Türkiye'de yıllarca Boğaz köprülerine karşı çıkıldı.
Ama karşı çıkanların gerekçelerinin hiç de haklı olmadığı görüldü.
Şimdi Boğaz bir kez daha geçilecek. Böyle bir zaruret doğdu.
İki alternatif var.
3. bir köprü.
Tüp geçit.
Bunlardan ilk sırada yer alan tüp geçit oldu. Biz bu geçidi özellikle güzergahı nedeniyle eleştirmiştik.
65 km'lik güzergahın tüp geçit olarak Söğütlüçeşme - Yenikapı arasında alacağı mesafe 13.3 kilometre tutuyordu. Maliyet yüksekti. 2.5 milyar dolara varıyordu.
Bu güzergahın en büyük sakıncası İstanbul'da depremden en çok zarar görmesi muhtemel güney bölgesinde yer almasıydı.
Deprem tehlikesi nedeniyle bir yandan şehri kuzeye taşıyalım derken, öte yandan ulaşımın can damarını güneye inşa etmek ne kadar rasyonel sayılırdı?
Tam bunlar tartışılırken dün Tunca Bengin'in haberinden öğrendik ki, tüp geçitle birlikte şimdi Avcılar'ı Tuzla'ya bağlayacak yüzer otoyol (deniz üstünde yol) yapımı da gerçekleşme yoluna giriyor.
Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz.
İstanbul'da hem
"tüp geçit", hem
"deniz üstü otoyol".
Yol 33 km. olacak. Üstünde 60 metre yüksekliğinde iki asma köprü bulunacak. Bu köprülerin altından gemiler geçecek. Adalar'ın arkasından dolaşacak olan deniz üstü otoyolun Adalar'la bağlantısı da sağlanabilecek.
Bu konu için Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'la ABD'ye gidecek olan projenin sahibi Ahmet Vefik Alp, yolun yapılma ihtimalinin yüzde yüz olduğunu söylüyor.
* * *
BÖYLE büyük projelere tartışmaya açılmadan karar vermek Türkiye'ye has bir olay.
Tüp geçidin projeleri ve saptanan güzergahı yıllar önceye aitti. Deprem onun yerini değiştirebilirdi, ama değiştiremedi.
Şimdi aynı güzergaha bir de su üstü otoyol.
Kolay gelsin!..
Türk Bakan'akötü muamele
Türkiye'ye gelen AB ülkeleri bakanlarının saygı dışı davranışlarına tanık olduk.
Ankara'da bir Türkiye Cumhuriyeti hükümeti yokmuş gibi. Hatta Ankara yokmuş gibi bir ukalalık içine girdiler.
Ama bunlara gereken cevap verildi.
İsteklerinin en azından bir bölümü reddedildi.
Kendilerine kapıyı göstermek belki en iyi karşı davranış olurdu ama uluslararası ilişkilerde soğukkanlı olmanın gereğine inanan Ankara, yapılması gerekeni o soğukkanlılık sınırları içinde yerine getirdi.
* * *
ANKARA'da misafirlerimizin küstahlıkları yaşanırken, önceki gün de benzer bir duruma yurtdışında rastlandı.
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan Londra'da İngiliz İçişleri Bakanı Straw'ın kapısında yarım saat bekletildi.
Türk Bakan,
"İşim var, sizinle ancak çok kısa konuşurum. Olmazsa başka zaman gelin" teklifiyle karşılaştı.
Tantan'ın da politikacılığa iyice alıştığını, İngiliz bakanın keyfini bekleyip birkaç dakikalık görüşme ile yetinmesinden anlıyoruz.
Oysa bizim İstanbul'dan tanıdığımız Tantan'dan umulan, kalkıp çıkıp gitmesi olurdu.
* * *
KÜRESELLEŞME diyoruz, aleyhimize işliyor, önüne gelen işimize karışıyor. Egemenlikçiyiz desek, o da aleyhimize sonuçlar veriyor.
Belki de en iyisi AB'ye girip globalleşmenin nimetlerinden yararlanmak, ama oraya da alan yok.
İki cami arasında kalmanın çaresizliği bundan daha belirgin nasıl gözler önüne serilebilir?
Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr