Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen gün sözünü ettiğimiz 432 sayfalık "Ermeni Komitelerinin AMal ve Harekât-ı İhtilâliyyesi" adlı kitap büyük ilgi uyandırdı. Ermenilerin Türkiyedeki faaliyetlerini, mezalimlerini gözler önüne seren kitaptan bu hafta da bir alıntıyı vererek okuyucularımızın isteklerini yerine getiriyorum. Borular Ararat tepesinden ovaya, müdhiş radlar yağdırıyorKahramanların kanları ateş altında bir kat daha kabarıyorVatan yoluna herkes işitsin, anlasınErmeni rûhları ateş gibi parlıyor.Siz, kahramanlar, Allahın ihsân edeceği iklîl-i zafere mütehassirsinizSiz, Allahın tesîdine muhtâcsınız.İleri, cesûr kahramanlar evlâdıEy vatan intikamını almak isteyen ErmenilerHaydi, takım takım silâh başınaHepimiz, sık birer sıraya.İntikam silâhıyla ileriye doğru atılınİntikam silâhıyla bir sağa bir sola saldırın.Haydi ileriBir sağa bir solaHaydi ileriİleri dâimâ ileriHaydi ileri.1890da Yedikule Hastahânesi karşısındaki bahçede Erzurum nümâyiş programı tanzîm olunuyordu. İSTANBUL ve vilâyât-ı sâirede nümâyişler icrâsına karâr veren Hınçaklar ilk defa ERZURUMdan başladılar. İhtilâl için bir sebeb bulmak îcâb ediyordu. Bu vesile de nime-t-tesâdüf bulundu:Bu sıralarda birtakım Rus Ermenileri TÜRKİYEye hudûddan silâh idhâl ediyorlardı. Hükûmet bunu istihbâr etmiş ve bazı tedâbîr-i müessire ittihâzıyla berâber ERZURUM murahhasahânesinde de sathî bir taharriyât yapmış idi. Hınçaklar bu silâh taharrîsini ihtilâle güzel bir vesile telâkkî etdiler ve başda KEREKCİYAN (Kérékdjian) olduğu halde nümâyişe başladılar. Bütün dükkânlar kapandı. Hınçak Komitesi tarafdârânı kilise avlusuna tecemmu ederek murahhasahânenin taharrî edilmiş olmasından dolayı hükûmeti protesto etdiler. Komitelerdeki ve bunlara pey-rev olan Ermenilerdeki hâlet-i rûhiyyeyi şu cüret gösterir. Bu isyân ve ihtilalâllerle de takîb olunan maksad pek âşikârdır ki müdâhale-i ecnebiyyeyi davet idi. Gerek Hınçak ve gerek Taşnaksutyun Komitesi bundan sonra da dâimâ bu nokta-i nazarlarını takîb etmişler ve bir tarafdan memâlik-i ecnebiyyedeki gazeteleriyle, risâle ve kitablarıyla, konferanslarıyla efkâr-ı umûmiyyeyi ihzâr ederken diğer taraftan da müdâhaleyi intâc edebileceğini ümîd ettikleri hiçbir teşebbüsü fevt etmemişlerdir. HARBE DAVET "Türk milleti ihanetler yaşamıştır. Ancak asla kendi sözde vatandaşları tarafından yapılan böyle bir alçaklıkla karşılaşmamıştır.Hem bir ülkenin vatandaşı olmak, karnını doyurmak hem de o ülkenin bayrağına el kaldırmak gaflet, dalalet ve hıyanettir." Bu hıyanetin cevabı 70 milyon tarafından verilecek. Bu bayrak bizim İŞTE İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay 1950 seçimi arifesinde Taksim Meydanındaki seçim mitinginde, CHP lideri İsmet İnönüye kürsüden muazzam kalabalığı gösterip:"İşte Paşam İstanbul" demişti.Gökay, İstanbulun adeta cepte keklik olduğunu söylemek istemişti, ama birkaç gün sonraki seçim İnönü ve CHP için hezimet oldu. Yani İstanbulun ne yapacağı belli olmaz. Partiler bunu hesaba katıp İstanbul için hizmet taahhütlerini sıralamalılar. Bugün şehrin nüfusu nereden başlıyor belli değil. Çünkü İstanbulun sınırları belli değil. Önüne gelen yeni yeni mahalleler, semtler yaratıyor. Her yıl 400 bin, 500 bin yeni insan İstanbul denilen araziye sere serpe yayılıyor. Dur diyen çıkmıyor.Çağdaş şehircilikte şehirlerin sınırları bellidir ve yatağı yorganı sırtlayıp ben buraya yerleşeceğim diyenlerin hatırı için şehir büyümez, genişlemez.Oysa İstanbul bizatihi özel bir şehir, onu farklı yapan her türlü unsur mevcut, ama bunları örtmek yerine ortaya çıkarmak gerekiyor. "Paşam İstanbul!" ERDOĞAN Yine sistem tartışmalarıyla vakit geçiriyoruz. Türkiyede 1921 Anayasası ile "Meclis hükümeti" sistemi saf şekliyle uygulamaya konmuştu. 1924 Anayasası ile Türkiyede kurulan temsili rejim, parlamenter ve Meclis hükümeti sistemlerinin karışımından oluşan "karma" bir rejimdi. 1961 Anayasası ile parlamenter rejime doğru gelişmede bir adım daha atılarak "klasik parlamenter rejim"e yaklaşıldı. 1982 Anayasasında da "parlamenter rejim"e doğru gelişme sürdü. Ancak cumhurbaşkanının yetkilerinin, 1982 Anayasasında, 1961dekine göre bir hayli arttığı görüldü. Anayasanın 104. maddesinde sayılan bu yetkilerin cumhurbaşkanı tarafından tek başına kullanılacağı göz önünde tutulduğunda bunun "klasik parlamenter rejim" ile bağdaşmadığı, daha çok "yarı başkanlık sistemi"ndeki cumhurbaşkanı yetkilerini andırdığı söylenebilir. Bugün üstü kapalı, topal bir yarı başkanlık sistemi yaşıyoruz. Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı ve onun Meclisi fesih yetkisiyle de donatılması.Sistemlerin hiçbirini iyi işletemediğimiz için değil, o deneyimler olumlu sonuç vermediği için yarı başkanlığı denemekte yarar var. dheper@milliyet.com.tr Başkan mı olmalı?