Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tarihçi Halil İnalcık ne diyor? “Kimi kimliğini etnikte arıyor, kimi dinde...”
Demek ki, Türk kimliği öldü veya öldürüldü. Boşluk doğdu. Tartışmalardan bunu anlamıyor muyuz?
AB’nin Ankara’da yıllar önce yükselen sesi belki de tüm Avrupa’ya tercüman oluyor.
“Azınlıklar Lozan’da belirtilmiştir demek ve Lozan’ı sadece Yahudi, Rum ve Ermenileri kapsayacak şekilde sınırlı olarak yorumlamak yersizdir.”
Yani, o zaman AB temsilcisi, Kürt kökenlilere ve Alevi vatandaşlara “azınlıksınız” demek istiyor. Buna Kürt kökenli kardeşlerimizin büyük ekseriyeti ve Alevi vatandaşlarımız o zaman, itiraz ettiler. “Biz azınlık değiliz” dediler. Çok doğru da yaptılar.
* * *
Yunanistan, Lozan’da “Türk” değil “Müslüman” yazıyor diye “İskeçe Türk Derneği”ni kapattı. Yunan yargıtayı da o zaman bunu onayladı. Yunanistan, Arnavut ve Makedon azınlıklarını da reddediyor. AB bunlara ses çıkarmıyor. Ama Türkiye’ye gelince muamele değişiyor.
Buna “çifte standart” denir.
Bu, Lozan’ı tartışma değil, açık konuşalım, Yugoslavya’ya reva görülenin Türkiye için de istenmesidir.
* * *
Türkiye’de her gün “ekonominin iyiye gittiğini” söyleyenler var. Halka aksetmese de bu iyiye gidiş söylemlerine şimdilik ihtiyatlı “peki” denilebilir. Fakat dış politikada aynı şey söylenebilir mi?
Ankara’nın ilan ettiği kırmızı çizgilerin hepsi, yüz kızartımız olmaktan öte bir fonksiyonu yerine getirdi mi?
Orta Asya Türk cumhuriyetleri unutulmadı mı?
“Avrupa’da 3.5 milyon Türk var” diyoruz da Türkleri organize edebiliyor muyuz?
Kıbrıs’ta, referandumda Türk halkı “evet” dediği halde cezalandırılmıyor mu?
* * *
Tedbir almalıyız.
Bölünmeye karşı tedbir.
Halkın refahı için tedbir.
Dünyada ve bölgemizde etkin olmak için tedbir.
Oysa Türk bankalarını yabancılar ele geçirdi.
Sanayi sermayesinin çoğu yabancıların elinde. Birçok ülke buna sınır koyduğu halde biz “Sermaye gelsin de nereden gelirse gelsin diyoruz.”
Böyle etkin olunabilir mi?
* * *
Tekrar edelim, bazı dış güçler dost görünüp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni parçalamayı, en azından zayıf düşürmeyi hedef ediniyor.
Bazıları içeriden, bilerek veya bilmeyerek onlara yardımcı oluyor.
15 Ağustos’u, yani PKK’nın ilk silahlı eyleminin gerçekleştirildiği günü “zafer bayramı” ilan eden parti sorumluları bile var.
İktidar, olanları seyrediyor.
Yine iktidar “Kafkas birliği” gibi olmayacak duaya amin demekle vakit geçiriyor.
Rusya’ya “misilleme” yapalım mı, yapmayalım mı, diye bakanlar birbiriyle didişiyor.
Biz de hep, “Sonumuz hayırlı olsun” temennisini tekrar edip duruyoruz.

Haberin Devamı

MODALILARIN İSYANI
“Moda’da hafif içki yasak”
Bu başlık 14 Ağustos günü bu köşedeydi.
O yazımda bir süre önce Moda İskelesi karşısındaki bir apartmanda oturduğumu, o iskelede buz gibi biramı yudumladığımı, ama son günlerde iskeleye içki yasağı geldiğini yazdım ve isyanımı belirttim.
Modalıların da son günlerde bu “yasağa” karşı ayaklandıklarını duyunca gururlandım.
Geç de olsa Modalıların yaşam tarzı özgürlüğü yerine getirilecektir, buna eminim.

Haberin Devamı

Ziyaretten önemli ziyaret
Ergenokon’dan tutuklu iki eski komutanın, Şener Eruygur ile Hurşit Tolon’un Silahlı Kuvvetler adına hapishanede ziyaret edilmeleri çok önemlidir.
Hele bu ziyareti, bir gün önce Hava Kuvvetleri Komutanı’nın “Ergenokon’un ne olduğu belli değil” sözleriyle birlikte görürseniz önemi daha açık seçik anlaşılır. Bu ziyaret, yargıya da müdahale sayılamaz. Unutulmasın ki mahkûm olana kadar herkes masumdur.

Haberin Devamı

DİŞLİ
Masumsa istifa niye?

Şaban Dişli AKP’deki bütün görevlerinden istifa etti.
Dişli’nin en önemli görevi AKP Genel Başkan Yardımcılığı idi.
Şaban Bey, Başbakan Erdoğan’a da en yakın olanlardandı.
Ama CHP bir süredir Dişli’nin peşini bırakmıyordu. İddiaya göre, Şaban Dişli 1 milyon dolar rüşveti cebine indirmişti.
Sonunda AKP yetkili kurulları ve en son Tayyip Erdoğan, Dişli’nin ifadesini aldı. Dişli “AKP’yi zor durumda bırakmamak gerekçesiyle istifa ettiğini” açıkladı.
Bu açıklama, benim gibi biçok kişiye de inandırıcı gelmedi, tatmin etmedi.
Biz Türkiye’de yaşıyoruz. Yaşımızı başımızı aldık, gördük geçirdik.
Hiç haklı olduğu halde istifa edeni görmedik.
Ben Dişli’nin, bu mevkideki bir kişinin masum olmasını diliyorum, onu rüşvetçi olarak görmek istemiyorum.
Masumsa Dişli niye istifa etti diye de kendi kendime sormadan edemiyorum.

İFTAR
Çadırda kuyruk var

İstanbul’da 26 belediye 50 iftar çadırı kurdu.
Şişli’deki bir iftar çadırında mercimek çorbası, tas kebabı, pilav ve baklava veriliyordu.
Bir gazetemiz yemek yiyen daha doğrusu iftar eden bir vatandaşımızın sözlerine de yer veriyor: “Hanım duymasın, buradaki yemekler onun yemeklerinden lezzetli.”
Bu vatandaş, yemek yerine dayak yemekten korkuyor herhalde.
Şaka bir yana, bu yemekler, iftarlar çok faydalı oldu. Özellikle dar gelirliler için. Çünkü bir TV’miz bir iftar çadırı kuyruğunun 3.5 kilometreye vardığını duyuruyordu. 3.5 kilometre, dile kolay.
Bu kuyruk bu yemeklerin ne kadar ilgi, itibar gördüğünü göstermiyor mu?
Bu yemeklere ilgi bir şeyi daha gösteriyor.
Halkın fakirliğini.
Bu iktidar tarafından halkın bir yemeğe bile muhtaç edildiğini.
Haksızlık yapmayalım. AKP iktidarından önce de böyle değil miydi?
Böyleydi.
Yani, marifet çok çadır kurmak değil, halkı bu çadırlara muhtaç etmemektir.
O günleri de görecek miyiz?

ESKİDİ
Taksim Meydanı

Taksim Meydanı İstanbul’un, daha doğrusu Türkiye’nin kalbi. Ama o meydan İstanbul’a, Türkiye’ye yakışmıyor. Yeniden ele alınmalı. Belki gezi de katılarak.
Gezi dedik de aklımıza geldi. Taksim’den Divan Oteli’ne kadar o dükkânlar Sulukule’de bile olmadı.
Onlar, geriye çekilip, birbirine benzer, daha doğrusu İstanbul’a yakışır hale getirilemez mi?