Buna, isteyerek veya istemeyerek de olsa Meclisi zayıflatan, onu etkisizleştiren politikacılar da çanak tuttu.Kuvvetler arasında olması gereken dengeli ilişki yasamanın aleyhine dönünce "parlamenter sistem" kalır mı?Politika, uzun süre "Çankaya" ile "Konut" arasında güç kapışmasına dönüştü. Yasama, bu kapışmayı ve kendisinin de güç kaybını adeta seyretti.Bu gelişmeler ve Özalın izlediği yol fiilen "yarı başkanlık" sistemini hayata geçirdi. Ve buna her ne kadar "alışamadık" diyenler olduysa da, sonuçta alışıldı.***TARİH tekerrürden ibarettir.Bugün de benzer bir durum var."Çankaya" bir yanda, "Konut" öte yanda.Yalnız bir farkla...Bu kez güçlü olan "Çankaya" değil "Konut".Ama sonuç aynı, böyle parlamenter sistem olmaz. Daha doğrusu böyle yönetim sağlıklı yürümez. Hızlı ve doğru karar alınamaz. Alınan kararların, kanunların yürürlüğe girmesi zorlaşır.Çare, çözüm; "yarı başkanlık" sistemindedir.***GELELİM seçim sistemimize.Bugün uygulanan seçim sistemi en demokratik yöntem değil, seçmenin iradesini en serbest ve doğru şekilde aksettiren yöntem de değil.Mevcut yasayla, "seçimde adalet", "yönetimde istikrar" yıllarca sağlanamadı.Oyumuzu bilerek, adayları tanıyarak vermek ve Meclise doğrudan doğruya halkın iradesiyle adam yollamak istiyorsak, bugünkü Seçim Kanununu değiştirmek gerekiyor.Bu konuda 1993te, DYP ile ANAPın uzlaşmış gibi göründüğü "dar bölge" sistemiyle yeni bir adım atılmış gibi oldu.Eğer bazı sakıncalarına rağmen "iki turlu dar bölge" sisteminin hayata geçirilmesi mümkün olursa, siyasi hayatımızdaki pek çok bozukluğun da sona ereceğini tahmin kehanet sayılmamalı. ÖZALın yaptıklarının bir bölümü, önce çok karşı çıkılmasına rağmen yerleşmişti, kabullenilmişti. Döndük dolaştık 7 ay önceki noktaya geldik. 1 Martta çıkamayan tezkere rötarla geldi.Ama o gün kabul edilseydi Türkiyenin ödeyeceği bedel bugünkünden daha az, avantajları ise daha çok olacaktı.Basiretsizlik diz boyu olunca, "kararlılık"la "kararsızlık" işte böyle yarışıyor, kaybeden de Türkiye oluyor. RÖTARLI TEZKERE AVUKAT YOK Bir yolsuzluk davasında (Neşter Davası) sanıkları 110 avukatın savunduğu biliniyor.Oysa o davada 110 avukatın karşısında kamu bir tek avukatla temsil ediliyordu.Geçenlerde Milliyette bir haber vardı; "Yolsuzluklarla mücadele eden BDDKnın avukatları mahkemelere bir minibüsle taşınıyor. Bazıları ayakta seyahat ediyor" diye.Bu durumda, BDDK Başkanı Akçakocanın "Hortumlarla ilgili zarar 43.6 milyar dolar, tahsilat 2.1 milyar dolar" yakınmasını nasıl karşılarsınız?"Yaşanan çeşitli imkansızlıklarla, 2.1 milyar dolarlık tahsilat çok bile" demez misiniz? Öyleyse tahsilat da yok MASAL 4 Ekim "Hayvanları Koruma Günü" idi. Aslında, "hayvanları koruma" her gün olmalı. Olmalı ama, yıllardır bu konudaki yasayı çıkartmaktan aciz olan bir toplumda ciddi bir koruma sağlanabilir mi?Lafı uzatmadan, hayvanlara en belirgin zararın İstanbulda verildiğini, söyleyebilirim.Buna benim sevgili "Biber"im de tanıktır. "Biber" iki yaşında 28 kiloluk dünya güzeli ve akıllısı "Golden Retriever" bir erkektir.Dikkatli bakın, sokaklarda başıboş "cins" köpeklerin dolaştığını göreceksiniz.Bunlar, satın alınıp, bakımlarının hiç de kolay olmadığı görülünce sokağa terk edilmişlerdir.Aldığı hayvana çocuğu gibi bakmayan, onu mutlu edip, onunla mutlu olmayana, "Hayvanları Koruma Günleri" ne ifade eder? Hayvanları koruma? MAGANDALIK Büyükşehir Belediyesi "İstanbul efendisi" yetiştirecekmiş. Belediye 30 yıl içinde İstanbulda "maganda"lığı silmeyi hedefliyormuş.Böylece İstanbulda efendilerin ve efendiliğin soyunun tükenmekte olduğunun nihayet görüldüğü anlaşılıyor.Yalnız şunu da görmezden gelmeyelim; belediye, "maganda üretim mekanizması" kadar hızlı çalışamaz!.. dheper@milliyet.com.tr Ve efendi üretim merkezi