Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye, tarihinde görülmedik şekilde bir çekişmenin, bir çöküşün içine girdi.
AKP 7 yıldır iktidarda. Hem de tek parti olarak.
Anketler, şöyle veya böyle ilk seçimde yine AKP’nin iktidar olacağını gösteriyor.
Ama sanki AKP iktidar partisi değil de, muhalefette bir parti.
AKP’de bir ürkeklik, bir korku var. Sanki herkes ona tuzak kuruyor, herkes darbe planlıyor, her an bir müdahale söz konusu.
Oysa yok böyle şey.
Ama bu korku AKP’yi hakkıyla hükümet etmekten alıkoyuyor. Ve bir türlü AKP hükümeti 72 milyonun hükümeti olamıyor...
* * *
Şu işe bakın.
AKP, “Sivil yargıya ağırlık vereceğim” dedi.
Ne için?
Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı için.
Bunu “AB de istiyor” anlamında gerekçeler sıraladı.
“Birçok ülkede askeri yargı yok” dedi.
Peki bu değişiklik isteği görüşülemez, konuşulamaz mıydı?
Tabii konuşulurdu. Belki de partiler ufak tefek değişikliklerle anlaşırdı.
Hayır, AKP öyle yapmadı, değişikliği gece yarısı “yangından mal kaçırırcasına” Meclis’e getirdi ve kanunlaştırdı.
* * *
Bu, AKP’nin samimiyetini gündeme getirdi.
Gece yarısı kanun değişikliği yapmak AKP’nin bu konuda gayri samimi olduğunu göstermez mi?
AKP, “Askeri mahkemeleri AB standartlarına uymak için kapatıyorum” diyorsa önce sivil yargıyı demokrasiye uygun hale getirmelidir, değil mi?
Sivil yargının, cüzdanıyla, vicdanı arasında kaldığını ben söylemedim.
Daha geçen gün bir sivil hâkim “Üzerimde kurumsal baskı var” diye davadan çekilmedi mi?
Toplanan mahkeme heyeti de bu hâkimin üzerinde kurumsal baskı olduğunu kabul etmedi mi?
Hâkimler ve savcılar yasadışı bir şekilde dinlemeye alınmadı mı?
Yargıçlar ve savcılar yüksek kurulunda, hükümetin borusu ötmüyor mu?
Misaller çoğaltılabilir.
Özet:
Önce sivil yargıyı bağımsız kılalım, daha doğru olmaz mı?
* * *
Bütün bunlardan sonra şu da sorulabilir.
Acaba, AKP askeri yargıyı yok ederek, sivil yargıyı da ele geçirerek darbe mi yapıyor?
Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, AKP’nin yargıdaki girişimleriyle ilgili olarak “Bu yapılmak istenenler demokratik değildir, bunun arkasından koyu ve çok ağır bir faşizm gelmektedir” diyor.
Bunu CHP Genel Başkanı Baykal da başka türlü ifade ediyor: “Türkiye’de askeri vesayet yok, Tayyip Erdoğan vesayeti var.”
* * *
Özet şu olmalı: Demokrasi için önce sivil yargıyı isteyen, yalnız askere karşı olmakla bunu sağlayamaz. Sivil yargı üzerindeki bütün baskıları da öncelikle yok etmelidir.

Haberin Devamı

‘TÜRKİYE’DE KATLİAM VAR’
DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna konuşuyor:
“Türkiye’de Kürtlere yapılanlar Uygurlardan bin beter.”
Benzer ağız değil mi?
Hani bir yazarımızın köşesindeki başlığını eleştirmek için buraya almıştık ya...
Yazar, “Uygur Kürtleri” demişti.
İki söylem arasında bu ne benzerlik?

Haberin Devamı

Korsanların işgalinde ihmal mi?
Somalili korsanlar dördüncü kez bir Türk gemisine el koydu.
“Horizon - 1” adlı yük gemimiz Aden Körfezi’nden geçerken rotasını işgalci korsanlar Somali karasularına yönlendirdi.
Suudi Arabistan’dan Ürdün’e giden Horizon - 1’de biri yardımcı kaptan kadın, 23 kişiden oluşan mürettebat var.
Bölgede iki savaş gemimiz bulunuyor. Gediz ve Gaziantep fırkateynleri.
Böyle olduğu halde bir Türk gemisine korsanların el koymasını akıl almıyor, değil mi?
Hem de korsanlara karşı teşkil edilen NATO deniz gücünün komutasını da Türkiye yapıyor.
İnşallah sonuç 23 kişi için iyi olur.
Eğer bu işgalde bir ihmal söz konusu ise onun da açıklanmasını bekliyoruz.

Haberin Devamı

ÖSS SIFIR Liseye bakın, ağlayın
Lise eğitimi sınıfta kaldı.
Herkesin aklı üniversiteye kapağı atmakta.
Onun için bilgi değil bazı sorulara cevap lazım, bulmaca çözmek gibi. Öyleyse o öğretilmeli. Nerede?
Özel dershanelerde.
Demek ki liseye ve lise öğretmenlerine lüzum yok. Git özel dershaneye ve gir üniversiteye, çıkınca Allah kerim...
Ben Pertevniyal Lisesi mezunuyum. Bizim zamanımızda İstanbul’da Galatasaray, Kabataş, Vefa, İstanbul, Haydarpaşa gibi parmakla sayılabilecek liseler vardı. Ve bunlar aralarında yarışırlardı. Şimdi herhalde yoruldular...
Mesela, benim lisemin hocaları Teknik Üniversite’ye en çok öğrenci sokma mükâfatı alırdı.
Biyoloji dersinde üniversitede okunan kitaplar okutulurdu.
Ben seneler önce de yazdım.
Fitoftera enfentans’ı, olpidyum buasika’yı, gastro pada’yı, artro pada’yı, pentatakdil’i, mitoz-amitoz çoğalmayı, pisagor’u ve benzerlerini, bir cismin ağırlık merkezinden geçen düşey doğrultunun dayanma yüzeyinin dışına çıkınca o cismin devrileceğini lisede öğrendim. Pertevniyal Lisesi’nde.
Ve bunlar gibi birçok şeyi yıllar geçti unutmadım.
Ama bugün ÖSS sonuçlarına bakın ve lise mezunlarının haline, oturun ağlayın.
Biz niye böyle olduk!

DİPLOMASİ Ve Çin’e boykot
Çin’in Doğu Türkistan’da yaptıkları katliamdır, hiçbir şekilde mazur görülemez.
Evet, buna yani olanlara, yapılanlara karşı çıkmak yerindedir, ama bu tepki diplomaside ise, duygusal olmamalıdır, onu da bilelim.
Sanayi Bakanı Ergün, “Malını tükettiğimiz ülkede insanlığa saygı yoksa tavrımızı koymamız lazım” dedi ve “Çin mallarına boykot” önerdi.
Peki, ne oldu? Bakan’ın boykot çağrısından tam 22 dakika sonra Ankara’dan açıklama geldi: “Bakanın sözleri, Bakanlık ya da Hükümet görüşü değildir.”
Demek ki Bakan Nihat Ergün çok duygusal bir kişiymiş ve diplomaside duygulara yer olmadığını bilmiyormuş.
Bu, Çin’e hiç tepki gösterilmesin anlamına gelmez.
Zaten diplomaside zorlukta buradadır, o yüzden diplomasi herkesin becerebileceği bir iş değildir. Hem duygularını saklayacaksın hem de tepkini münasip bir etkinlikte göstereceksin.
Bakın Başbakan Erdoğan Çin’e tepkisini Çin’e rağmen hep seslendiriyor. Ama aynı Başbakan (Akşam’ın ve Cumhuriyet’in haberine göre) Antalya’da çocuklara Çin malı oyuncaklar da dağıtıyor.
“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” mu diyeceksiniz, yoksa diplomasi mi?

Haftanın başlığı
Seks okulunda dersi kıran yok
Posta’dan