Evet Türkiye çaresiz. Niye? Problemler dağ gibi yığılıyor, ağırlaşıyor, ama siyasiler laf yarışında. Bu yığınlaşan ciddi problemlere, sorunlara çözüm için uğraşan yok. “Seçimi biz kazanırız”, “Halk bizi destekliyor”, “Demokrasi dediğin sandıktır”.
İyi ama Türkiye elden gidiyor.
Halk refahı unuttu. Unuttuğunu unutanlar da var.
Siz hâlâ kahve sohbetini aşamadınız. “Yaş 70, iş bitmiş” gibi...
Sözlerinizde, davranışlarınızda devlet adamı ciddiyeti yok.
Yani iktidar ve muhalefet olarak halkı uyutuyorsunuz.
779 bin metrekarenin yarısı Bangladeş, diğer yarısı İsviçre’ye benziyorsa siz sanki Bangladeş’te, Bangladeş için siyaset yapıyorsunuz.
* * *
Problemler dağ gibi birikiyor, çözen yok, dedik.
Ne bunlar?
Güneydoğu meselesi (buna Kürt sorunu diyenler de var)
Asker sivil meselesi
Laiklik meselesi
Kıbrıs meselesi
AB meselesi
Halkın refahı meselesi.
Bu problemlerin bir kısmı eski, bir kısmı yeni.
Eski problemler çözümleneceğine büyüyor. Ve bunlar yetmezmiş gibi yenileri çıkıyor, çıkarılıyor.
* * *
Bir defa şu bilinmeli.
Türkiye laiktir ve bu değiştirilemeyecektir. Yeni seçilen RTÜK Başkanı ne derse desin, işi ne kadar sulandırmak isterse istesin. Amacı ne olursa olsun. Laiklik ilkesinden vazgeçilemeyecektir...
“Laikliğe karşı eylemlerin odak noktası” olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanmış siyasi iktidar, laiklik kalelerini tek tek ele geçirme hareketi yapsa da...
Asker sivil kavgası.
Askerler bugün olduğu kadar Türk tarihinde hiç yıpratılmadı.
Bu onun dönemine rastladığı için İlker Başbuğ Paşa, çok şanssız bir kişi dememiz doğru olur mu?
Olur.
Ama şunu da belirteyim. Askerlerin de başı, yanlış hatırlamıyorsam Özal döneminde idi, “Biz Irak’a giremeyiz” diye istifa etmemeliydi... Yine yanlış hatırlamıyorsam ordunun günümüzdeki büyüklerinden biri “Biz Kandil’i alamayız” diye demeç vermişti, oysa o böyle konuşmamalıydı.
Çünkü, “Kime güvenirsiniz?” anketlerinde halk en başta “ordu” diyor.
Yani, ordunun yıpratılmasına ordudan bazıları da çanak tuttu. Ve arkası bazı siviller tarafından getirildi...
* * *
Bunları görmek, yazmak bizim vatandaş olarak da borcumuz.
Biz kalemlerimizle bu yurda ve tarihe olan görevimizi, borcumuzu yerine getiriyoruz. Başka ne yapabiliriz ki?
GÜNEYDOĞU’YA ÇÖZÜM
Olmazlar:
1- Öcalan’ın muhatap alınması
2- Anayasa’da 2 toplumdan söz edilmesi
3- 2 resmi dil
4- Üniter devletin yok edilmesi
Olurlar:1- Genel af
2- Daha geniş kültürel faaliyet
3- Refahı yayacak ekonomi
Başka söze ne hacet.
İlahi hoca...
Kanal Türk’te “Pazar Politika” programı var. Güneydoğu sorunu tartışılıyor. Çok konuşan var. Bunlardan biri de Prof. Dr. Doğu Ergil. Onun önerisi de ilginç. “Abdullah Öcalan, Diyarbakır’da bir çiftliğe gönderilsin ve orada yaşasın...”
İlahi hoca, bu çiftlik niye Diyarbakır’da da Ankara’da değil?
Yoksa Diyarbakır’ın sana göre de başka bir anlamı mı var?
Yargıya baskı
“Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda bakan ve müsteşarın ne işi var?” diyenler haklı çıktı. Bakın, AKP’li bakan ve müsteşarı, kurulu günlerce çalıştırmadı. Hâlâ 200 atama da yapılamadı. AKP’nin direnişi, bu kurulu, yani yargıyı kilitledi.
Bu, yürütmenin, yargı üstündeki baskısı sayılmaz mı?
Evet, bu kuruldan bakan ve müsteşar çıkarılmalı. Adalet siyasetin gölgesinden kurtarılmalı.
Haftanın başlığı
Avrupa’da Türkiye hariç eğitim iyi
Hürriyet’ten
BAŞBAKAN
Şaşırtıyor...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çoğu kez bir başbakana yakışmaz hareketler ve konuşmalar yapıyor. Ben bunu üzülerek söylüyorum. Nasıl “one munite”i başbakan olana yakışır iyi bir çıkış olarak buldumsa geçen gün onun “herkes haddini bilecek” diye medyaya çıkışını da hayretle dinledim.
Karadeniz’i sel bastı. Artvin Şavşat’ta 13 setten 7’si yıkıldı, evler yerle bir oldu ve ölenler var.
Şimdi medya bunları görmesin mi?
Görsün... Gördü... Hem de Başbakan’dan önce ve ondan ayrı bir gözle.
Beton bentler demirsizdi, acaba demirli olamaz mıydı?
Bentler selleri durdurmak, suyun akış hızını kesmek için yapılmıştı. Acaba bunların suyun basıncına dayanma gücü iyi hesap edilmemiş miydi?
Yoksa bu bentlerin yapımında malzemeden çalınmış mıydı?
Bu setleri yapanlar ve de kamu adına kontrol edenler kimlerdi?
Bunları sormak günah mı? Basının görevi değil mi?
Esasında bunları Başbakan basından önce sormalı ve “İhmali olanlar meydana çıkarılacak” demeliydi.
Demedi, üstelik medyayı “haddini bilmemekle” suçladı.
Başbakan bu konuda da birçok konu gibi bilgilendirilmiyor. Bilgilendirilse idi, nerede yolsuzluk varsa, çoğunu basının meydana çıkardığını da bilirdi. Bu konuları ele almanın “haddini aşmak” olmadığını da öğrenirdi.
Mesela bir başbakanın gizlediği Amerika’daki mal varlığını bile bir gazetenin ortaya çıkardığını unutmazdı, hatırlardı.
KOLAY MI?
Dış politika
Karabağ için Azerilerle Ermeniler anlaşmak üzere. Ve bu anlaşmada Türkiye’nin rolü yok, Rusya’nın rolü var.
Yani, Türkiye başladı, Rusya bitiriyor.
Ankara niye devam etmedi veya edemedi?
Yanlış politika izledi de ondan herhalde.
Bakın Nabucco imza töreni için Aliyev Türkiye’ye gelmedi.
Azeriler gazlarını Rusya’ya verdiler ve Türkiye’ye yolladıkları gazın fiyatını da yükselttiler.
Türk Ermeni sınırının açılmasının bu yüzden “sembolik” olması kararına varıldı. Ama iş işten geçti.
Sarkisyan ile Aliyev geçen gün, Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in aracılığıyla yeniden bir araya geldi ve yeni zirvenin eylül veya ekim ayında olmasına karar verildi. Nihai anlaşmanın 2010’un ilk aylarında imzalanabileceği şimdi hesap ediliyor.
Siyasetin, özellikle dış politikanın kolay olmadığını, herkesin harcı olmadığını böylece görmüş olduk. Yani, Tayyip Erdoğan’ın “herkes haddini bilmeli” cümlesi her şeyden önce bu konuda geçerli!..