Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Doğan HEPER

HEP diyoruz ya; Türkiye çelişkiler ülkesi, diye.
Biz içerde birbirimizi yiyoruz.
Ama dışarıdakiler yine de bizim büyüklüğümüzden, gücümüzden korkuyor.
Bir de içte uzlaşmış olsak.
Seyreyleyin durumu...
Amerika'nın en önemli düşünce kurumu "RAND"ın yayınlanan raporu bu durumu belirtiyor.
"RAND" soğuk savaştan sonra Türkiye'nin çok önemli bir bölgesel güç olarak ortaya çıkışının komşularını telaşlandırdığını vurguluyor.
"Türkiye'nin bölgesel rolünden rahatsız olan ülkeler Türk politikasına etkili olmanın yollarını arıyorlar."
Türkiye'nin önünü kesmek, onu zayıflatmak için her çareye başvuruyorlar.
RAND'ın uzmanlarından Ian Lesser'in araştırmasına göre, Ruslar, Kafkaslar ve Orta Asya'da Türkçülük akımının çıkmasından, Yunanistan, Balkanlar'da Türkiye'nin etkin olmasından, İran ise laikliğin güçlenmesinden, Arap ülkeleri de demokratik yönetim şekli bakımından Türkiye'den rahatsız olup korkuyor.
Dün bu ilginç raporun özeti bir gazetemizde yer aldı.
Türkiye için doğan tehlikeyi ABD'deki bir araştırma kurumu görüyor da biz göremiyoruz. Belki görüyoruz da o tehlikeye göre davranamıyoruz.
Tehlikeleri bertaraf edecek bir derlenip toparlanma içinde değiliz.
Bu tehlikenin büyüklüğünün idraki içinde olduğumuz şüpheli.
* * *
MECLİS'imizin halinin ne derece perişan olduğunu izliyoruz.
Olaylara, daha doğrusu Türkiye'ye hakim bir Meclis'imiz yok.
Öyle olsa bir yıl geçti, Susurluk olayı hala muallakta kalır mıydı?
"O yargının işi" demek Meclis'i kurtarmaz.
O zaman "dokunulmazlıkları neden kaldıramıyorsunuz?" diye sorarlar adama.
İşin özeti Meclis'imiz etkinliğini kaybetmiş durumda, bunun da sorumlusu bizatihi Meclis'in, yani yasamanın kendisi...
* * *
HÜKÜMETLERİMİZ de etkisiz.
Etkisizliği yaratan da kendi iç çelişkileri, samimiyetsizlikleri, özel hesapları.
Gördük; Refahyol, üç gün önce birbirinin gözünü oyan, amaçları, ilkeleri taban tabana zıt iki partinin menfaat hesabı üzerine kuruldu.
Biri batıya koşarken, öteki doğuya koşuyordu.
Türkiye için bu ortaklıktan, bu hükümetten hayır gelmesi güçtü ama hükümet ülke yararı hesabı yerine kişisel ve partisel hesaplar üzerine kurulduğu için sürdü gitti.
Ne zamana kadar?
28 Şubat'a kadar.
Yani, anormal ortaklık, anormal şartlarda gitti.
Peki arada geçen, ülke zararına olan zamanı telafi etmek mümkün mü?
Hayır.
Ülke uçurumun kenarından döndü, döndü ama sarsıntı hala sürüyor. Depremin replikleri ülkeyi sallıyor.
* * *
YARGIMIZIN hastalığı da hat safhada.
Bunu söyleyenler yargının başındakiler.
"Önce bağımsız değiliz" diyorlar.
Bu bile hastalığın, koma hali olduğunu gösteriyor.
Ve Adalet Bakanlığı'nın tespiti:
"Yargının yerini çeteler aldı."
Ve Adalet Bakanlığı devam ediyor:
"Cezaevlerine hakim olamıyoruz."
Adalet bağımsız değil, yargının yerine çeteler geçmiş, tesadüfen yakalanıp cezaevlerine konanlar bile kendi başlarına buyruk.
Ve en büyük ve tarihi tespit, hatta itiraf dün Adalet Bakanı'ndan geliyor: "Susurluk çeteleri gibi çeteler bugün de devlet içinde olabilir" diyor.
Ne adalet, ne yargı değil mi?
* * *
YASAMA, yürütme, yargı bu durumda ve tüm komşularımız Türkiye'den korkuyor, çekiniyor. Ve Türkiye'yi zayıflatmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Durum Nasrettin Hoca'nın karısına sitemini hatırlatıyor:
"Hatun sen içerden, ben dışardan bu evi hala batıramadık."
* * *
TÜRKİYE böyle gitmez. O büyük bölgesel güç, enerji, boşa harcanamaz, boşa akıtılamaz.
Bu hak, ne o partide, ne bu partide olabilir.
Bu büyük ülkenin kaderiyle oynama yetkisi kimsede olamaz.
Öyleyse her şeyden önce yeni bir iç uzlaşma dönemi gerekiyor.
"Bunun da mevsimi mi" demek, yanlış olur.
Hükümetin nasıl "ekonomik ikinci 100 gün planı" varsa, üç kuvveti rasyonel çalıştırma ve iç barış için de bir acil planı olmalı.
Başka çaremiz yok.



Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr