Türkiye siyasi tartışmalar arasında bazı hayati konularını ihmal etti. Bu belki de iktidarın işine geliyor. Lafla günleri geçirmek kolay çünkü... Mesela, iki gün önce gençlik bayramını kutladık. Oysa eğitimde iflas bayrağını da çektik.
Liselerde öğrenciler hak ettikleri gibi ders görüyorlar mı?
Görmüyorlar.
Görseydiler çocuklarımız özel dershanelere teslim edilir miydi?
Eskiden özel dershane yoktu ve okulda verilen bilgi hayat boyu unutulmazdı, işe yarayabilirdi.
“Her ile bir üniversite”, slogan olarak iyi ama bu üniversitelerin hocası nerede?
Yani, dersler gerektiği gibi yapılamıyorsa, bu üniversitelerde okuyan öğrencilere yazık değil mi?
Örnek verelim.
Türkiye’de 30’dan çok iletişim fakültesi var. Bunların her yıl verdikleri mezunlara nasıl iş bulunacak? Bulunamayacak tabii.
Bu çocuklarımızın çoğu işsiz kalacak veya eğitimiyle uyuşmayan alanlarda çalışacak.
Her branş böyle.
Oysa, memleketteki ihtiyaç kadar fakültelere öğrenci alınsa, üniversitelerden çıkan hemen iş bulsa, olmaz mı?
“Diplomalı işsiz” tabiri tarihe gömülse iyi değil mi?
Gençlerin bir bölümü de üniversiteye değil de meslek okullarına sevk edilemez mi?
Bunlar yıllardır söyleniyor, yazılıyor. Dünyayı yeniden keşfetmeye lüzum yok, medeni ülkelerde de uygulanıyor.
* * *
Çözümlenemeyen bir sorunumuz da “kaçak yapılaşma”.
Buna yöneticilerimiz göz yumuyor.
Her seçim arifesinde aynı oyun tekrar ediliyor.
Seçimlerden önce göz yumulan kaçak katlar, evler seçimden sonra yıkılıyor. Polis ile halk karşı karşıya getiriliyor.
Peki, bunlara müsaade edenler, göz yumanlar nerede?
Onları arayan, bulan, cezalandıran yok. Oysa kaçak yapılaşmadan onlar sorunlu değil mi?
Bu nasıl adalet ki, zavallı halk ile memur, yani polis çarpışıyor ve kaçak yapılaşmanın asıl musibetleri bu kavgayı seyrediyor? Bu, Türkiye’nin her yerinde yıllardır böyle. Neden?
72 milyonun bunlara benzer daha birçok sorunu var.
Ama o sorunlar hep erteleniyor.
* * *
Her gün konuştuğumuz, üzerinde durduğumuz ama bir türlü çözemediğimiz bir “sorun”umuz da “Güneydoğu sorunu”. Başka adıyla “bölünme” sorunu, bazılarının taktığı adla “Kürt sorunu”.
Cumhurbaşkanı Gül bugünlerde sık sık “Kürt sorunu”nun çözümünden söz ediyor. Ve müjde veriyor. Ama bu sorunun nasıl çözümleneceğini anlatmıyor. Yani dediklerini tam manasıyla açmıyor. Peki “Muhalefet olmadan bu sorun çözümlenemez”le neyi ima ediyor? Muhalefeti de bu sorumluluğa ortak yapmak niyetini mi göstermek istiyor?
Acaba Gül’ün “çözüm” dediği “federasyon” mu?
* * *
Evet, ülkenin sorunu çok ama AKP hiçbirini çözemiyor, aksine, müzminleştiriyor.
AL GÜLÜM, VER GÜLÜM
Eurovision’da “al gülüm, ver gülüm” uygulanıyor. İzlediyseniz gördünüz. Ve benim gibi sizin de sinirleriniz bozuldu değil mi? Milliyet’te de, “Hangi komşu ülkeler birbirlerine tam puan verdi” diye bu işin suyunun çıktığını gösteren bir liste vardı. Komşular için komşuluk müzikten, sanattan önemli olunca, bu yarışmada kazanmak da mucize olur.
Türkiye, Eurovision yarışmasındaki bugünkü oy sisteminin değişmesi için şimdiden çalışmaya başlamalı.
DSP, CHP ile birleşmeli
DSP’nin yapacağı iş bence CHP ile birleşme olmalıdır.
DSP, Türkiye’de rol oynayamaz.
Zaten Türkiye’de muhalif vatandaşın oyu sandıkta CHP’de birleşti.
Seçmen dağınıklıktan hoşlanmıyor. AKP’ye karşı olanlar CHP’li adaylara oy verdi.
Unutmayalım, CHP olmasaydı bugün Meclis’te DSP’li milletvekilleri zaten olmayacaktı.
Öyleyse, DSP’nin CHP ile birleşmesi memleket için en hayırlı yoldur.
Solu bölme günahı DSP’ye yakışmıyor.
Haftanın başlığı
Açık barış, örtülü savaş
Azerbaycan’da, Yeni Musavat gazetesi, Erdoğan’ın Bakü ziyareti haberini bu başlıkla verdi.
TÜRKAN SAYLAN
Sen rahat uyu.
Milyonlar senin gibi düşünüyor.
Bu günler geçici.
Daha aydınlık günler yakında...
Seni tanımış olmak onurdur.
AKP TELAŞLI
Hoş geldin merkez sağ
Türkiye’de siyasi boşluk var.
Bu boşluk yıllardır sürüyor. Bu boşluk nedeniyle meydan AKP’ye kaldı.
Oysa merkez sağda güvenilir bir parti olsaydı AKP böyle at oynatabilir miydi?
Mesela Menderes’in DP’si, sonraki AP, DYP, ANAP yok.
Onların yerine hevesli iki kişi “lideriz” diye çıktı ve siyaseti yüzlerine gözlerine bulaştırdı, meydanı AKP’ye bırakıp yok oldu.
* * *
Artık eskinin hesabını yapmayalım, unutalım. Bugüne gelelim.
Merkez sağı yeniden kurmak, inşa etmek için bundan güzel formül bulunamazdı.
Cindoruk’un başkanlığı.
Cindoruk’un yaşı bu oluşumda avantajdır, tecrübesi sonsuzdur ve kendisi için, ikbal bekleme yaşını çoktan geçmiştir. Öyleyse parti yönetimini oluşturmak için tarafsız davranabilir ve birleşmede adil olabilir.
Yani, “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” sözü bugün Cindoruk’a daha çok yakışır.
Zaten hükümete yakın bazı gazetelerin Cindoruk aleyhinde atıp tutması da, “Masonların yeni umudu” demesi de, Cindoruk’tan “Menderes düşmanı, İnönü’yü öven adam” diye söz etmesi de AKP’nin merkez sağın derlenip toparlanmasından rahatsız olduğunun göstergesi değil mi?
Şimdi genel seçimlere iki yıl var.
Bu iki yılda DP büyüyebilir, birleşme yeri olabilir, transferlere açık olabilir. Bugün başkanlığa aday olanlar ve kendini aday görenler ve dışarıdakiler partiye çağrılabilir. Ekseriyetin güveneceği lider yapılı bir kişiye diğerleri de yardımcı olabilir, etrafında toplanabilir.
Halkın güvendiği bir merkez sağ inşa edilebilir.
Neden olmasın?