Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye bölündü.  İkiye bölündü.  Coğrafyasından önce halkı, yani 72 milyon ikiye ayrıldı.
Bunun müsebbibi, yanlış tutumuyla, Başbakan Tayyip Erdoğan’dır.
O yalnız olmanın avantajlarını, Türkiye’deki birlik ve bütünlük için kullanamıyor.
O niye yalnız?
Çünkü karşısında bir Adnan Menderes, bir İsmet İnönü, bir Özal, bir Demirel yok.
Bunlar olmayınca o, yani Tayyip Erdoğan, bu ülkede tek başına lider sayılmaz mı? Rakipsiz sayılmaz mı?
Sayılır.
Ama o, bu tekliğin kıymetini bilmiyor, daha doğrusu Türkiye için kalıcı işler yerine lafla vakit harcıyor.
Türkiye’nin tamamını kucaklama yerine bir kısmına razı oluyor. Adeta, seçimlerde bana oy verenler yeter, gerisi beni ilgilendirmez, diyor. Oysa o, bu ülkenin, 72 milyonun Başbakanı değil mi?
Yazık.
* * *
Erdoğan: “Farklı etnik kimlikteki insanları Türkiye’den kovmak faşizan birer yaklaşımdı” diye yakın sayılan geçmişi eleştiriyor.
Şimdi bu, günün konusu mu?
Ne manası var?
Bu sözler 72 milyonu kaynaştırmaya mı yarar, eski yaraları canlandırmaya mı?
Erdoğan ne yapmak istiyor?
Türkiye’nin bugün halledeceği başka sorun kalmadı mı?
Bu zamansız konuşma ülke için faydalı mı, zararlı mı?
Yoksa, “Laf eylemden kolay ya, söyle gitsin, bir iki gün manşet olursun, oh ne iyi” mi, denilecek.
Bunun adı kolaycılık.
Eğer Başbakan yakın geçmişte bazı yapılanları ve yapılmayanları “faşizan yaklaşım” diye vasıflandırılabiliyorsa, eleştiriyorsa, mesela, “Heybeliada Ruhban Okulu’nu açsın da, samimiyetini göstersin” diyenler haksız sayılır mı? Bu Başbakan kaç yıldır iktidarda, peki bir Yahudi asıllıyı, Ermeni asıllıyı, Rum asıllıyı genel müdür yaptı mı?
* * *
72 milyonu kucaklama fırsatı bu hükümetin, dolayısıyla Başbakan’ın eline sık sık geçiyor, ama onlar bu fırsatları kullanmıyor.
Mesela herkes söyledi, yazdı, çizdi, Türkan Saylan’ın cenazesine çiçek gönderilemez miydi? Hükümet adına bir veya birkaç kişi, hiç olmazsa törenlerin başlangıcında bulunamaz mıydı?
Başbakan’ın da, hükümetin de, bütün vatandaşları kucakladığı böylece ortaya konamaz mıydı?
Yani bu, “Ben davada savcıyım” yanlış söylemini tashih eden bir davranış olmaz mıydı?
Türkiye bundan memnun kalmaz mıydı?
72 milyonu kucaklamak bu olayla başlayabilirdi.
Başbakan Erdoğan fırsatları kaçırmamalı, kaçırıyor.

Haberin Devamı


KARAYILAN İSMİ GİBİ
Karayılan “İskoç modeli” istiyormuş.
Yani, ayrı bir parlamento.
Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını bozmak.
“Kim bu Karayılan?” demeyin.
Hani Hasan Cemal’le sohbet eden PKK’lı.
Ama o sohbette bu niyetini, yani PKK’nın Türkiye’de “İskoç modeli” istediğini, Türkiye’nin bütünlüğünü bozmak amacında olduğunu, söylememişti.
Yoksa söyledi de biz mi farkına varamadık!..

Haberin Devamı

Mayınları ordu temizler
Mayın temizleme işi yabancı şirkete mi verilsin, NATO’ya mı?
Bana göre ne birinciye, ne ikinciye. Temizlik işini Türk ordusu yapmalı.
Temizlenecek toprak iki Kıbrıs kadarmış.
Bu arazide üç yıl organik tarım yapılırsa mayın temizlemenin maliyeti de çıkarılıyormuş.
Öyleyse bizim askerimiz bu işi yavaş yavaş yapabilir. Yıllarca bekledik de şimdi mi acele edeceğiz?..

Haberin Devamı

Haftanın başlığı
Emniyet Müdürü barda kadın dövdü
“Hürriyet” gazetesinden

BAKAN VE
Eğitimdeki iflas

Biz bu köşede “Eğitimde iflas bayrağını çektik” dedik. Ve birçok uzmanın aynı görüşte olduğunu gördük.
Mesela, bazı eski ve yeni rektörler “Neden yeni bir yükseköğretim vizyonu?” adlı bir rapor yayımladı.
Bu rapor, Prof. Dr. Üstün Ergüder, Prof. Dr. Mehmet Şahin, Prof. Dr. Tosun Terzioğlu ile Prof. Dr. Ekrem Vardar’ın imzasını taşıyor.
Bu profesörler, raporlarında, “ÖSS sisteminde reform şart” diyorlar.
Bu hocalar, ÖSS sisteminin hem öğrencilerin gelişimi hem de eğitimin kalitesi bakımından sakıncalar doğurduğunu söylüyorlar.
Köklü üniversiteler ile yeni kurulan üniversiteler arasında kalite eşitsizliği olduğunu, bizim gibi, onlar da vurguluyorlar. Raporu hazırlayan hocaların eleştirdiği daha çok nokta var.
Oysa Milli Eğitim Bakanı sanki başka dünyada yaşıyor.
Nimet Çubukçu üniversitelerin dertleri için YÖK’ün önünü açacağına, harekete geçirmek için tahrik edeceğine, ilköğretimdeki “öğrenci andı”yla uğraşıyor.
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun, ilköğretim okullarında her sabah okunan ve “Ne mutlu Türküm diyene” sözüyle biten öğrenci andının kaldırılmasını tartışmaya açmasına eğitimciler de yanıt veriyor.
Türk Eğitim-Sen, “Bunu tartışmak kimsenin haddi değil” diyor. Doğru söylüyor.
14 milyon öğrenci, 800 bin eğitim çalışanının pek çok sorunu varken, Milli Eğitim Bakanı nelerle uğraşıyor.
Yani, yükseköğretim de, ilköğretim de iyi yolda değil.

HORMON
Çilekler büyüdü

Siyasilerin faaliyeti halk yararına olmalıdır.
Gazeteciler de bir bakıma halkın avukatıdır.
Ama yüksek politika tatlı geliyor ve bu görevler çoğu zaman aksıyor.
Mesela bir süre önce Rusya, hormonlu diye, Türkiye’den domates almıyordu, ama o domatesleri Türk halkı yedi.
Peki, bizim sağlık bakanımız, tarım bakanımız ve onların teşkilatları yok mu?
Var ama...
Bugün de bakıyoruz çarşı pazar çilek dolu.
Ve çilekler neredeyse elma kadar. Oysa çilek küçük bir meyveydi, nasıl böyle büyüdü? Yoksa hormonla mı?
Bunun cevabını vermek herkesten önce sağlık ve tarım bakanlarına düşmez mi?
Ama siz benzer konularda yapılan açıklama hiç duydunuz mu?
Demek ki gıdalarımızın hepsi şartlara uygun...