45 yıldır gazetecilik yapıyorum. Hep Milliyet gibi 1. sınıf bir gazetede çalıştım. Yazı İşleri’nin her kademesinde oldum. Abdi İpekçi’den sonra en uzun süre, 8.5 yıl, genel yayın yönetmenliği yaptım. Yıllarca yazı işleri müdürlüğünde, murahhas azalıkta bulundum, icra kurulu başkanlığı yaptım. İstanbul kaldırımı çiğnedim. Her gün TV’leri izlerim, 20-25 gazeteyi okurum. Biri İstanbul Hukuk Fakültesi’nin, diğeri de Gazetecilik’in olmak üzere 2 yüksek diplomam var, yani okuduğumu ve söylenenleri anlarım.
Ama Türkiye için, bu 45 yılda, bugünkü kadar karamsar olmadım.
Evet, bugünkü kadar karamsar olmadım.
Herkes birbirinin gözünü oyuyor.
Dün “ak” dediğine bugün “kara” diyenler utanmıyor.
Yalan, iftira gırla gidiyor...
Doğruyla yalan yanlış adeta kucak kucağa.
Her alanda ayaklar baş oldu. Eski hesapları görmek üzere yazıyor, çiziyor, konuşuyorlar. Milleti kutuplaştırıyorlar.
Kim veya kimler Türkiye’yi normale döndürecek?
Bu ülkede iktidar yok mu?
* * *
Şu Ergenekon işine bakın. 26 kişi dün de gözaltına alındı. 13 ayda iddianamenin açıklanmamış olmasını eleştiriyorduk.
Ama bugün söylenenleri, iddiaları iddianame haline getirmek için neredeyse 13 ay daha yetmez diyeceğiz. Sabancı suikastı, Ergenekon’un işi diyenler var, duymadınız mı? Haydi bunları duymadınız diyelim. Peki Ergenekon’un Ecevit’i düşürmek istediğinden de haberiniz yok mu?
Bunlar yasak ama nasıl oluyor da basında yer alıyor. O da ayrı bir sorun.
* * *
Kıbrıs elden uçuyormuş, nükleer yatırım lazımmış, susuzluk almış başını gidiyormuş, AB ile temaslar yavaşlamış, kalkınma, yatırımlar durmuş, cari açık çoğalmış, bankalarımız yabancıların olmuş, kimsenin umurunda değil.
Yandaş yayın organları ilan ediyor, Erdoğan’ın tek başına oy oranı yüzde 43 diye. Bugün yerel seçim olsa AKP yüzde 48.5 oy alır diye.
Helâl olsun. Tabii o zamana kadar Türkiye kalırsa.
* * *
Kimisi, “Soruşturmada gizli tanık varsa, o iddianame çöker” diyor.
Emekli bir general, Nejat Eslen Paşa: “Demokrasi, Türkiye’nin öncelikli meselesi değil” diye konuşuyor.
Genelkurmay yayımladığı bildiride, “TSK’ya saldırıya Türk milletinin tepki göstermesinden” söz ediyor.
The Guardian gazetesi: “İslami popülizmin AKP’ye oy kaybettirdiğini” bildirerek, iktidar partisinin İslamı istismar ettiğini söylemek istiyor.
Ve sonuçta kararsızların, oy hakkı olanların yüzde 30’una vardığı hesaplanıyor.
* * *
Türkiye gidiyor.
Türkiye kan kaybediyor. İşte bunun için karamsarım...
Bu kargaşaya “dur” diyecek yok mu?
KKTC GİTTİ, GELDİ
KKTC elden gidiyordu. Tek egemenlik ve tek vatandaşlık Türkleri adada azınlık haline getiriyordu. Kıbrıs’ın Türkiye ile bağları koparılmak isteniyordu. Ama 2-3 günde viraj alındı Türkiye kamuoyunun ağırlığı kabul edildi. Türk hükümetinin kararlılığı görüldü. Ve ilan edilen “ver kurtul” politikasının aksini KKTC Başbakanı’nın ağzından duyduk.
31 bin YTL alan emekli
Bugünlerde bir yandan bakanın ağzından “Eşit işe eşit ücret” lafı duyuyoruz. Bunun için emekliye yüzde 4 enflasyon farkı verildiğini görüyoruz. Bu zammın (!) sonunda dul eşler 241 YTL, gaziler 320 YTL, Sezer 9.470 YTL alacak.
Ama eşitliği bozan “ballı emekliler” olmasa. Onlar kurulan vakıflar sayesinde 31.544 YTL’ye kadar emekli maaşı alabiliyor.
Bu mu eşit ücret?
Erivan yol değiştirdi
Ermenistan Başbakanı, gençlerini Türkiye düşmanlığı konusunda uyardı. Başbakan, Ermenistan’daki Ermeniler ile dışarıdaki Ermenilerin yani diyasporanın ayrı düşündüğü üzerinde de ilk kez durdu. Bu Erivan’la süren gizli görüşmelerin ilk açık sonucudur. Bu yumuşama 6 Eylül’de Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan’a gitmesini de sağlarsa gelişme iki devletin lehine olacaktır.
DEMOKRASİ
Eşitlik ne oldu?
Geçen gün TV’de tartışma programı vardı.
Bir katılımcı, “Türkiye’de halkın demokrasi istemi filan yoktu, bu ona verildi, üstelik ordu verdi” dedi. Bu cümle doğrudur, yanlıştır; ben onu burada tartışmayacağım. Yalnız bizim demokrasimizin pek demokrasiye benzemediğini söyleyeceğim.
Niye?
Önce de söyledim. Fert başına milli gelirimiz, ortalama eğitimimiz demokrasiyi yaşatmak için yeterli değil diyenler var.
Sonra, seçimde yüzde 10’luk baraj da çok. Yani demokrasinin doğuşuna daha başta engel.
“Partiler ve Seçim Yasası” değişmeli diyoruz. Çünkü bu kanunlar değişmedikçe gerçek demokrasiyi biz göremeyiz. Bu yüzden değil mi ki partilerde “lider sultası” yaşanıyor. Onlar padişah gibi.
Partiler birbirleriyle ittifaka gidemiyor.
Şeyhler, şıhlar, aşiret reisleri seçimlerde söz, daha doğrusu oy sahibi.
Şimdi bakın, illerin milletvekili sayısına da yeni düzenleme geldi.
Mesela, İstanbul 70 milletvekili çıkarırken, artık 15 fazla, yani Ankara’ya 85 milletvekili yollayacak.
Ama seçmen hesap yöntemi adaletsiz. Yani gerçek demokrasiye uygun değil.
Niye?
İstanbul’da bir milletvekiline düşen nüfus Tunceli’nin üç katından fazla olacak da ondan.
Böyle demokrasi olur mu? Oyumuz eşit sayılmıyor. Değişikliği yapanlar bu mahzuru izale edeceklerine kalıcı hale getiriyorlar.
ŞORT VE
Giyinmesini bilmek
Bir yazımızda Armağan Çağlayan’ın çıplak ayakla ekrana çıkışını eleştirmiştik. Anlıyoruz ki, Çağlayan ayak parmağı kırık olduğu için bu şekilde, yani terlikle TV’ye çıkmak zorunda kalmış. Geçmiş olsun deriz.
Ama biz bu tip, daha doğrusu tipsiz giyimlerin düşmanı olduğumuzu, olacağımızı da tekrar söyleyelim.
Bugünlerde şort tartışması var. Onları mekânlarına sokmayanlar var. Bana göre doğru da yapıyorlar. Oralar plaj mı?
Geçen günlerde bir davete katılan bir kişinin gazetelerde fotoğrafı vardı. Üstü smokinli adam çıplak ayağına parmak arası terlik giymişti. Çüş yani iğrenç, mide bulandırıcı, en azından yakışıksız...
Geçen gün de bir davete açık renk spor bir elbiseyle ve kravatsız katılan bakan eleştiri konusu olmuştu. Acaba sayın bakanın koyu renk elbisesi yok muydu?
Sayın Gül, Dışişleri Bakanı iken onu da bu köşede eleştirmiştim. AB toplantılarında Avrupalı bakanlar koyu renk elbise giyiyorken bizimki açık renkle aralarında sırıtıyordu.
Kısa kesip, dönelim Armağan Çağlayan’a. Acaba kameraman, terlikleri yani çıplak ayakları göstermemezlik edemez miydi?