Doğan HEPER
"TEKEL birası, Beykoz kundarası" başlıklı yazı üzerine Tek Gıda - İş Sendikası Genel Başkanı Orhan Balta aradı.
İlke olarak özelleştirmeden yana olmamıza rağmen sendikanın özelleştirmeye karşı görüşlerinde de pek çok haklı nokta olduğunu vurgulamalıyız:
"Bira sektörü, sendikamızın ısrarlı yatırım taleplerine rağmen teknoloji olarak geri bıraktırılmış, son derece etkin ve kaliteli olarak üretilen ürünün pazar payı, bilerek ve isteyerek yok edilmiştir.
İşin asıl üzücü yanı, 1980'lerden beri aynı oyunun tütün üzerinde de tezgahlanmasıdır. Özal ekonomisinin getirdiği zihniyet değişikliği ile birlikte Tekel'in modernizasyon ve teknoloji değişimi girişimlerinin nasıl geciktirildiği Yüksek Planlama Kurulu'nun hizmete özel raporlarında dahi açıklıkla vurgulanmaktadır.
Şimdilerde benzeri oyunların rakı sektöründe oynandığına tanık oluyoruz. Türklerin ulusal içkisi sayılan rakı, Tekel'in gelirlerinde sigaradan sonra ikinci sırayı almaktadır.
Kaldı ki, tekelciliği kaldırmak adı altında yapılan bu girişimlerin sonuçta, kamu tekeli yerine özel sektör tekeline yolaçtığı da bilinen bir gerçektir.
Rakıda girişilen bu tür uygulamanın sonuçta aynı türden bir tekelleşmeye yol açacağını söylemek abartılı olmayacaktır."
Ve Orhan Balta serbest rekabet diye yola çıkıldığını, ama bunun lafta kaldığını özellikle vurguluyor.
Salt,
"kamu girişimciliği kötüdür", mantığıyla kar edebilecek ve tüketiciye kaliteli ve ucuz mal verebilecek bazı kuruluşların da yok edilmeye çalışılmasını eleştiriyor.
Üzerinde düşünmeye değer.
GAZETECİLİK tek kelime ile
"zevkli" meslektir.
Ama gazetecilik dürüstlük mesleğidir de...
Çünkü gazetecilik ve gazeteciler işin gereği bir toplumu birçok meslekten ve meslek mensubundan daha da derinden etkileme gücüne sahiptir.
Böyle bir gücü kullananların, gücü toplum yararına ve doğrudan yana kullanmaları, suiistimal etmemeleri kadar önemli bir şey olabilir mi?
Beyaz bir kağıdı işleyip bazılarının kafasına hazır bir beyin olarak yerleştirmek her mesleğin harcı mı?
Öyleyse gazeteciliğin sorumluluğu da bu oranda büyüktür.
* * *
BU nedenle bu meslek sahiplerinin en önemli özelliklerinden biri tarafsızlıktır.
Tarafsızlığın baş düşmanı ise ilişkilerde ölçüyü, mesafeyi kaybetmektir.
Devamlı bir arada bulunulan, oturulup kalkılan, yenilip içilen, içli dışlı olunan bir politikacının aleyhindeki haberleri yazabilmek o kadar kolay olabilir mi?
O politikacı hakkındaki lehte sayılacak haberleri
"samimi dostu" gazetecinin objektif vermesi halinde bile yazdıkları pek çok kişi tarafından inandırıcı kabul edilebilir mi?
Bunları neden yazdık?
Bazı tartışmalar nedeniyle...
* * *
FEHMİ Koru, Taha Kıvanç imzasıyla
"Herkesin gazetecisi kendine" başlıklı uzun yazısının bir bölümünde şöyle diyor:
"Şimdi, istesek de istemesek de, sevsek de sevmesek de, gazeteci milleti olarak, siyasi partiler ve liderler arasında paylaşılmış durumdayız. Kimimizi Süleyman Demirel seviyor ve yanında gezdiriyor; kimimiz `Mesut'un, kimimiz `Çiller'in veya `Erbakan'ın gazetecisi olduk."
Bu satırlara ister katılın, ister katılmayın.
Ama katılıyorsanız mesleğimiz açısından bu tehlikenin üzerinde durmalıyız.
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr