Doğan HEPER
İŞÇİ emeklilerinin durumu sözkonusu olunca hemen emekli yaşı akla geliyor.
SSK'nın içinde bulunduğu çıkmaz, daha doğrusu iflas durumu gündeme gelince yine işçi emeklilik yaşı ve prim ödeme süresi ön planda ele alınıyor.
Tabii bunlar önemli, ama bu iflasta, sosyal güvence kurumunun çöküşünde yalnız emekli yaşı, prim ödeme süresi mi önemli?
SSK'yı çökerten diğer uygulamalar neden gözardı ediliyor?
Eğer o diğer nedenler olmasaydı, SSK yalnız emekli yaşı nedeniyle acz içine düşer miydi?
* * *
DÜN arkadaşımız Atilla Özsever de vurguluyordu:
"Refahyol döneminde 16 Mayıs 1997 tarihinde çıkarılan yasayla özel sektörün 100 trilyon liralık, kamu kesiminin de 200 trilyon liralık sigorta prim borcu affediliyor. Sonuçta SSK'nın 300 trilyon liralık alacağı silinmiş oluyor.
Oysa 1997 Bütçe'sine `SSK'nın açığı' için 280 trilyon liralık ödenek konuyor. Prim borcu affedilmeyip tahsil edilseydi bütçeden SSK'ya herhangi bir aktarmaya gerek kalmayacaktı."
Yani devlet işçinin parasının gaspına göz yumuyor, SSK'ya olan prim borçlarını siliyor, göz yumduklarının yerine de ödemeyi kendisi yapıyor.
Bunun adı da SSK'ya devlet yardımı oluyor.
* * *
YILLARDIR yazılıyor, çiziliyor. Bu köşede de hep belirtildi.
Şekil ne olursa olsun, Türkiye'deki sosyal güvenlik kurumlarının mutlaka reform niteliğinde ele alınması gerekiyor.
Neden?
Çünkü yıllardır bu kurumların özellikle de SSK'nın can çekiştiği söyleniyor. Devlet yardımı olmasa iflas etmiş olacakları vurgulanıyor.
Ve bu iflasın nedenleri aranırken genelde çalışanların ve emeklilerin kusuru varmış gibi bir izlenim yaratılmaya da çalışılıyor.
SSK'yı çöküşün eşiğine siyasi iktidarlar getirdiği halde bu gerçek, maharetle gözlerden saklanmak isteniyor.
* * *
SSK'nın batma nedeninin başında para kaynaklarının yıllar boyu sağlıklı çalıştırılmaması geliyor. Çünkü SSK, kendi fonlarını değerlendirme açısından inisiyatif sahibi olamadı. İnisiyatifi elde tutan hükümetler kurum fonlarını yıllar boyu devletin cari harcamalarında kullandı.
SSK'nın parası yıllardır piyasadaki normal faiz veren müesseselere değil, düşük faizli devlet tahviline yatırıldı.
SSK, böylece uzun süre trilyonlarca lira faiz gelirinden yoksun bırakılmış oldu.
* * *
BAŞTA kamu sektörü (KİT'ler ve belediyeler) olmak üzere işverenler SSK'ya prim ödeme konusunda gerekli özeni göstermediler. Ve hükümetler ödemeyi sağlayıcı ağır müeyyideler getirmedi.
Örneğin, SSK'nın 1991 rakamlarıyla 2 trilyonluk borcuna karşılık, kamu ve özel sektörden 5 trilyon 700 milyar alacağı vardı. Bu alacak rakamı 1993'te 7 trilyon liraya tırmandı.
KİT'ler ve belediyeler her türlü cari harcama ve yatırım giderlerini yaptılar... Ama çalıştırdıkları işçilerin primlerine gelince bunu SSK'ya ödemediler. İşçinin SSK'da birikecek fonuna el koymuş oldular. Bu, yıllarca böyle sürdü gitti.
* * *
SSK 3146 sayılı yasa ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın bağlı kuruluşu haline getirildi. Mali ve idari özerkliği yok edildi. Yönetim kurulu, hükümet ağırlıklı oldu. Kurum, bu nedenle yönetim ihtiyaçlarına göre değil hükümetlerin isteğine göre politikalar izlemek zorunda kaldı.
Bir genel müdürden verim alınması için asgari 5 yıl görevde kalması gerekirken SSK'da genel müdürlerin görevde kalma süresi ortalama 1 yıl 7 ayı geçmedi.
Bu kadar sık yönetim değişikliği de SSK'nın çöküşünü hazırlayan etkenlerden biri oldu.
* * *
ÇEŞİTLİ şekillerdeki talan yetmiyormuş gibi, DYP - CHP koalisyonu döneminde bir de emeklilik yaşı oy kazanma amacıyla düşürülünce ipler tamamen koptu.
Yıllar boyu SSK'nın kaynaklarını devletin geliriymiş gibi harcayanlar...
SSK primlerini gelir getirir şekilde kullanamayanlar, iyi faize değil, düşük faize bağlayanlar...
Primleri tahsilde bilerek, isteyerek tembellik edenler, primlerin kamu ve özel kuruluşlarda kalmasına göz yumanlar...
Hepsi hepsi, SSK'nın, daha doğrusu işçinin, dar gelirlinin kötü sonunu hazırladılar.
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr