Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Doğan HEPER

GAZETELER paradan puldan, fiyatlardan, ucuzdan, pahalıdan, pahalılıktan, maaşlardan, ücretten, taksitten, geçimden, adaletsizliklerden, gıdadan, emlaktan, eğitimden, sağlıktan, yani vatandaşın yaşamını birinci derecede ilgilendiren konulardan da söz ederlerdi, haber verirlerdi, bunlar birinci sayfada da yer alırdı.
Sanki tarih anlatıyor gibi girdim yazıya değil mi?
Çok gerilerde değil, yakın zamanlarda bu konular manşetlere de otururdu. Bu bir denetim, bir uyarma, bir mukayese, vatandaş adına bir savunma da sağlardı.
Günümüzde nedense halka yakın, onu canı yürekten ilgilendiren bu konulardan uzaklaşıldı.
Siyaset, siyaset, baş köşede siyaset...
Üstelik siyasetin de kanser olmuş hali.
Adil, asil, işlevsel bir siyaset yaşamımız olmadığı için gazetelerin çekip yayınladığı siyaset fotoğrafları da kapkara...
Çatışmalar, iftiralar, davalar, intikamlar, ihtilaflar, küfürler, kavgalar, boş laflar, ayrılmalar, iltihaklar, yolsuzluklar...
Siyaset fotoğrafımızın kareleri bunları aksettiriyor.
Yani iç açıcı değil, aydınlık değil, iç karartıcı bir manzara. Halka indirilememiş, halkın katılımı sağlanamamış bir mücadele. Siyaset halktan kopuk, küçük bir grubun hobisi...
Siz bıkmadınızsa izlemeye devam edin, ama ben bıktım.
Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.
Değişen bir şey yok.
* * *
PASTIRMANIN kilosu 3 milyon 300 bin lira.
Sucuğun kilosu 3 milyon lira.
Salamın kilosu 2.5 milyon lira.
Kaşar peynirinin kilosu 2 milyon 300 bin lira.
Beyaz peynirin kilosu 1 milyon 650 bin lira.
Zeytinin kilosu 1 milyon 200 bin lira.
Bu fiyatları dün Levent meydanındaki bir dükkandan aldım. Belki semtlere göre üç aşağı beş yukarı değişik fiyatlara da rastlanabilir. Ama ölçü bu.
Asgari ücretin net 23 milyon lira, ortalama maaşın 40 - 50 milyon lira olduğu bir ülkede bu fiyatlar daha da önem kazanmıyor mu?
İşte, gelir dağılımı adaletsizliğinin felaket habercisi olduğu gerçeği bu fiyatlarda gizli.
Saydığımız fiyatlar havyarın fiyatı değil ki, öyle olsa; "eh herkes de yemesin" diyebilirsiniz. Ama zeytin, peynir, sucuk, pastırma bir zamanlar fakirin ekmeğine katık ettiği yiyecekler değil miydi?
Ne oldu bu fiyatlara, ne oldu bu halka?
* * *
BU toplumda iki "sınıf" var: "Sabit gelirliler", "serbest gelirliler."
Sabit gelirliler; işçiler, memurlar, emekliler.
Serbest gelirliler; fiyatları tayin edenler.
Enflasyonu da fırlatanlar, gelir dağılımı adaletsizliğini de körükleyenler onlar. Onların gelirine, kazancına, karlarına sınır yok. Onlar serbest gelirliler.
Bırakın iktisat teorilerinin ahkam kesişini, fiyat serbest piyasada rekabetle teşekkül eder lafı palavra.
Bu serbest gelirliler, fiyatları da en yüksek noktada oluşturmak için zımni bir anlaşma içindeler.
Gidin vitrinlere bakın, mesela; bir gömlek 10 milyon lira mı, hesaplayın maliyetini, herhalde fiyatın beşte biri kadardır.
Ünlü bir mağazada 15 milyon liraya satılan bir ayakkabıyı gidin o mağazaya ayakkabı imal eden atölyeden alın, 5 milyon lira ise şaşmayın.
Yani Türkiye'deki pahalılık genelde suni. Fiyatlar şişirme. Kazançlar haksız. Enflasyon zorlama...
Bu nedenle de serbest gelirlilerle, sabit gelirliler arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor.
Devlet de devlet olmadığı için, bu yüksek kazançları haklı bir vergiye tabi tutamıyor.
Altta kalanın canı çıkıyor.
Gerisi boş laf...




Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr