Tayyip Erdoğan, “yandaş” olmayı reddeden “Doğan med-ya”ya karşı kirli bir savaş başlattı. Bu savaş, Don Kişot’un yeldeğirmenleriyle savaşına da benziyor. Bir farkla ki, bu savaşın sonunda Erdoğan’ın Başbakanlığı telef olacak gibi görünüyor.
Bunu şuna dayanarak söylüyo-ruz. Bakın şimdiye kadar kaç başbakan geldi geçti; bazılarını adları bile unutuldu, oysa Doğan medya kuruluşları yarım asırdan fazladır dimdik ayakta duruyor. Tayyip Erdoğan da etinden et koparılmış gibi bağırıp çağırsa da sonunda unutulacaktır. Belki yetiştiği İstanbul’daki mahallede hariç...
* * *
Önce Tayyip Erdoğan şunu bilmiyor.
Aydın Bey haberleri gazete çıktıktan sonra görür.
O haberlerle meşgul olmaz. Onun gazetelerini çıkaran, gazeteciliği bilen, namuslu, yanar döner olmayan kişiler vardır. Ben bunu Milliyet’in 8 yıl genel yayın yönetmenliğini de yapmış bir kişi olarak söylüyorum. Ama ne çare ki, Tayyip Bey bu konuda da bilgisiz...
* * *
Aydın Bey’in Başbakan’a verdiği cevaplar Erdoğan’ın özellikle Hilton konusunda yanlış konuştuğunu gösteriyor.
Önce, insanın imar planı değişikliği istemesi suç mu?
Değil.
“Size Hilton için gelmedim” diyor.
“Hilton’u siz sordunuz” diyor.
Bıraksa ahkâm kesmeyi, Başbakan bunlara cevap verse ya. Vermiyor...
Kör değneğini bellemiş gibi, şantaj yapıyor, o kadar...
* * *
Tayyip Erdoğan Başbakan, elinde polis var, savcı var, mahkemeler var. Madem Aydın Doğan kanunsuz işler yapıyordu da bugüne kadar Başbakan niye bekledi? Yoksa şantaj ortamı doğsun diye mi bu kanunsuzlukları biriktirdi!..
Bu da Başbakan’ın söylemiyle “yataklık”, “suç ortaklığı” sayılmaz mı? Bu davranış bir Türkiye Başbakanı’na yakışır mı?..
* * *
Başbakan’ın, “Bildiklerimi hafta sonunda açıklarım” demesi de fos çıktı. Çünkü Aydın Doğan “Bildiklerini hemen açıkla” diyerek onun oyununu bozdu. Doğan’ın bu meydan okuyuşu haklılığının ifadesi değil mi? Başbakan’ın bu konuda susması, pısması onun açısından acınacak bir hal sayılmaz mı?
* * *
“Yandaş medya” tabirinin doğruluğu da bu olayla bir kez daha ortaya çıktı.
Başbakan’ın ithamlarına büyük yer veren gazeteler Aydın Doğan’ın TV konuşmasını, yani cevabını teğet geçtiler veya işlerine gelen şekilde sözümona özetlediler. Oysa “İtham eden varsa, itham edilenin görüşüne de yer verilir” ilkesi haberde objektifliği, dengeyi sağlar ve bu ilkeden vazgeçilemez. Oysa yandaş medya yöneticileri bu ilkeyi çiğneyerek kendilerinin gerçek gazeteci olmadıklarını da gösterdiler. Doğan kuruluşları da “yandaş” olsaydı yine bugünkü gibi ateşe tutulacaklar mıydı?
İşte son 5 günün özeti bu. Özetin özeti ise şu:
Susmama, doğruları yazma ve halka duyurma, halkı doğru bilgilendirme şerefi Doğan med-yanındır. Tarih bunu böyle yazacaktır.
ZAHİD AKMAN, KORUNDU
RTÜK Başkanı Zahid Akman, 2 ay önce TBMM’den hızla geçirilen bir yasayla “Başbakanlık zırhı”na alındı.
RTÜK Başkanı ve üyelerinin soruşturulması, doğrudan başbakan iznine bağlandı.
Niye?
AKP, yoksa Almanya’daki Deniz Feneri skandalını önceden biliyor muydu?
Ruhsat sahtekârlığı
İstanbul’da meşhur bir zayıflama kliniğinde, bir genç kızımız öldü. Meğer yıllarca çalışan bu meşhur zayıflama hastanesinin ruhsatı “otel”miş.
Bu ruhsatı kim verdi? Burada ruhsata aykırı işler yapıldığı halde o zayıflama merkezi, kliniği niye kapatılmadı?
Bunu ben, ondan bundan değil, herkesten önce ora belediyesinden sorarım. Ve onları yargılarım. Öbür belediyelere de ibret olsun diye...
ERDOĞAN
“Hem suçlu, hem güçlü”
Başbakan iftira atıyor, şantaj yapıyor, elindeki siyasi gücü kullanarak medyayı baskı altında tutmak istiyor.
Bir gazetemizin sürmanşetiyle “Herkes yandaş olsun istiyor”.
Peki bu demokrasi mi?
Hayır.
“Bunun sonu diktatörlüktür.”
Bu da yandaş olmayan bir başka gazetenin manşeti.
Dünya yıkılıyor. Almanya’da bir Türk derneğinin, Deniz Feneri Derneği’nin yolsuzluk davası var. İddianame ilgi çekici ama Türkiye’de “yandaş medya” bu olayı görmüyor, haberi yok gibi davranıyor, sayfalarında yer vermiyor. Alman başsavcı ne derse desin, AKP’yi ilgilendiriyor diye, yandaş medya, bu Türkiye çapındaki haberi es geçiyor.
Başbakan da bu habere yer veren Doğan medya kuruluşlarına veryansın ediyor.
Aydın Doğan’a da ağzına geleni söylüyor.
“Doğan, sevsinler seni” gibi, seviyeli sayılamayacak ve bir başbakanın ağzına yakışmayacak cümleler bile kullanabiliyor.
“Hem suçlu, hem güçlü” sözü bu olaya ne kadar uyuyor, değil mi?
İTİRAF
Yüce Divan’lık bir iş
Aydın Doğan’ın şu anlattıkları Başbakanı Yüce Divan’a götürmez mi?
“Ben Başbakan’a, Sayın Başbakan 2.5 milyar paramız var. Bu ülkede yatırım yapmak istiyoruz. Siz Hyundai’ye, Çek Cumhuriyeti’ne gitme, gel Türkiye’ye sana teşvik verelim, diyorsunuz.
Ben sizden ne teşvik istiyorum, ne yatırım indirimi istiyorum, ne kredi istiyorum. Ben sadece bir ruhsat istiyorum, o ruhsatla yatırım yapacağım, direkt 2 bin kişiye, 2 bin 500 kişiye iş vereceğim, endirekt yolla 15 bin kişiye iş vereceğim ve üç yılda da bu işi bitireceğim, rafineri kuracağım, dedim.
‘Nerede kuracaksın?’ dedi.
Ceyhan’da dedim, ‘Hayır’ dedi.
‘Orayı bizim Çalık istiyor, ona söz verdik.’
Dedim ki, Çalık da kursun, ben de kurayım.
Üstelik ben petrol dağıtıcısıyım, Çalık müteahhit.
‘Yok’ dedi, ‘Bu işin içinde Putin var, bu işin içinde Berlusconi var’ dedi, ‘Eni var.’”
Şimdi dokunulmazlıkların kaldırılmasına Başbakan niye karşı anladınız değil mi?
NAMUSLU
Bülent Arınç borç aldı
Meclis eski Başkanı Bülent Arınç’ı ben sevmem. O AKP’de en önde olanlardan biridir. Ama sevmek başka şey, doğruyu söylemek başka şeydir, bunu da bilirim.
Geçen gün bir haber vardı. Bülent Arınç, her istediğini birçok yetkiliye, işadamına yaptırabilecek konumda olduğu halde şunu söylüyordu: “Eski otomobilimizi sattık, borç alıp üstüne koyduk ve yeni bir Audi otomobil aldık.”
Lafı uzatmayayım, AKP’de böyleleri de var.