Herkes, her müessese birbirine karşı.
Türkiye'de bir yönetim, bir yetki curcunasıdır gidiyor.
Kuvvetler ayrılığı prensibi yokmuş gibi davranılıyor.
Anayasa değişikliği Meclis'in işi. Ama bakıyorsunuz Anayasa Mahkemesi hiç de alışılmamış bir şekilde, parti kapatmayla ilgili olarak bir ültimatom benzeri açıklamayla "olmaz böyle şey" diyor. Oy oranlarıyla oynanmamasını istiyor.
Bu sözlerden; "Bu değişiklikle parti kapatma imkansız hale geliyor. Bu durumda demokratik Cumhuriyet korunamaz" anlamı çıkıyor.
Bazılarına göre Anayasa Mahkemesi böylece, FP'yi kapatma davası bakımından "ihsası rey"de de bulunmuş oluyor.
Oysa, Anayasa Mahkemesi'nin girişimi normal bir tepki, bir hukuki açıklama "duyuru" olarak kabul edilebilirse, ihsası rey iddialarına karşı da şu söylenemez mi?
Tam tersine FP'nin kapatılma davası sırasında Meclis'in yapmak istediği "parti kapatmayı zorlaştırma girişimi", hükümetin yargıyı etkileme, davanın sonucunu etkileme amacını ortaya koymuş olmuyor mu?
* * *
Bazılarına göre; parti kapatmaların zorlaştırılması değil imkansızlaştırılması doğrudur.
Ama sonunda gelinen nokta Anayasa Mahkemesi'nin salt çoğunluk yerine üçte iki çoğunlukla partileri kapatabilmesi oluyor.
Yani parti kapatmalarına nispi bir zorluk getirilmiş oluyor. Anayasa'nın 69. madde değişikliği bunu ifade ediyor.
Şimdi manzara şu: Meclis farklı görüşte, Cumhurbaşkanı referandum gibi farklı bir yolu tercih ediyor. Anayasa Mahkemesi ise Meclis'teki teklifle taban tabana zıt görüşünü farklı bir şekilde belirtiyor.
Ve sonuçta hükümet teklifi askıya alıyor. Yani hükümetin iyi hazırlanmadan Anayasa değişikliğine kalkıştığı anlaşılıyor.
Önceden konuşulması, danışılması, anlaşılması ve 69. madde değişikliğinin ondan sonra gündeme getirilmesi gereği şimdi daha net ortaya çıkıyor. Bu yolun izlenmemiş olması Ankara'da sık sık tekrarlanan bir hatayı yeniden gündeme getiriyor; önce sorun yaratılıyor, sonra bu sorunla boğuşuluyor.
Hükümetin partilerin kapatılmasıyla ilgili Anayasa değişikliği teklifi yanlışsa, bu yanlış başka bir yanlışla düzeltilmek isteniyor: "Anayasa Mahkemesi'nin ültimatomuyla".
Görünen o ki, Türkiye iyi idare edilmiyor. Hükümet sık sık bir kaşık suda boğulma tehlikesi geçiriyor.
Anadolu Ajansı genellikle atlatma haber vermezdi.
Bir verdi, başı belaya girdi.
Son olay hükümetlerin AA'yı kendi sözcülüklerini yapması için nasıl baskı altında tutmak istediklerini gösteriyor.
Oysa objektif bakınca AA'nın Genel Müdürü Mehmet Gürler ve Beyaz Enerji Operasyonu'ndaki ifadeleri ele geçiren muhabir Coşkun Ergül'ü kutlamak gerekir. Halkı bilgilendirme görevini yerine getirdikleri için. Yani, gazetecilik yaptıkları için. Hükümetin gocunacağını düşünüp bu kadar önemli bir haberi müessese içinde sansüre uğratmadıkları için.