Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


50 yıl kadar geç de olsa uyandık.
Depremlerden önceye ve sonraya ait girişimler var.
"Kaçak yapılaşmayı ve kalitesiz inşaatları önlemek için imar, ihale ve mahalli idare yasaları yenilenecek. Afetler için kurtarma ekipleri oluşturulacak. İnşaat sigortası yaygınlaştırılacak."
Bu sözlerin; 14 bin kişinin haksız, gereksiz ölümünün verdiği suçluluk kompleksiyle değil de inanarak söylenmiş olmasını temenni ederiz.
Çünkü bu önlemleri düşünmek ve almak için 17 Ağustos felaketini yaşamak gerekmiyordu.
Tedbirli yönetimler için dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yoktu.
Türkiye'ye, benzer durumdaki çağdaş ülkelerin yaptıklarını zamanında izlemek ve uygulamak bile yeterdi.
Ve 14 bin insanımız ölmezdi.
Geç de olsa Ankara olumlu bir adım atma noktasına geldiyse ve söylenenler sözde kalmayacaksa yine de sevinelim.
* * *
ALMANYA'ya bakın.
Belediye bir bölgeyi imara mı açtı, birine arsa mı tahsis etti, konut yapım izni mi aldınız, belli sürede inşaatı bitirmek zorundasınız. Müteahhit belediye ile imzaladığı sözleşmedeki yazılı şartlara uygun ve süresinde inşaatı eksiksiz bitiremezse o belediye sınırları içinde bir daha iş yapamıyor.
Belediye inşaatın planını onaylarken, küçük bahçeli bir evse mutlaka çocuklar için bir kum havuzu olacak, daha büyük bir evse çocuk parkı bulunacak şartını koyuyor. Bu kadar ayrıntıya iniyor...
Bahçeye dikilecek ağaçların cinsi ve sayısı bile belediyenin onayından geçiyor.
* * *
LONDRA'da binaların temizliği insana kıskançlık hissi veriyor.
Örneğin Knightbridge'e bakın. Eaton Place'e gelin. O bembeyaz, üzerlerine toz kondurulmayan binaların temizliğine hayran olmamak mümkün mü?
Ama bu temizliğin kaynağında yönetimin temizliği var, zevki var, çağdaşlığı var, kuralları var, denetimi var.
Süresi yaklaştığında belediyenin yetkilisi "binanızı boyamanıza şu kadar zaman kaldı" diye gelip uyarıyor.
Eğer bu ihtarı bekleyen varsa...
Bir de bize bakın. Örnekse, İstanbul'u alın...
Devlet binalarının bile duvarına el değdiren tetanos olur.
Saraçhanebaşı'ndaki Belediye Sarayı'na önden, arkadan, bir de yandan bakın. Ne sarayı? Saray gitmiş, adı kalmış yadigar.
Aksaray üstgeçidinden Atatürk Bulvarı'na doğru dönerken sağınıza bakın. O on katlı binalardan biri iğrenç bir laciverte boyanmış, yanındakilerin çeşit çeşit, estetikten uzak tabelalardan yüzleri görünmüyor.
Burası belediyeye yüz elli metre uzaklıkta bir büyük meydan ve İstanbul'un en geniş caddelerinden birinin başlangıç noktası, ama görüntü iğrenç, pis.
Peki yalnız burası mı, İstanbul'un her yanı böyle.
Şimdi bu "kent kültürü"nden uzak anlayıştan, Alman'ın, İngiliz'in titizliğini, kuralcılığını beklemek zor.
İşte o zorluk sonunda geliyor, tabii olayların Türkiye'de felaket halini almasına neden oluyor.
Bu çemberi kırmamız lazım.
Köylüydük kente indik, ama kentli olamadık, yöneticilerimiz köylülükten kurtulmadıkça kaderimiz değişmeyecek.

Demirel doğruyu yaptı

Cumhurbaşkanı Demirel af yasasını veto etti, yani yasayı Meclis'e geri görderdi.
Zaman zaman yapılan haklı, haksız eleştirilere rağmen Sayın Cumhurbaşkanı Demirel'in tutumu, Türkiye'nin siyasal ve hukuksal hayatındaki önemli yerini bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Bu sağduyulu davranış, af kanunuyla yapılan yanlışların düzeltilmesi umudunu da canlandırdı...
Toplumsal uzlaşma ancak kamuoyunun tepkisini çekmeyen, düşünceyi ifade özgürlüğünü ön plana alan, adaleti, eşitliği gözeten bir af yasası ile sağlanabilir.
Şimdi Meclis'ten bunu bekliyoruz.



Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr