Doğan HEPER
RAHMETLİ Orhan Eyüboğlu İstanbul Trafik Müdürü'ydü.
Yolda taksi durdurup, şoförü indirip dövdüğünü ben gördüm.
O fötr şafkasını Humphry Bogart gibi kafasına oturtur. Babacan tavrıyla cadde cadde dolaşırdı.
Sıkışık kavşaklarda trafiği yönettiği olurdu.
Masa başında oturur muydu, bilemem, ama İstanbul'da her yerde ona rastlardınız.
Şimdi böyle
"ilgili" yöneticiler var mı?
Olsa, İstanbul şu perişan halde mi olurdu?
* * *
İNGİLTERE'de şoförleri yol bilme, semt bilme sınavından geçirirlermiş.
Adamın eline adresi vereceksiniz o kadar. O sizi kapıya kadar götürecek.
Bizde kapıcılar, seyyar satıcılar, iki gün önce şehre göçenler genellikle taksi şoförü oldu. İstanbul'un o uyanık, saygılı, bıçkın, esprili şoförleri azınlıkta kaldı.
Arabaların çoğunun sahibi plaka ağaları, plaka tüccarları, şoförlerin de birçoğu yol iz bilmeyen, saç sakal bir karış, üst baş pejmürde, ucuz işçi...
Adres söyleseniz cevap:
"Sen tarif et gideriz abi..."
Taksi plakaları tekel yarattığından beri durum bu.
Oysa bu şehri en ince noktasına kadar gözü kapalı bilmesi gerekenler şoförler değil mi?
* * *
İŞTE bizim yöneticilerimizin de birçoğu Trafik Müdürü Orhan Eyüboğlu'na değil de günümüzün bu İstanbul acemisi İstanbul şoförlerine benziyor.
İstanbul'da doğmamışlar, İstanbul kaldırımı çiğnememişler, arsasında, cami avlusunda, okul bahçesinde top koşturmamışlar, tramvayına atlamamışlar, yeni semtlerin kendileriyle beraber doğup büyümesini izleyememişler.
Bir Aksaray Meydanı'nın, bir Saraçhane Meydanı'nın, bir Beyazıt Meydanı'nın, bir Üsküdar Meydanı'nın, bir Taksim Meydanı'nın 5 - 6 kez nasıl kabuk değiştirdiğini görmemişler.
Dış dünya ile mukayese olanakları da sınırlı.
Bugün de yönettikleri şehri dolaşıp, gezip gördükleri şüpheli.
Ve onlardan bu şehrin büyük, küçük sorunlarının farkına varıp, çare üretmelerini bekliyoruz.
Daha çok bekleriz.
* * *
BAKIN; her yağmurda İstanbul Nuh tufanına uğramış gibi.
Müsebbipleri kim? Bu yönetemeyen yöneticiler değil mi?
Bu yöneticiler dolaşsalar, gezseler, görseler İstanbul'da pek çok noktada ufak istimlaklarla trafik de rahatlatılabilir.
Bazı yollar tek yönlü yapılarak akış sağlanabilir.
Bazı yolların açılması o bölgelerde inşaat yapıp satan sermayedarlardan, büyük rant sağlayanlardan alınacak paralarla sağlanabilir.
Örneğin, Nispetiye Caddesi; Etiler'e, Uçaksavar'a kadar ufak bahçe istimlaklarıyla genişletilebilir.
Akmerkez'i Zincirlikuyu'ya bağlayacak yol da bunlardan biri. O da açılabilir, ama açan yok.
Eminönü trafiği arapsaçı. Çözüm Tahtakale esnafının Bağcılar'daki yeni çarşıya taşınması.
"İSTOÇ" çarşısı bitirileli iki yıl oldu, adamlar Eminönü'nü, Tahtakale'yi terk etmiyor.
Oysa çarşıdaki binlerce dükkan boş duruyor; Eminönü ve Tahtakale'de ise trafikte insanlar birbirini yiyor. Yöneticilerimizse seyirci...
Bunlar yalnızca birkaç göz önündeki örnek... Daha binlerce küçük, büyük örnek verilebilir.
* * *
CUMARTESİ Sapanca'ya kadar uzandım. Göl kenarında oturdum. Dönüşte, saat 17.00 sıraları, Bağdat Caddesi'nde bir saat yürüdüm.
Bağdat Caddesi sanki Avrupa.
Bizim tarafa yöneldim, Boğaz Köprüsü'nü geçtim; bu taraf Asya... İlgisizliğin, başıboşluğun yarattığı bir karanlık, bir köhnelik, bir özensizlik, bir çirkinlik var İstanbul'un Avrupa yakasında.
Beklentilere İstanbul'u bilen, gezen, dolaşan, gören, sorunlara yerinde eğilebilen yöneticiler ancak cevap verebilir.
Manzaraya bakıyorum; yöneticilerinin çoğunun İstanbul'u içlerine sindirdiklerini sanmıyorum. Böyle bir çaba içinde görünen yok.
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr