiğinin göstergesi değil mi?
Ama bir de sivil otoritenin yüzüne gözüne bulaştırdığı ve bu nedenle her kafadan bir ses çıkmasına neden olan "tezkere krizi" örneği var. Öyleyse şu söylenebilir:
Asker - sivil rekabeti yapaydır, aslolan demokratik hiyerarşi içinde işbirliğidir. Ve bunun için yasalar gereklidir, ama onlar tek başına yeterli olamaz, güçlü, dirayetli politikacılara sahip olmak da gerekir.
Edinilen tecrübeler bunu gösteriyor.

Bu hükümetin en baskın vasfı, bugün söylediğini yarın unutması.
"2004 yılında IMF'yi kovacağız" diyen de bu hükümet, "IMF borçlarının ertelenmesiyle, ilişkilerin sürmesine karar veren" de bu hükümet.
Unutkanlığın "güven"in düşmanı olduğunu unutmamaları lazım ama onu da unutuyorlar.

Siz bakmayın İstanbul'da üç gün üç gece süren ve masallardakilere taş çıkartan düğünlere. Eğitimli, diplomalı, dil bilen, bilmeyen pırıl pırıl gençler işsizlikten kırılıyor. İş bulamayanlar kadar, kriz bahanesiyle işten atılanlar, kıyıma uğrayanlar da kötü durumda.
Bir akşam eve gelip, "işime son verdiler" demenin ne olduğunu kim biliyor?
İş dünyamızın tanınmış kişilerinden biri, kriz sırasında işçi çıkartma fırsatı bulduklarını belirterek şunları söylemişti: "Ekonomik kriz verimi düşük bazı elemanlara veda etmek için uygun bir dönem yarattı. Birkaç kişiye teşekkür etme zamanı gelmişti. Bu iyi bir şey olmasa da verimi düşük elemanların tasfiyesi anlamında fırsattır."
İşte bu "fırsat" çeşitli alanlarda on binlerce insanımızın işsiz, aç, sefil kalmasına neden oldu. Geçenlerde Başbakan da çalışanların isteklerine karşı işsiz çoğunluğu adeta sopa gibi kullanıyordu.
Ölüm kadar kötü bir durum işsizlik. Hükümet bunu yenmedikçe "ekonomi iyiye gidiyor" denemez.

Dışişleri Bakanı Gül son ABD gezisi sırasında, Irak'a asker yollama konusunda çok bonkör davrandı. Ama yurda döndü değişti. Reddedilen tezkere sırasında da kargaşa oldu. Erdoğan asker gönderme niyetini açıkça, Gül göndermeme niyetini gizlice ortaya koydu. Türkiye ne diyor, ne yapmak istiyor, bir türlü anlaşılamadı.
Bu nedenle de sonunda Türkiye kaybetti.
Ankara Irak konusunda seyirci konumunda olamaz.
Şartlarını Ankara'nın saptaması kaydıyla Türk askeri Irak'ta olmalı, Irak'ın yeniden şekillenmesinde Türkiye belirleyici rol oynamalı.

'Kızımın size benzemesini isterim, ama karım benzemediği için mutluyum.'
ABD'de bir politikacı bu sözleri Hillary Clinton'a söylüyor. Belli ki erkekler ondan korkuyor.
CNN'de Larry King önce eski Başkan Clinton'ın eşi Hillary ile konuşuyor sonra da bazı politikacılarla.
Hillary'nin 2008'de başkan adayı olacağı izlenimi kuvvetli, ama o bu soruya olumlu cevap vermiyor, Larry King de, "senatör olmadan önce de 'niyetim yok' demiştiniz" diyerek bu konuyu noktalıyor.
Bir günde 200 bin satan kitabıyla da eski başkanın eşi, ABD'nin en popüler insanlarından biri.
Türkiye'de de, sanatta, bilimde, teknikte kadınlarımız var, ama bunlar nedense erkeklerin gölgesinde kalıyorlar. Özellikle de politikada bu böyle.
Neden Türkiye'de de ülke liderliğine aday kadınlarımız olmasın? Bunun için acaba kadınlarımızın biraz daha cesaretli mi olmaları gerekiyor?