Dr. Hakan Tartan

Dr. Hakan Tartan

hakantartan35@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Pandemi sürecinin önemli yapı taşı, Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) dünya çapında susuzluk ve kuraklığa dikkat çekerken, ‘tarımsal üretimin de açlık sorununun çözümü için önemine’ vurgu yapıyor


Eskiden ne çok duyardık; NATO, CENTO, IMF...

Şimdilerde varsa yoksa WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve FAO (Gıda ve Tarım Örgütü). Pandemi sürecinde sağlık, çevre, gıda ve tarım konuları öncelik kazandı. Doğrusu buydu. Hemen her gün WHO ve FAO tarafından yayımlanan rapor ve açıklamalar insanlar tarafından ilgiyle izleniyor. İnsanlık ‘sağlığın, yeterli gıdanın ve tarımsal üretimin önemini’ kavradı.

Susuzluğa karşı tarihi uyarı



FAO’nun 2020 Kasım sonunda yayımladığı zengin içerikli son ‘Gıda ve Tarımın Durumu Raporu’ özellikle su ve kuraklık konularına dikkat çekerken, devletleri de ‘tarımsal üretimin artırılması konusunda’ uyarıyor. Raporda, ‘açlık sorunu yaşayan insanların sayısı artıyor’ vurgusu yapılıyor.

Susuzluğa karşı tarihi uyarı



Hal böyle olunca iş başa düştü. Pandemi sürecinden önce olduğu gibi bugünlerde de önemli çalışmalar yürüten FAO’nun Türkiye Temsilci Yardımcısı Dr. Ayşegül Selışık’ın kapısını çaldım.


Susuzluğa karşı tarihi uyarı



Su konusu, kuraklık ve Türkiye’deki çalışmalar ilk konumuzdu:

“Dünyada kullanılan suyun yüzde 70’i tarımsal üretimde kullanılmaktadır. 3.2 milyar insan, su kıtlığının olduğu tarımsal alanlarda yaşıyorlar. Bu yüzden de dünyada kuraklıktan en çok etkilenecek sektör tarım sektörüdür. FAO olarak kuraklığa ve su sorununa dikkat çekerken, şu saptamaları yaptık: Tarımda etkili, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir su kullanımı ve yağmur suyunun daha verimli kullanımı sağlanmalı. Şeffaf bir su muhasebesi ve denetimi yapılmalı. Sürdürülebilir sulamaya yatırım önemli. Bu gerçekleşmeli. Suyun tüketim dışı kullanımına (su ürünleri) ve konvansiyonel olmayan kaynaklardan elde edilmesine (yeniden kullanım) yatırım gerçekleşmeli.”
FAO, Türkiye ile de iyi işbirlikleri içinde.

Tasarruflu ve verimli

Dr. Selışık, şunları anlatıyor:

“Sürdürülebilir arazi yönetimi ve iklim dostu tarım projesi hayata geçti. Proje Türkiye’de tarım, mera ve arazi kullanım yönetimini geliştirmeyi amaçlıyor. Proje zengin çeşitliliği olan Konya kapalı havzasında uygulandı. Etkin sulama için elma, şeker pancarı ve mısır demonstrasyon alanlarına damla sulama sistemleri kuruldu ve programlı sulama uygulandı. Sonuç sevindirici. Yüzde 25.8 su, yüzde 26.6 enerji tasarruf edilirken, yüzde 25.9 oranında verim artışı sağlandı.”

Umut verici oranlar. Geliştirilebilir. Sorum şu: “Gıda fiyatları hızlı bir yükseliş içinde. Dünyada açlık sorunu da büyüyor. FAO’nun bakışı ve yorumu nedir?”

“Gıda fiyatları küresel ölçekte artmaya devam ediyor. Bir yandan pandemi ile mücadele ederken, diğer yandan gıdaya erişimin önündeki engellerin artması endişe vericidir. FAO, dünya çapında gıda ürünlerinin fiyatlarını inceleyip paylaşıyor. Son FAO endeksi, gıda fiyatlarının 7 aydır arttığını, fiyatların son üç yılın en yükseğine ulaştığını gösteriyor. Türkiye’de ise TÜFE’de bir önceki aya göre en yüksek artış gösteren 20 seçilmiş maddenin 14 tanesi gıda ürünü. Tarım ve gıda sektörü mevcut sorunların yanısıra döviz kuru, küresel ve bölgesel piyasa şartları gibi makroekonomik etkenlere bağlı olarak artmaya devam eden gıda fiyatlarından olumsuz etkileniyor. Gıda fiyatlarındaki artış hem ekonomik göstergeler, hem de toplum sağlığı açısından ciddi bir toplumsal sorun teşkil ediyor.”

Ya çözüm:

“Türkiye’de dövize endeksli mazot, gübre, yem, tohum, ilaç gibi temel tarımsal girdi maliyetlerindeki artış üretim maliyetini yükseltiyor. Bu da tüketici fiyatlarına artış olarak yansıyor. Gıda tedarik zincirinde aracı sayısının fazlalığı ve tarımsal üretici örgütlenmesindeki yetersizlik de fiyat dalgalanmalarında etken olan faktörler. Küçük aile çiftçiliği desteklenerek yerel ve kısa tedarik zincirlerinin işlevselleşmesi fiyat artışlarını dengeleyici rol oynayabilir. Kooperatifçiliğin desteklenmesi de önemli ve gerekli. Arz ve talep dengesi de sorun. Yurtiçi tüketimi karşılayacak düzeyde hasatları getirecek üretim planlamalarının uygulanması da fiyat artışlarını dizginleyebilir. Ayrıca üretici ve tüketiciyi koruyan politikaların hayata geçirilmesi önem arzediyor.”

Milliyet yazdı, karar çıktı

‘YAĞMUR HASADI’ TAMAM

Milliyet’in birkaç haftadır gündeme getirdiği su sıkıntısı sorunu ve çözüm yolu olarak öne çıkan ‘yağmur hasadı’ yasal düzenleme yapılarak Resmi Gazete’de yayımlandı. ‘Yağmur hasadı zamanı’ haberimiz gündeme damga vururken, yönetmelik ile zorunlu hale getirildi. Yağmur suları depolanarak bahçe sulamasında ya da arıtılarak ihtiyaçlar doğrultusunda kullanılacak.

TOPRAK DEDE UNUTULUR MU?

Hepimizin yaşamında, anılarında, doğa ile kurduğu sevgi bağında payı var elbette. Herkesin ‘Toprak dedesi’. Doğasever, yeşil tutkunu, yüreğinde de çiçekler açan bir insan.

Susuzluğa karşı tarihi uyarı



Hayrettin Karaca... TEMA Vakfı’nın kurucusu, Onursal Başkanı...

Kaybının üzerinden bir yıl geçti.

Projeleri, korumacı kimliği, yeşile katkısı... Onlarca ‘sevgi tomurcuğu’. ‘Toprak Dede’ gençlere ve çocuklara aşıladığı ‘yeşil sevgi’ ile yüreklerde yaşıyor, yaşayacak.

BAHAR GELİYOR, ONUN İÇİN BİR NERGİS…

Sesleri çok çıkmasa da pandemi sürecinden en çok etkilenen alanlardan biri ‘çiçekçiler’. Üretenler, toplayanlar, sokak başlarında, çarşılarda, pazarlarda satanlar...

Susuzluğa karşı tarihi uyarı



Evlere kapandıkça çiçekçilere de uğramaz olduk. Oysa ‘güzelliklerin ve sevginin en yalın hali çiçek’. En masum, en temiz, en narin ve en etkili.
Gün uzadıkça bahara daha çok uzanıyor ellerimiz, yüreğimiz, ruhumuz. Ben baharı nergis kokusundan tanırım. Bahar, tüm güzelliklerin, sevginin ve umudun da çiçek açması demek. Nergis çıktı, baharın ilk müjdecisi.

Susuzluğa karşı tarihi uyarı



Hayyam bile ‘Baharın gelişini nerden bilirsin/ Söyle bana/ bense isminden bilirim/ Çünkü baharda açan ilk çiçeksin/ Kokun ve görünüşünle/ Dağ ve bayırları süslersin/ Sevgililerin ellerinde baharın/ coşkusunu yaşatansın/ Çünkü sen nergissin..’ demiş.
Nergis üreticileri de, satıcıları da zorda bu yıl. Bir nergisle hem onlara katkı verelim, hem de ‘bahara hoş geldin’ diyelim..

Restoranlar neden/nasıl açılmalı?

Alınan önlemlerin olumlu meyveleri görüldükçe, pandemi sürecinde yavaş yavaş toplumun çeşitli kesimlerinin beklediği açılımlar gelmeye başladı. Elbette devlet yönetimi, eldeki bilgi ve bulgular, deneyim ve planlamalar çerçevesinde gerekli adımları atmaya devam edecek.
Ancak bir sektör var ki, bu konuda hızlı ve kararlı adımlar atılmasını bekliyor. Çünkü hem katma değer yaratan, hem istihdam sağlayan, hem de birçok alanı destekleyen bir sektör bu: Yiyecek içecek sektörü.

Susuzluğa karşı tarihi uyarı



Bir süredir ciddi sıkıntılar yaşadıkları malum. Ancak herkesin bu pandemi sürecinden gerekli dersleri çıkarttıkları, yeni yaşam biçim ve standartları geliştirdikleri de biliniyor.

NEDEN?

O yüzden de restoran, lokanta, kafe ve pastanelerin ‘planlı ve kademeli olarak devreye sokulması’ zamanının geldiğine inanıyorum.
Ben esnafımızın duyarlılığına güveniyorum. Bu konuda devletimiz gerekli önlemleri alır, yaptırımları uygular, işletme sahipleri, yöneticileri ve çalışanları da azami dikkat gösterir. Buna eminim.

Kaldı ki, beş yıldızlı otellerin açık olması, aynı hizmetin oralarda verilmesi de kafa karışıklığı ve hafif bir ‘burukluk’ yaşatıyor. Söylemeliyim.
Yiyecek içecek sektörünün kademeli ve planlı bir şekilde devreye girmesi ile sadece ekonomik anlamda ciddi kazanımlar sağlanmayacak, aynı zaman da bu süreçte ihtiyaç duyduğumuz sosyal ve toplumsal iyileşme ve gelişim anlamında da yeni bir aşama sağlanmış olacaktır. Yani işin psikolojik boyutu da çok önemli.

Neden açılması gerektiğini dilim döndüğümce aktardım. Zaten sektörün ileri gelenleri de buna benzer görüşleri dile getirdiler.

Susuzluğa karşı tarihi uyarı



NASIL?

Yüzlerce yönetici ile görüştüm, kafa yordum. Naçizane önerilerim şunlar:

Akşam 21.00 uygulamasının bir süre daha devamında yarar var. Belki 23.00’e çekilebilir. Ancak bu süre içinde restoran, lokanta, kafe ve pastaneler ağırlamalı hizmete, ilk aşamada Avrupa ülkelerinde de yaygın uygulandığı gibi birer saatlik hizmet süreleri ile başlayabilir. O bir saatin sonunda havalandırma yapılarak yeni konuklar alınabilir.

Masalar ikişer metre mesafeli ve iki kişilik bir düzende olabilir. Bahçe düzeni olan işletmelere hızlı bir öncelik verilebilir.

Hizmet alımı HES kodu ile sağlanmalı. Bankalar, AVM’ler bunu başarıyor.

Mesafe, maske ve temizlik konusunda gerekli özeni göstermeyen işletmeler için sıkı denetimler yapılarak para ve kapatma cezası ağırlıklı yaptırımlar uygulanabilir.

Bir özel hat oluşturalım. Örneğin, 222 diyelim. Herkesin elinde telefon var. Maske, mesafe ve temizlik kuralına uymayan işletmeler yurttaşlar tarafından gerekirse telefon çekimi ile oluşturulan özel hatta gönderilebilir.

Bir de pandemi ikramiyesi verilebilir, bayram ikramiyesi gibi. 1000 lira tutarında ve kayıtlı esnafta geçecek 10’ar liralık kuponlar halinde... Vatandaş o ikramiye fişleri ile esnafından yemek yer, esnafa katkı olur, çark dönmeye başlar. Devlet ya da yerel yönetimler uygulayıcı olur.

Lokantacılar: Her cezaya razıyız

Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Genel Başkanı Aykut Yenice, lokanta, restoran, pasta ve kafe sektöründeki işletmelerin zor günler geçirdiğini, birçoğunun pandemi sonrasında toparlanmasının da zor olacağını belirterek, “Onbinlerce insan bu sektörden ekmek yiyor. Biz devletin getireceği her kurala razıyız ve hazırız. En küçük bir sorun olmadan uygularız. Hatta yüksek cezalar getirilsin, buna da razıyız” dedi.

Susuzluğa karşı tarihi uyarı



Yenice, 150 binden fazla işletme, yüzbinlerce çalışan adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bu konuya çözüm beklentisi içinde olduklarını dile getirdi.

TEOMAN EREL OLSA...


Susuzluğa karşı tarihi uyarı



Milliyet’teki yazıları efsaneydi. Politikayı sözcük anlamındaki çeşitlilikten de kaynaklanıyor olmalı o kadar güzel tahlil ederdi ki. Yorumlardı ki. Siyasi görüşü ne olursa olsun herkesin ortak sağduyu, akıl ve mantık üçgeniydi adeta. Büyük keyifle okurdum yazılarını. İzmir’e, Seferihisar’a tutkundu. Mütevazı bir evi vardı ve yazları orada olurdu. Milliyet’in Ege Temsilcisi Nurettin Tekindor’un etkin temsilcilik vasfı nedeniyle Seferihisar’da olduğu günlerde sık sık uğrardı büroya da.

İple çekerdik o günleri.

“Teoman Abi gelecekmiş.”

Beklerdik, birkaç dakikalık sohbet adına.

Büyük Usta Melih Aşık ne güzel yazmıştı Onun için:

“Dudağının kenarındaki o muzip tebessüm yazılarının satır arasına da girerdi. Konuyu ayrıntılar, olaylar arasında kimsenin görmediği bağlantıları yakalar, ince sonuçlar çıkartır, ama dalga geçmeyi de hiç ihmal etmezdi. Özgün bir kalemdi Teoman Erel.”
Genç yaşta bir trafik kazasında kaybettik, yazacak çok şeyi varken. ‘Yaşam Bir Şaka Gibi’ kitabı tatlı bir anı olarak kaldı bize. Bir de önce ‘Teleks’ diye başlayan, sonra ‘Telefaks’ olan köşesindeki o güzel yazıları.

Yaşasaydı köşesinin adını da değiştirir miydi acaba: ‘İnternet’, ‘Messenger’ gibi...

Hasan’ın (Erel) ve sevenlerinin dediği gibi ‘iyi insandı.’

Yaşasaydı Türkiye’nin içinde olduğu sorunları yine derin derin inceler, harika sonuçlar çıkarır ve eklerdi elbette: “Buyrun burdan yakın” diye.
Yokluğu büyük eksiklik.

MUHTARIM DİYOR Kİ…

Kadınlar üretiyor, kazanıyor

Susuzluğa karşı tarihi uyarı



Muhtarlarım ‘Bizim de sesimiz oldun’ dedikçe mutlu oluyorum.

Bu hafta çalışkan bir muhtarımız var yine, İstanbul Sarıyer’den.

Uskumruköy Muhtarı Şeyda Üst. Ekonomik durumu iyi olanlar ile geçim sıkıntısı yaşayanların bir arada oldukları bir yerleşim yeri. Huzur, barış ve sevgi egemen. Elbette en büyük pay Muhtar Şeyda Üst’ün.

‘Kadın eli değmiş’ Uskumruköy’e, ben her zaman önemserim.

Kentsel altyapı, kültürel uyum programları, kütüphane, çocuklar için sosyal projeler, tarımsal üretim. Ve kooperatifleşme adımları. Kolay gibi görünen zor işler. Bunların altındaki en güçlü imza da Şeyda Muhtarımın.

Büyük bir içtenlikle şunları söylüyor:

“Halkımızla elele hizmet yürütüyoruz. Karşılıklı dayanışma ile. Kütüphane oluşturduk, binlerce kitap. Herkesin uğrak yeri oldu. Erkekler genelde kahveye gidiyor. Kadınlarımız için gidecekleri hiçbir yer yok. Muhtarlıkta Kurs Merkezi oluşturduk. Örgü, takı kursları çok ilgi gördü. Patikler, örgü bebekler, bez bebekler. Hem sosyal etkinlik, hem de kadınlarımıza ek gelir. Kudret narı yetişiyor bizde. Bu yetiştiriciliği yoğunlaştıracağız. Mide ilacı adeta. Kadınlarımız bunları üretip satıyor. Evlerde hazırlanan tarhana, reçel, marmelat benzeri ürünler ciddi gelir kaynakları.”

Güzel haberler, mutluluk kaynağımız.