Halimiz her ikisine de benzemiyor mu? Ben benzetiyorum.
Birçoğumuz kurbanlık gibiyiz, hem de Türkiye’nin hali aşure gibi karmakarışık.
Yani biz kargaşanın ortasında ne yaptığını, ne yapacağını şaşıran birer kurbanız...
* * *
Başbakan Tayip Erdoğan bayram namazından çıkarken, “Bu bayramın Türkiye için milat olmasını temenni ediyorum” dedi.
Bu, “halkın refahı”, “Türkiye’nin kalkındırılması” miladıysa, kaçıncı milat, değil mi?
* * *
Baykal, yani ana muhalefet lideri, CHP Genel Başkanı, bayramda Antalya’da idi.
O da bayram namazını “dedesinin imamlık yaptığı camide kıldı.”
Bu cümleye dikkatinizi çekerim, “dedesinin imamlık yaptığı cami.”
Yani Necla Arat’ın söylediği gibi, Baykal “reddimiras” yapmıyor!..
* * *
CHP Genel Başkanı Baykal; çarşaflı kadınlara parti rozeti takılıp, üye yapılmalarına yönelik eleştirilere, “Tek parti zihniyeti oydu! Biz partiyiz, kıyafet tüzüğü mü ilan edeceğiz” şeklinde tepki göstermişti.
Muhalifler, bu çıkışı için de Deniz Baykal’ı hedef tahtasına koydular.
Bir CHP milletvekili “İnfial halindeyim. Baykal, Atatürk’ün yaptıklarının doğru olmadığı imajını vermiştir” diye konuştu.
Tarihçi Mete Tunçay ise şunları söylüyordu: “Baykal, partisinin 1930’daki, 1940’lardaki tutumuna yönelik eleştirel bir bakış içinde.”
* * *
Evet, Baykal çarşaflıları dışlamanın, isminde “halk” kelimesi de olan bir partiye yakışmayacağını anlamış olabilir.
Baykal, merkezin boş olduğunu görüp AP’nin, DYP’nin, ANAP’ın yerini de doldurmak isteyebilir.
Baykal merkezde başıboş kalan AP, DYP, ANAP oylarının AKP ye gitmesini de önlemek isteyebilir.
Ama Baykal’ın Atatürk devrinde yapılanları 70-80 yıl sonra bugün yapılıyormuş gibi eleştirmesi yanlış olur.
Atatürk devrindeki o titiz tutum olmasa kıyafet devrimi diye bir şey bugüne gelir miydi?
ALEVİLER Kaş yapayım derken
Kaş yapayım derken göz çıkarıldı.
Biz ve bizim gibi düşünenler ne diyor? “Aleviler birleşsin ve ne oldukları ve ne istediklerini seslendirsin...”
Bunu yapalım derken Aleviler daha keskin çizgilerle bölündü.
Kim böldü?
Hükümet
Cem Vakfı Başkanı Prof. İzzetin Doğan ve Alevi temsilcilerinin Başkanı, Başbakan Erdoğan ile iki saat görüştükten sonra çıkışta açıklama yaptılar. Doğan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasından yana olmadıklarını belirtti.
Doğan, “Alevi dedeleri ve Bektaşi babalarına maaş bağlanmasını da talep ettiklerini” bildirdi.
Oysa Ali Balkız’ın Başkanlığı’ndaki Alevi Bektaşi Federasyonu daha geçenlerde bu iki maddenin aleyhinde olduğunu açıklamıştı.
Yani onlar Diyanet işleri Başkanlığı’nın kaldırılması ve Alevi, Bektaşi babalarına maaş bağlanmamasını istiyorlardı.
Bu zıt istekler iki büyük Alevi grup arasında ki çelişkiyi ortaya koymuyor mu?
Bakın. Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız ne diyor:
“Başbakan’la görüşenler 9 kasım mitingine katılmayan, bir provokasyon havası yaratanlardır. Alevileri 200 kurumun içinde bulunduğu Alevi Bektaşi Federasyonu olarak biz temsil ediyoruz. Başbakan Erdoğan’ın Alevi açılımı adı altında sunacakları projeyi onlarla başlatmasını talihsizlik olarak değerlendiriyoruz.”
Bu teşebbüs “kaş yapayım derken göz çıkarma” değil de nedir?
2. DİL Mİ? Federasyon mu?..
Kürtçe yasak mı? Hayır.
İsteyen istediği gibi konuşuyor. Kasetler serbestçe satılıyor. Hatta ben Urfa’ya gittiğimde bir kasetçiye sordum, “Kürtçe türküler olan kaset var mı?” diye
Kasetçi: “Çok var, kiminkini istiyorsunuz?” dedi. Ve konuştuk.
Kürtçe kaset var ama zannedildiği gibi de çok satılmıyormuş, yani alıcısı azmış. Az da olsa Kürtçe serbestçe konuşuluyor ve serbestçe kasetler satılıyor ya...
Ama bunu, yani Kürtçe konuşma serbestisini ileri götürmek isteyenler var. Daha doğrusu, istismar etmek isteyenler var. Bunlar Kürt diliyle öğretim de istiyorlar.
Onlar üniter devleti sonunda yıkmak istiyorlar. Onlar Anayasa’nın iki resmi dile engel olduğunu ve onun için bu Anayasa’nın da değiştirilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar.
Yani, onlar şimdilik “federasyon” peşindeler ve hedefe doğru adım adım yaklaştıklarını hesap ediyorlar.
Ve bu hesapla değil mi ki DTP’li ve avukat Hasip Kaplan Kürtçe de yazılı tebriklerini sağa sola yolluyor.
GÜL’ÜN GEZİSİ
Gül’ün bayramın birinci gününü Diyarbakır’da geçirmesi planlanmış ve açıklanmıştı. Sonra sağlık sebepleriyle bundan vazgeçildiği duyuruldu.
Bana göre, ne pahasına olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, bu devletin başı Diyarbakır’a gitmeliydi. Söylediğini yapmalıydı. Gecesini orada geçirmeliydi.
Bu gezinin hangi bahaneyle olursa olsun ertelenmesi hiç iyi olmadı.
Fransa’nın jesti!..
Fransa, Ermeni diyasporasının girişimiyle 2006’da “soykırımın inkârını cezalandıran” bir yasa tasarısını mecliste kabul etmişti.
Şimdi Paris tam tersi bir hareketi başlattı. Ve Fransa devlet bakanı, “Bu tasarının senatoya gelmesine karşıyız” diyerek dosyayı kapattı. Bu yetmiyormuş gibi, ”Fransa hükümetinin, tarihsel olayların yazım ve yorumunun parlamentonun değil, tarihçilerin işi olduğunu düşündüğünü” açıkladı.
Bu, Paris’te Ankara lehine büyük sayılacak bir gelişmedir. “Türkiye de Fransa’nın bu jestine karşılıkta geç kalmamalıdır”, diyecektik ki Fransa’nın AB’de aleyhimizdeki çalışması haberi geldi. Ne diyeyim, Allah Paris’e akıl fikir versin.
Gazete başlıkları
”Ergenekon TV dizisi oluyor”
Demek ki oyunmuş.
”Avrupalılara levrek”
Bize hamsi yeter.
”Yunanistan savaş alanı”
Korkmayın, Türkiye’nin değil.
”70’inde anne oldu”
Kadınlar hani 34’ünde seksi idi?
”3 bin 500 kasap yaralandı”
Kurbanların intikamı.
”M. Ali Şahin: Kütükler sağlıklı”
Peki, hasta kim?
“Camide cinayet”
Eskiye dönüş mü?