Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ülkede "entipüften işler"le uğraşılıyor. Türkiye'nin günleri boşa harcanıyor, kıymetli zamanı basit tartışmalarla geçiriliyor. Belki de, yöneticilerimizin kapasitesi bu kadar, kalıcı ve karmaşık işlerle uğraşamıyorlar, bu işler onların boyunu aşıyor, diyeceğiz.
Mesela, bu ülkede "sistem" tartışılmıyor.
Nedir sistem tartışması?
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne kadar her sistemi denedi ama bunların münakaşasını yeterince yaptı mı?
Yapmadı.
İlk tanıdığımız, "Meclis hükümeti" sistemiydi. Bu sistemde "yasama" ve "yürütme" yetkileri hukuken ve fiilen Meclis'te toplanmıştı. "Yasama" yetkisini Meclis bizzat, "yürütme" yetkisini kendi içinden seçtiği heyet ya da kurul eliyle yerine getiriyordu. Ülke tümüyle Meclis tarafından yönetiliyordu.
Türkiye'deki 1921 Anayasası ile "Meclis hükümeti" sistemi saf şekliyle uygulamaya konulmuştu.
29 Ekim 1923'ten sonra Türk Anayasa Hukuku, aşama aşama "Meclis hükümeti" sisteminden "parlamenter rejim"e doğru geçiş yönünde gelişmişti. 1924 Anayasası ile Türkiye'de kurulan temsili rejim, parlamenter ve Meclis hükümeti sistemlerinin karışımından oluşan "karma" bir rejimdi.
1961 Anayasası'nda da "parlamenter rejim"e doğru gelişme sürdü.
Ancak, cumhurbaşkanının yetkilerinin, 1982 Anayasası'nda 1961'dekine göre bir hayli arttığını görüyoruz. Anayasa'nın 104. maddesinde sayılan bu yetkilerin cumhurbaşkanı tarafından tek başına kullanılacağı göz önünde tutulduğunda bunun "klasik parlamenter rejim"deki cumhurbaşkanlığı seçim ve tarafsızlığı statüsü ile bağdaşmadığı, daha çok "yarı başkanlık sistemi"ndeki cumhurbaşkanlığı yetkilerini andırdığı söylenebilir.
* * *
Sistemimiz ne olursa olsun Türkiye daima "fiili başkanlar"la yaşamadı mı? Atatürk, İnönü, Bayar, Evren, Özal hep fiilen başkanlık yaptılar.
Tayyip Erdoğan'ın da yaptığı, Putin gibi fiili başkanlık sayılamaz mı? Öyleyse hem bünyeyi tabii gidişe uydurmak, hem başkanlık sisteminin sakıncalarından uzak durmak, hem de parlamenter rejimlerin üstünlüklerini kullanabilmek için görüşleri "yarı başkanlık" sistemi üzerinde yoğunlaştırmak, bu sisteme yönelmek yararlı olmaz mı?
Olur, tabii olur, ama bu münakaşayı kim yapacak? Mahalle dedikodusu benzeri tartışmaları bırakıp sistem münakaşasına kim gelebilecek?

Haberin Devamı

Metrobüse bindim
Mecidiyeköy-Avcılar metrobüsüne bindim. Yanılmıyorsam 23 noktadaki halkı alıyor, indiriyor. Gitme 40, gelme 40 dakika.
Yandan geçen ve geçemeyen özel otomobilleri adeta nispet vererek, oturduğum koltuktan seyrettim. AKP'nin niye halktan oy aldığını da böylece görmüş oldum.
Ama bu gidiş gelişte bir şeyi de hatırladım. Özal'ı. Bu yollar yapılırken Özal, bazı gazete yöneticilerini ve Karayolu Müdürü’nü alarak özel bir otobüs gezisi yapmıştı.
Ve Karayolları Müdürü’ne "yapılmışken bu yola bir şerit daha ekleseydiniz ya" demişti. İşte o şerit şimdi yapılıyor. Uzağı gören Özal, ruhun şad olsun...

Haberin Devamı

BAYRAM
Kutlu olsun

Birçoğunuz misafir bekler veya bayram ziyaretlerini bitirmeye hazırlanırken, bir kısmınız da tatil yörelerinde 9 günün tadını çıkarmaya çalışıyorsunuz.
"Bayram" şartlar ne olursa olsun sevinci, neşeyi, eğlenmeyi, mutluluğu çağrıştırıyor.
Oysa, etrafımıza şöyle bir bakınca burukluk duymamak imkânsız.
Geniş İslam âlemi içinde bu bayramı acılarla geçirenler var.
Oralarda bu bayram bu olumsuzlukların son bulması dilekleriyle kutlanıyor.
* * *
Türkiye de bayramı, siyasi ve ekonomik arayışlarla geçiriyor.
İşçi, memur, emekli maaşlarındaki reel gerileme.
Yatırımların çok yavaşlaması ve işizlik son ayların karakteristiğini oluşturuyor.
Demokratikleşme bekliyor...
Anayasa değişikliği bekliyor.
Partiler Yasası, Seçim Yasası değişiklikleri bekliyor.
ABD'deki krizi Avrupa'ya vardı, bizim kapılarımızı zorluyor.
Üstelik şu anda Türkiye'nin bir de hükümet sorunu var.
Başbakan bu bayramın adını bile sorun yapıyor.
* * *
Türkiye'de çatışmaların nedenlerini bulup acilen ortadan kaldırmak gerekiyor.
Türkiye'nin geçirdiği tecrübeler, bu konuda başarısının da teminatı gibi görünüyor.
* * *
Mübarek Ramazan Bayramınızı son gününde de olsa kutlarken, her gününüzün bayramlar kadar aydınlık, bayramlar kadar neşeli olmasını diliyorum.

Haberin Devamı

NÜKLEER
Vazgeçilemez
"Mersin, Akkaya'da kurulması planlanan Türkiye'nin ilk nükleer santralı için açılan ihalede 6 katılımcıdan sadece biri teklif verdi. Diğer 5 firma teşekkür mektubu sunarak ihaleden çekildi. Çevreciler haberi halayla protesto etti."
Aşağı yukarı bütün gazetelerimiz ihale haberini böyle verdi.
Birçokları bunun "fiyasko" olduğunu da söyledi.
Bu haberlerin içinde bir cümle benim dikkatimi çekti. Çevreciler haberi halayla karşıladı. Ben de çevreye önem veren, bunu lafla belirtmenin ötesinde yaşam tarzıyla, yaptıklarıyla ortaya koyan bir kişiyim. Ama öbür ülkeler yararlandıkça ve santrallarını kapatmadıkça Türkiye'nin de nükleer enerjiden yararlanmasını istiyorum, bekliyorum.
Bu konuda 40 yıl gecikmemiz, bizim "muasır medeniyet seviyesi"ne bir türlü erişemememizin birinci sebebidir.
Bu enerji çevre koruma tedbirleri alınarak elde edilecektir. Komşumuz ülkelerde zaten bu santrallar vardır ve çevremize zarar verecekse onlardan korkulmalıdır.
Bugün dünyada, birçok ülkede elektriğin büyük bir kısmı bu santrallardan elde edilmektedir.
Doğalgaza ve petrole mahkûm olmamanın en akla yakın yolu nükleer enerjidir.
Nükleer teknoloji de, nükleer enerji ile ülkemize yerleşebilecektir.
Nükleerden yıllardır yararlanan ülkeler aptal mı?
Türkiye bu yolda geç bile kaldı. Gayret edelim. Bir an önce nükleere geçelim.