Doğan HEPER
ÖZELLEŞTİRME İdaresi'nin genç Başkanı Uğur Bayar'ı NTV'de dinliyorum:
"Tüpraş ve Petrol Ofisi'nin satış kararı alındı. Yılbaşına kadar özelleşecek. Ereğli ile ilgili çalışma da sürüyor. Türk Telekom ise 1998'de özelleşebilecek" diyor.
"Özelleştirmenin zorluğu var; yıllarca dedelerimizin, babalarımızın paralarıyla kurulmuş bu tesisleri satmak tabii ki kolay değil, halkı ikna güç", diye anlatıyor, Uğur Bayar.
Özelleştirme, siyasetteki demokratikleşmenin ekonomideki tercümesi. O nedenle özelleştirmeye karşı çıkmak mümkün değil.
Ama Türkiye'de öyle bir çark var ki, kar edebilecek ekonomik müesseseler bile zarar ediyor.
Bu müesseseleri zarar ettiren, batıran aslında devlet değil, partiler.
İktidara gelen, bu kuruluşları taraftarlarının geçim kapısı yapıyor. Partilileri kadrolara dolduruyor. Deneyimli, becerikli, başarılı yöneticileri de özel teşebbüse kaptırıyor.
Bu nedenlere inmek de nedense işimize gelmiyor.
Özelleştirmeye evet, ama bazı devlet kuruluşlarının adeta zorla zarar ettirilmesinin nedenlerini aramamaya, açıklamamaya da hayır.
* * *
GELİN olayı dev kuruluşlardan, ağır sanayiden basite indirelim:
Türkiye'ye özel bira firmaları gelmeden önce bira üreten tek firma
"Tekel"di.
Tekel'in birası kaliteliydi.
Hem de ucuzdu, şişeleri büyüktü.
Tekel birası aranan bir içecekti.
Hatta yabancı marka iki bira geldikten sonra bile pek çok yerde Tekel birası arayanlar vardı.
Bugün de bulunabilse içilecek.
Ama nedense Tekel, birasını yabancılar gelmeden hemen önce adeta piyasadan çekti.
Adeta maksatlı bir şekilde satışını kesti.
Talep var ama arz yok hale geldi.
Bomonti Bira Fabrikası kapatıldı, Ankara fabrikasında iş durduruldu, Yozgat'ta ise üretim yarıyarıya indirildi.
Zaruret varsa ürünün fiyatı da artırılabilirdi.
O da olmadı.
Anlaşılması güç bir şekilde, tüketicinin peşinden koşmasına rağmen Tekel birası havlu attı.
* * *
SÜMERBANK'ın ayakkabıları var.
Bırakın büyük şehirleri, Anadolu'yu ayakkabıyla donatabilir bir güç.
Ne oldu?
Var mı bugün Sümerbank ayakkabısı?
Yok.
İstense büyük oranda kara da geçer. Anadolu'ya ayakkabı yollayan pek çok firmayla da yarışabilir.
Hatta istense ufak bir yatırımla modelleri çoğaltılır, şehirleri de tatmin edebilir.
Ama herhalde istenmedi, istenmiyor.
* * *
SÜMERBANK'ın İstiklal Caddesi'nin Tünel tarafında satış mağazası var.
Birkaç katlık dev bir mağaza.
Yer olarak Türkiye'de daha iyisi var mı?
Yok.
Merak edip gittim.
Ama mağazaya girince ürperti geliyor.
Demirperde sağken, Batı Berlin'den Doğu Berlin'e geçip gezdiğim bazı mağazalarda da aynı ürpertiyi duymuştum.
Soğuk, loş, boş, itici bir hava.
İstiklal Caddesi'nin ışıl ışıl, pırıl pırıl ışıklandırılmış, tezgahtarlığını manken gibi, rehber gibi güleryüzlü gençlerin yaptığı mağazaların yanında bu mağaza Topkapı zindanları gibi.
Bu durumda tabii müşteri çekmez, kar da etmez.
Oysa malların çoğu hem ucuz, hem iyi.
Tüm katları gezerken gömlek satılan bölümden tanesi 1 milyon 200 bin liradan iki gömlek alayım dedim, aldım.
İnanın o günden bugüne milyonlarca liraya aldığım pahalı gömleklerle yarışıyor. İlk günkü halini aşağı yukarı koruyor.
Yani Sümerbank da kar edebilir, iyi oranda kar edebilir. Ama mevcut soğukluğu üstünden atabilirse, kazanma amacına yönelebilirse. Bu arzuyla biraz renklenirse, ışıklanırsa, güleryüzlü genç insanlar tezgahları aydınlatırsa.
Ama herhalde bu istenmiyor.
Böylece;
"Sümerbank da kar etmiyor, satalım gitsin"e gerekçe yaratılıyor.
Üstelik özelleştirme bir felsefenin tabii sonucuysa ve bunlar kaçınılmaz şekilde satılacaksa, kar eden müessese daha iyi fiyatla satılmaz mı?
Bunlar ufak örnekler. Ama örneğin büyüğü küçüğü olur mu?
Anlayış bu...
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr