Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Medya “objektif olmalı. Tarafsız olmayabilir ama “bağımsız” olmalı.
Bu ilke yeni değil eski.
O kadar eski ki bazıları artık çöpe attı ve bağımsızlığı, objektif olmayı unuttu. Unutulmasa “yandaş medya” doğar mıydı?
Ama yakın medya tarihini yazanlar bunları malzeme olarak saklıyorlar, biriktiriyorlardır. İşleri de çok kolay çünkü “yandaş”lık göstergesi çok yazı, çok haber, çok başlık var, TV’lerde de çok konuşma var.
* * *
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi Suat Ertosun bir basın toplantısı yaptı.
Ertosun hedefteki adamdı.
Çoğu AKP yandaşlarının hedefinde.
HSYK’yi yıpratmak için Ertosun ateş altında tutuluyordu.
Yapılan insafsız eleştirilere cevap vermek herkesin harcı değildi; işte Ertosun bunu yaptı ve yandaş gazetecilerin de bulunduğu bir topluluğun karşısına çıktı ve “Sorun” dedi.
Ertosun iyi ki bu basın toplantısını yaptı da biz de hâkim gibi hâkimlerimiz var diyebildik.
Ve Ertosun cevapladı:
“İstifa etmeyeceğim, bunu gerektiren bir durum yok.
Yargının yönetiminden mesulüz, hak açılımı yaptık.
Engin Aydın ile dostluğumuz eskiye dayanır; o arkadaşımdır, görüşürüm.
Uyar’ın nakli benden önce yapıldı.
Ergenekon terör örgütü mü değil mi buna mahkeme karar verecek.”
Günlerce itham eden, resimler yayımlayan yandaş medyanın bu ilginç, tarihi cevaplara hak ettiği yeri verecek, objektif davranacak zannedenler yanıldı.
Onlar bu basın toplantısına birinci sayfalarında ya yer vermediler ya da istedikleri gibi yorumsal, suçlayıcı başlıklarla verdiler.
Bazı TV’ler görüşler aldı.
Haber ve yorumlarında objektif davranmayan, art niyetle hareket eden TV’ler de vardı. Bir TV, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün sözlerini Ertosun’un aleyhinde diye verdi, oysa öyle değildi.
Bir eski Adalet Bakanı Şevket Kazan öyle bir konuştu ki o mevkie layık mıydı değil miydi bir kez daha tartışıldı.
Kazan, sözleriyle Sabancı’nın öldürülmesi olayını daha da karıştırdı. Yani cinayeti içinden çıkılmaz hale getirdi. Hele hele bir cümlesi, benim anladığım gibiyse, sürmanşet olurdu.
* * *
Basın toplantısında olay da çıkarıldı.
Ama Ertosun konunun çabucak bastırılmasında başrolü oynayabildi. Taraf olmadı, arzu edileni yapmadı.
Ben bunları, basın toplantısı ve görüşleri anında birkaç TV’den ve TV’lerin akşam ana haberlerini ve 20-25 gazeteyi izleyerek yazıyorum.
Ertosun’un bazı sözleri bazılarını tatmin etmemiş olabilir. ABD’den yollanan toz da bunu gösteriyor.
Amaç, doğrunun meydana çıkarılması değil mi?
Bakın, basın toplantısından kaç gün geçti, bekledik; Ertosun karşıtlarından ses seda yok.
O resim ve ithamlar doğru ise, yani sizin söylediğiniz gibi ise neden sustunuz?
“Vur kaç öldürmez ama yaralar, bu yaranın da izi kalır, bu da bize yeter” mi diyorsunuz?..

Haberin Devamı

YARGIYA BASKI
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi reisinin dosyalarını 3 müfettiş inceliyor.
Bunda ne var, diyeceksiniz. Teftiş normal değil mi?
Ama bu ağır ceza hâkimi AKP’li Cumhurbaşkanı Gül aleyhinde karar veren reisse, iş normali aşar.
İşte o zaman buna “Yargıya baskı” denmez de ne denir?
Bakanlığın dünkü, yani geciken açıklaması da durumu değiştirmez.

Haberin Devamı

Rasmussen kime söz verdi?
Danimarkalı Rasmussen cumartesiden beri NATO Genel Sekreteri.
Hani Tayyip Erdoğan Genel Sekreter olmasına önce karşı çıkmış, sonra razı olmuştu. Razı olmuştu, çünkü Rasmussen’den önemli bir yardımcısının Türk olması sözünü almıştı.
Şimdi hangi yardımcısı Türk, onu Tayyip Erdoğan’a sormalı!
Bizim bildiğimiz, hiç Türk yardımcı almadı da...
Yani, Türkiye’yi takan yok.

Haberin Devamı

DTP İLE 1 SAAT
Erdoğan: Umut arttı

Başbakan dün DTP lideri Ahmet Türk ile bir saat görüştü ve umutlarının arttığını söyledi. Sıra şimdi CHP ve MHP’de. Erdoğan onlarla görüşebilir veya görüşemez. Bu neye bağlı? AKP’nin, yani Erdoğan’ın “Kürt sorunu” konusunda ne yapmak istediğini ortaya koymasına. O bunu açıkça ortaya koymadıkça bu iki muhalefet partisi de Erdoğan’la görüşmez.

BİLENLER
‘Açılım’ ne, anlatın

“Kürt açılımı” diyenler bunun içeriğini hâlâ izah etmediler.
Ama izah edenler de var. Onları ben TV’lerde izliyorum. Onlar açıkça, Türkiye bölünsün istiyorlar.
Anayasa’ya iki millet girsin, iki resmi dil olsun, özerk bölge tanınsın, Güneydoğu kendi iç işlerinde ve bazı dış işlerinde serbest olsun. Apo muhatap kabul edilsin.
Peki maksat çözümse, Apo’da ısrar niye?
Bunları TV’lerde, amiyane tabiriyle, “erkekçe” söyleyenler var.
Ama AKP’nin ve bizim bazı yazarlarımızın ne söylemek istediğini, “açılım”ın içinde neler olduğunu anlamıyoruz ve onlara siz de “erkekçe” konuşun da ne önerdiğinizi 72 milyon anlasın diyoruz.
Bu “açılım” lafının, Türkiye’nin Güneydoğu’sundaki birçok Türk vatandaşının da rahatını kaçırdığını düşünüyoruz.
AKP gündemi değiştiriyor, o kârlı. Bazı Güneydoğulular ve DPT’liler tahrikle siyaset yapıyorlar, onlarda kârlı.
Ya sıradan bölge halkı? Bunlara, yani “açılımcı”lara karşı çıkmak, değişik fikir yürütmek mümkün mü, ucunda ölüm var...
Bunu söylerken, ezbere söylemiyorum. Kürt kökenlilerle diğer kökenliler bu 776 bin metrekare üzerinde karışmıştır da ondan söylüyorum.
Bir zamanlar bir araştırma yapılmıştı da İstanbul’daki büyük işadamlarının 61’i Güneydoğulu çıkmıştı, bugün bu rakam çok daha büyüktür.
Yani 72 milyon bir ve beraberdir, marifet bunları bölmek değil, aralarındaki birlik ve beraberliği kuvvetlendirmektir.
Ne var bunda, bu normal değil mi! Bu yurt bu topraklar üzerinde, yani Türkiye’de yaşayan herkesin değil mi?
Öyleyse bölünme anlamına gelecek istekler niye? Yugoslavya dersi kâfi değil mi?
Bunu Türkiye düşmanlarından başkası isteyebilir mi?
Daha çok demokrasi, daha iyi ekonomik yaşam, refah diyorsanız onda haklısınız, ama Türkiye’nin her yeri için...
Yoksa yapılan “bölücülük” olur.