Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ne derseniz deyin, Türkiye büyük bir taarruz altında. Sağdan, soldan, içeriden, dışarıdan, sağanak gibi, adeta kurşun yağıyor. Ekonomik kriz filan bunun yanında meltem kadar hafif kalır.
Belki de yıllardır yapılamayan başarıldı. İki dokunulmazımız adeta yerle bir oldu.
-  Türklük 
-  Türk ordusu
Bu iki unsur, savaşsız perişan edilmek isteniyor. Ve bu yolda hızla mesafe alınıyor.
Türklüğe en büyük taarruz son günlerde iki konuda yapılıyor.
“Ne mutlu Türküm diyene”
Bu, Atatürk’ün sözü değil miydi?
Evet.
Büyük asker, siyasetçi ve düşünür, bu sözü niye böyle söylemiş?
“Ne mutlu Türk olana” değil de “Türküm diyene” demiş.
Bu çok konuşuldu.
O biliyor ki, bu topraklardaki imparatorluk dağıldı, ama çeşitli kökenlerden insanımız var. Ve biz onları şimdi bir üst kimlik olan “Türklük” şemsiyesi altında toplayacağız.
Onun için “ Ne mutlu Türk olana” değil “Ne mutlu Türküm diyene” diyoruz.
Burada istek var, serbest irade var.  Bundan daha demokratik bir ortam olur mu?
Üniter devlet ancak böyle varlığını koruyabilir.
Oysa şimdi “Ne mutlu Türküm diyene” yazıları kaldırılsın, tarihten silinsin isteniyor.
Okullardaki “and”ın da değiştirilmesi talep ediliyor.
* * *
“Ordu” da taarruz altında. Hem de bugüne kadar olmadık bir oranda .
Hem içeriden, hem dışarıdan.
Bu, belki de orduyu, Silahlı Kuvvetlerimizi yöneten bazılarının zafiyetinden ileri geliyor.
“Biz Kandil’i alamayız” sözü bir Türk vatandaşı olarak benim tüylerimi diken diken etti.
Bu sözü duymak istemezdim. Bunu bir eski Genelkurmay Başkanımız söylüyor. Unutamıyorum...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sözü de Türk ordusunu ve her Türkü rencide edici sayılmaz mı?
Bunlar orduyu yıpratma değil mi?
Bakın son gelinen noktaya.
Taraf gazetesi yazdı. “Ordu, AKP iktidarı ve Gülen cemaati aleyhine plan hazırladı” iddiası var.
Askeri savcı bunu yalanladı.
Genelkurmay “Biz bu yolda bir emir vermedik” dedi.
Şimdi bu plan, bir iki işgüzarın hazırladığı bir belge ise, yani varsa veya yalansa her iki halde orduyu yıpratmış sayılmaz mı?
Neyse ki Tayyip Erdoğan, salı günkü grup toplantısında, bu konuda bir Başbakan’a yakışan, en itidalli konuşmasını yaptı; ateşe benzin dökmedi. İki devlet kurumunu karşı karşıya getirip yıpratmaya yardımcı da olmadı.
Ama bu “belge haberi” doğru veya yanlış, ne olursa olsun, orduyu yıpratmıştır.
Peki, Türk ordusu, bu iç ve dış yıpratıcılara karşı bu kadar zayıf mıdır?..
* * *
Evet, “Türk” ve “ordu” kelimeleri, taşıdıkları manayla, bizim gibi milyonların gözünde, zihninde ve kalbinde kutsallığını sürdürüyor.
Bütün yıpratma çabalarına rağmen... 

Haberin Devamı

AZINLIK SUBAY OLSUN
Lozan’da din ayrımı yapıldığını herkes biliyor. Hıristiyan veya Yahudiler azınlık, Müslümanlar değil. O gün belki o doğruydu ama şu kadar yıl geçti ve her şey değişti. Öyleyse benim bir teklifim var.
Lozan’ın azınlık saydığı Türkleri de her devlet görevine alalım, askerliğe bile. Mesela onlar neden subay olmasınlar?
Onlar da Türk ve bu vatana bağlılıklarını bu hizmetleriyle de gösterebilirler.
Dağda PKK ile çatışan ve şehit düşen, Güneydoğulu evlatlarımız gibi.

Haberin Devamı

Öyle mi, böyle mi?
Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek, Taraf gazetesinde açıklanan, “AKP’yi ve Gülen’i bitirme planı”nı hazırladı mı, hazırlamadı mı?
Genelkurmay savcısı açıklama yaptı, ama o bu açıklamayla, planı kati olarak yalanladı, reddetti sayılabilir mi?
Yani, gazetenin elindeki belge doğru çıkarsa ve Genelkurmay’ın Albay Çiçek’in bu planından haberi yoksa, vah o Genelkurmay’a!
Temenni edelim aksi olsun, yani böyle bir plan olmasın, açık saçık ret açıklaması yapılsın. Hem Türk demokrasisi hem ordu kurtulsun.

Haberin Devamı

Haftanın başlığı
Helal domuz yiyor
Hürriyet’ten

AÇIKLAYIN
Ne görüştüler?..

Başbakan Erdoğan o zamanki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la 4 Mayıs 2007’de görüştü.
Baş başa görüşme, Dolmabahçe’de, Başbakanlık ofisinde oldu.
Başbakanlarla Genelkurmay başkanları hep görüşürler.
Bu görüşme de onlardan biri sayılabilecekti, ama Başbakan “Bu konuşma benle mezara gider” deyince herkes bu görüşmeye farklı bir anlam yükledi. Ve görüşmenin içeriği konusunda çeşitli tahminler yapıldı.
Bu tahminlerde, görüşmenin sıradan değil, çok önemli olduğu ve ülke sorunlarının ele alındığı ileri sürüldü.
Bu görüşme iki kişi arasındaki özel bir görüşme sayılamazdı.
Başbakan’ın resmi ofisinde, Genelkurmay Başkanı resmi elbisesi üzerindeyken yapılıyordu.
Bu görüşme devlet kayıtlarına geçirilir ve muayyen yıl geçmeden açıklanmamak üzere devlet arşivine konur.
Bu durumda kamuoyuna duyurulur.
Ama “Gereği geldiğinde açıklanır” demek “O şeyi açıklarsa ben de açıklarım” demek, bu görüşmenin resmi olmadığını göstermektedir.
Öyleyse niye saklıyorsunuz, şimdi açıklayın, denmez mi?

BAŞBAKAN
Seçim bitti, iş durdu

İstanbul’da bazı temel yatırımlar ihmal ediliyor.
Veya bunlar seçim arifelerinde seslendirilip, sonra, tabir caizse, “boş” veriliyor.
Geçen hafta bu köşede “Başbakan haklı” dedik. Çünkü onun İstanbul’u sevdiğini biliyoruz. Ve onun verdiği örneklerin doğru olduğunu görüyoruz. Yani ne yapıp etmeli, İstanbul, Başbakan’ın saydığı o büyük yatırımlardan mahrum edilmemeliydi.
Ama bazı mahrum edilişlerde İstanbul’u yönetenlerin de kabahati yok mu?
Var.
Ben İstanbulluyum ve bu şehri geziyorum, o gözle bakıyorum.
Hani 7 tünel? Dolmabahçe’deki tünel girişi hâlâ kapalı.
Hani, kemik veremi hastanesinden 4. Levent’e çıkan yol? Yarım duruyor.
4.Levent’teki “Cumhuriyet Caddesi” de öyle!
Küçük Armutlu yolu da öyle.
Daha çok sayabilirim ama yer sınırlı.
Bütün şehirde yol çalışmaları mahalli seçimden önce hızlanmıştı. Seçim bitti, iş durdu. Kim durdurdu? Belediye. Belediye kimin? AKP’nin, yani Başbakan’ın.
Sabah Levent’ten ve TEM’den Maslak’a gidecek araçların uzun kuyrukları var.
Niye?
Belediyenin “Yol yok, ama inşaat olsun” anlayışı yüzünden.
Başbakan bunları da görmeli.