Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       AVRUPA sağının yöneticileri İstanbul'da bir araya geldi.
Onların derdi, neredeyse Avrupa ülkelerinde iktidarda sağ kalmaması, Avrupa'nın sollaşması.
Toplantıya katılan İsveç'in eski Başbakanı Carl Bildt toplantının özetini şöyle ifade etti:
"Avrupa'da sağ içindeki bütünleşme çabası ile merkez solun 'üçüncü yol' diye tanımladığı İngiltere'de Blair ile Almanya'da Schröder'in temsil ettiği yeni politikaların eleştirisini yaptık."
Toplantının ardından yayımlanan bildiride de şu noktalar dikkat çekiciydi:
"Ücüncü yolun yönü belirsiz. Güdümsüz bir füze gibi tehlikeli. Avrupa solunun neyi hedeflediği belli değil. Dedikleri başka, yaptıkları başka.
AB'nin önemli bölümü solun iktidarında. Yeni sol artık eskiden sağa ait olan yumuşak bir dil kullanıyor, ama her an eski baskıcı alışkanlıklarına dönebilir, kamu harcamalarını patlatabilir, müdahaleci olabilir, aşırı borçlanmaya gidebilir.
İstihdamın artması için devlet şirketlerinin özelleşmesi, tekellerin kırılması gerekiyor."
* * *
AVRUPA sağının, toplantı yeri olarak Türkiye'yi seçmesinde isabet var.
Çünkü Avrupa'da esen sol rüzgarlar solu iktidar yaptı. Türkiye'de ise sağ rüzgarlar esiyor ama sol iktidara geliyor.
Yani; Türkiye'de sol rüzgar yok, ama sol iktidar var.
Bu da Türkiye'de nevi şahsına münhasır bir durumun varlığını gösteriyor.
Belki de buna çelişkili bir durum demek daha doğru.
Geçen gün çok tanınmış bazı işadamlarının tek tek fotoğraflarıyla verilen bir haber vardı ve haberin başlığı şöyleydi:
İşadamları: "Tek çözüm Ecevit formülüydü."
Bu da Türkiye'deki durumun ilginçliğini vurgulayan başka bir gösterge değil mi?
* * *
TÜRKİYE'de sol neden bu hale geldi? Neden kendi rüzgarını yaratamıyor?
Proje, program eksiğinden. Kendisini mağdur addeden geniş kitlelere, gelir dağılımı adaletsizliğinin gadrine uğrayanlara, bölgeler arası gelişmişlik farklılığının acısını çekenlere somut şeyler söyleyememesinden, umut verememesinden.
Öyle olmasaydı sol, varoşların bile büyük bölümünü kaybeder miydi?
Bakın, bugün solun büyük iki partisi var; CHP ve DSP. Ama onlar sağla yarış yerine birbirlerini yıpratmakla uğraşıyorlar.
Beğenelim, beğenmeyelim. Merkez sağda ise yeni arayışlar var. Derlenip toplarlanma istek ve arzuları var.
Örneğin DYP'nin lideri Çiller hem klasik sağı, hem yeni sağı, yani FP'ye yönelenlerin bir kısmını toparlamak istiyor.
Adeta 83'te Özal'ın yaptığı gibi, çeşitli eğilimleri DYP'de buluşturmayı amaçlıyor.
Olur mu, olmaz mı, o yapabilir mi, yapamaz mı, mümkün mü, değil mi, o ayrı konu, ama sağ içindeki bu hareket, bu niyet önemli...
* * *
ÇİLLER'in Londra'da Blair'in danışmanlarıyla buluşması da merkez sağdaki rüzgar yaratma teşebbüsünün bir göstergesi değil mi?
Bakın; aynı hareketliliğin sonucu olarak yine merkez sağın temsilcilerinden DYP'de hazırlanan "değişim projesi"ne:
Devletin yeniden yapılanması, demokratik ve sosyal reformlar, ekonomide ve eğitimde yeni açılımlar...
Bir yanda merkez sağ görüşteki kitleler, bir yanda FP'nin tabanının bir bölümü, bir yanda kararsızlar ve belki de CHP ve DSP'ye oy vermiş bazıları, sağ bunların peşinde...
Sağ atakta, ama sol durgun.
Türkiye'de, "sağın rüzgarı solu iktidar yapmaya yetiyor, yeni plana, projeye ne gerek var" deniliyorsa, o başka.
Ama Türkiye'de dengeli demokratik bir siyasal hayatın güçlü bir soldan yoksun yürümeyeceği de biliniyor.
El rüzgarıyla yelken açanlar 18 Nisan'da denizin ortasında kalabilirler.




Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr