“Meclis’te AKP’li 70 Kürt var” diyorlar. Yani “70 Kürt kökenli” demek istiyorlar.
Bu cümle Türkiye’yi anlatıyor.
Biz karışmışız, Türk-Kürt kökenli ayrımı yok.
O kadar yok ki Güneydoğu’da hâlâ Türkçe bilmeyenler var.
Yani Cumhuriyet kurulduğundan beri onlara ciddi bir dil baskısı olmamış ki, Türkçeyi 84 yıldır öğrenmemişler.
* * *
PEKİ, “Tarihteki Güneydoğu isyanlarını ne yapacaksınız?”, diye sorulabilir. Bu da tartışılıyor. TV’lerde bunu açıkça soran Kürtçüler, bölücüler var.
“Onların çoğu dış tahriklerin eseridir” diyenler çoğunlukta. Bu isyancılar bağımsız Kürdistan, yani Türkiye’nin bölünmesini istemiyor muydu? Tarih de bunu yazıyor.
Bazı yasaklar da bu isyancılara tepki olarak getirilmiş, değil mi?
* * *
Eskiyi bırakalım ve bugüne bakalım.
Manisa’nın bir köyü daha geçen gün elektriğe kavuştu.
Bölücülük yapanlara hatırlatırım, Manisa, Güneydoğu’da değil...
Güneydoğumuzu şimdi gezenler şehirlerin Batı’dan farklı olmadığını, insan giyim kuşamının da Batı’ya tıpatıp benzediğini görürler. İnsanlar da Batı’daki gibidir.
O şehirlerden çıkan çocuklar milletvekili, bakan, başbakan, genelkurmay başkanı olabiliyor.
Aksi düşünülemez bile.
Çoğu ailede enişte, yenge vs Güneydoğulu olabiliyor.
Yani, ailelerde ayrım, hatta ayrım düşüncesi bile yok. Kardeşlik var.
Ama BDP ve onun terör kanadı PKK gibi bu ayrımı, bu kopuşu yaratmak isteyenler var.
Kardeşi kardeşe düşürmek isteyenler, Türk-Kürt çatışması çıkarmak için ellerinden geleni yapanlar var; içeride var, dışarıda var.
Bunlar, yani bölücüler her akşam TV’lerin açık oturumlarında bilerek Türk kökenlilerin değerlerine hakaret ediyorlar. Çatışma çıksın istiyorlar. Tahrik ediyorlar.
TESEV gibi sureti haktan görünerek birlik, bütünlük aleyhine sonuçlar vererek çözümler(!) üretiyorlar.
* * *
Biz 73 milyon hakiki kardeşiz ve bunlara fırsat vermeyeceğiz, çatışmayacağız, bölünmeyeceğiz.
Türkiye, hangi kökenden gelirsek gelelim bizimdir.
Ve onu yani bu vatanı parçalatmayacağız...
Bunu, Kürt kökenli kardeşlerimizin çoğu da çeşitli tehditlere rağmen BDP’ye oy vermeyerek söylüyor.
TV’lerde her akşam bölücülük yapanlara rağmen söylüyor.
Birçok entelektüel geçinene rağmen, yani size rağmen söylüyor...
Hoşgörü ve kutuplaşma
Başbakan Erdoğan iyi konuştu. Bana göre, her zaman iyi konuşmaz. İstanbul’da AKP il başkanlarına yaptığı konuşmadan söz ediyorum.
Ama, Altan Tan denen kişi bu konuşmayı sert hatta kaba bir şekilde eleştirdi. Bölücülerin sözcüsü olmak istediğini bir kez daha ortaya koyar şekilde davrandı.
Bu adamlara TV’lerde sık sık yer vermek bu ülkedeki “hoşgörü”yü göstermez mi?
Ama bu hoşgörü “kutuplaşma”yı da güçlendirici rol oynuyorsa bundan da kaçınmak gerekir. Çünkü bu hoşgörüyü istismar eden bölücüler var. Türkiye’nin ise bugün, bu lükse tahammülü yok.
“KOPUŞ KUŞAĞI GELİYOR”
Her akşam TV’lerde bölücüler hücumda. 73 milyonun kardeşliğini savunanlar ise müdafaada... Bölücüler hem suçlu hem güçlü.
Geçen akşam bir TV’de Kürt kökenli yazar Faik Bulut’un, “Bu günler iyi günler, Türkiye için felaket bundan sonra” anlamına gelen şu cümlesi tüylerimi diken diken etti...
“Kopuş kuşağı geliyor”
Yorumu size bırakıyorum...
BAŞBAKAN NEYE AĞLIYOR?
Başbakan grupta konuşma yaparken ağladı. Ve tüm Türkiye TV’lerden bunu izledi. Başbakan’ın bu ağlayışı otuz yıl önce olanlar içindi. TV’yi geç açanlar da onun iktidarında, yani 8 yılda PKK tarafından öldürülen yüzlerce gencimiz için Başbakan’ın gözyaşı döktüğünü sandı.
Önceki gün bile 7 şehit verdik. PKK 7 gencimizi daha bu hayattan kopardı. Başbakan otuz yıl önceye ağlayacağına buna çare bulsun. Artık anneler ağlamasın. 30 yıl önce tarihte kaldı, ama bugün yaşanıyor. Ve bugünün sorumlusu Başbakan olduğu için Tayyip Erdoğan’dır; ona ağlamak değil, çözüm bulmak yakışır. Bu onun görevidir de...
TÜRKİYE
İlerliyor mu, yoksa?
“Türkiye büyüyor, gelişiyor, işler yolunda. Bunları biz yaptık. Kriz teğet geçer dedim, güldüler ama geçti...”
Bu ve buna benzer sözleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan söylüyor.
Doğru mu?
Baktığınız yere bağlı, demek en doğrusu olacak.
Bakın ben de ne diyorum.
Türkiye 776 bin kilometre kare toprağa sahip.
4 mevsimi bütün avantajlarıyla yaşıyor.
Yemyeşil bir ülke, ama et için, hayvan ithal ediyor. Hem de Türkiye’ye büyük baş hayvan satmaya talip ülkeler Avrupa’nın küçükleri.
Bu, Başbakan Erdoğan’ın söylediği gibi “işlerin yolunda” olduğunu mu gösteriyor?
Sonra üniversite bitirmişlerin dörtte biri işsiz, iş arıyor, bulamıyor.
Bu mu Türkiye’de işlerin yolunda olduğunu gösteriyor.
“İşsiz sayısında azalma var”, denilmesine rağmen beş gençten biri işsiz, yani aç...
Sonra şu da sorulabilir, Başbakan son bir yılda, acaba kaç kurdele kesti de, kaç fabrikayı ekonomiye kattı.
Sözün özeti şu; bize göre Türkiye gelişmiyor, gelişmiş gibi görünüyor.
Yoksa, hayvanını bile ithal eden tarım ülkesi olur mu?
İşsizine çare bulamayan, yeni işyerleri, fabrikalar açamayan ülkenin gelişmesinden söz edilebilir mi?
Ben böyle bakıyorum.
Başbakan’ın mı, benim söylediğim mi daha gerçekçi?
TEZKERE
Reddedilmeseydi
Güneydoğu sorununun iki cephesi var.
Bunu hep söylüyoruz.
1) Kalkınma 2) Terör.
Kalkınmayı bugün bir yana bırakalım ve terörü konuşalım.
Her gün, her an zaten terör konuşuluyor demeyin...
Eğer 1 Mart’ta Kuzey Irak’a girilmesi kabul edilseydi, yani “1 Mart tezkeresi” Meclis’te reddedilmeseydi, bugünü yaşar mıydık, terör böyle azar mıydı?
Bana göre, hayır.
Yani, 1 Mart tezkeresi reddedilmeseydi durum bugünkünden daha mı kötü olurdu?
Yine hayır.
1 Mart tezkeresi reddedilmeseydi, Türkiye bugün Kuzey Irak’ta söz sahibiydi, askerleri ordaydı, kamplara el koymuştuk ve PKK gencecik askerlerimizi bugünkü gibi öldüremeyecekti. Bu belki PKK’nın da lehineydi. Yani düşük yoğunluklu savaş bitmiş olacaktı...
Ama 1 Mart tezkeresinin reddi bugünkü kargaşaya, terörün artmasına ve vatandaşlarımızın ölümüne yol açtı, açıyor.
Bunun mesulleri bugün kabahatlerini örtmek için konu açıldı mı yüksek sesle konuşuyor, bağırıp çağırıyor. Ama unutmasınlar ki “korkunun ecele faydası yok” ve tarih gerçeği yazacak.
1 Mart tezkeresini ret için çalışanları affetmeyecek.