Bülent Akarcalı
Anavatan Partisi Turgut Özal’ın başkanlığında 20 Mayıs 1983’te kuruldu. Devrin hâkim gücü Cumhurbaşkanı Orgeneral Kenan Evren’in başkanlığında Kara, Deniz, Hava ve Jandarma Komutanlarından oluşuyordu. Bu güç seçimlere gitmek için, 1950’li yıllarda var olan Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi benzeri iki siyasi partiden oluşacak bir yapı tasarladı.
Eski Demokrat Parti’yi anımsatıp yerini alacak ve iktidarı oluşturacak merkez /merkez sağ parti olarak Milliyetçi Demokrat Parti (MDP) oluşturuldu ve başına Emekli Orgeneral Turgut Sunalp, CHP yerine oluşturulan Halkçı Parti’nin (HP) başına da geçmişte İsmet İnönü’nün Özel Kalem Müdürlüğü’nü yapmış Necdet Calp getirildi.
Yasaklı liderler, Süleyman Demirel Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan’ın genel başkanlığını yaptığı partileri anımsatanlara izin verilmedi, kurulanlar kapatıldı.
Siyasi yasağı olmayan Turgut Özal’ın 20 Mayıs 1983’te kurduğu partiye, seçimlerde hiçbir şans tanınmadığı
Hikmet Sami Türk<br><br>1. Giriş<br><br>Halk yönetimi demek olan Cumhuriyet rejimlerinin başta gelen özelliği, devlet başkanının belirli aralarla, belirli görev süreleri için Cumhurbaşkanı olarak seçilmesidir. Seçimler, ayrıntılara girmeyen genel bir ifade ile ya parlâmentolar tarafından, ya da doğrudan doğruya halkın oylarıyla yapılır.
Türkiye’de 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyetin ilânı ile Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ilk Cumhurbaşkanı seçilmesinden başlayarak 1982 Anayasası’nın 7 Kasım 1982 günü yapılan halkoylamasıyla kabulü ile geçici 1. madde uyarınca o tarihteki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı Kenan Evren’in [7.] Cumhurbaşkanı sıfatını kazanması dışında ilk 11 Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından seçilmiştir. Fakat daha önceki 10 Cumhurbaşkanı ile ilgili seçimlerde hiç tartışma konusu olmayan TBMM’nin toplantı yeter sayısı, 11. Cumhurbaşkanı seçimi öncesinde ortaya atılan bir iddia ile sorun hâline
Dr. Cavid Veliyev - dusunce@milliyet.com.tr
12 Kasım 2021`de İstanbul`da düzenlenen sonuncu Türk Konseyi`nin zirve toplantısı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın ev sahipliğinde yapıldı ve toplantıda önemli kararlar alınarak yeni bir aşamaya geçildi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`in “doğal müttefikler” olarak tanımladığı devletlerin toplandığı zirvenin en önemli kararları şunlar oldu: 2009 Nahçıvan antlaşması ile kurulan Türkçe Konuşan Ülkeler Konseyi`nin ismi Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) olarak değiştirildi, Türkmenistan gözlemci üye oldu, gözlemci üyeliğin çerçevesi belirlendi ve Türk olmayan devletler için ortaklık statüsü geliştirildi, TDT`nin bir alt kurumu olan Aksakallar Konseyi`nin statüsü artırıldı, “Türk Dünyası 2040 Vizyon” belgesi kabul edildi. Zirvenin en önemli gelişmelerinden biri dönem başkanlığını devralan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Karabağ Zaferi nedeniyle “muzaffer başkomutan” olarak ithaf ettiği Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Zafer İşeri - İsim ve soyadı değiştirme, kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı bir haktır; isim ve soyadı değiştirme hakkının kullanılması devredilemez, kişi ya kendisi ya da özel yetkili vekaletname verdiği avukat ile değiştirme hakkını dava yoluyla kullanabilir. İsim değiştirilmesini talep eden kişinin yaşı küçük ise, velayet hakkına sahip veliler veya vekaletname verecekleri avukat tarafından da bu dava açılabilir. Kişilerin en önemli kimliklerinden biri ad ve soyadı olarak kabul edilir ve kişiler, toplum içinde ad ve soyadı ile bilindiğinden bunların değişimi belli bir hukuki prosedüre bağlıdır.
İsim ve/veya soyadının düzeltilmesi davası ile değiştirilmesi davası arasında farklılıklar vardır. İsim ve soyad değiştirme davası ile davacı, ad veya soyadını tümüyle değiştirmekte veya mevcut ismine yeni bir isim eklemektedir. İsim ve soyadı düzeltme davası ile davacı, isminde mevcut olan bir hatayı ortadan kaldırarak ismi düzeltmektedir. Örneğin, nüfus kaydında Kaan olan ismin Kağan yapılması gibi. Her iki davanın da hukuki niteliği aynıdır. Ancak isim veya soyadı düzeltme davalarında tanık
İsmail Özcan / Eğitimci/Yazar<br><br>Mısır’ın, yüzü esmer, gönlü apaydınlık bir Müslümanı olan felsefe profesörü Hasan Hanefi, 21 Ekim 2021’de, 86 yaşında ebedi âleme göçtü. Hasan Hanefi, Mısır’ın hem İslam dünyasında hem de dünya genelinde en çok tanınan bilim insanıydı. Ana bilim dalı İslami ilimler ve felsefe, üzerine özel olarak eğildiği alan ise İslam’ın yaşadığımız çağın problemlerini çözebilecek şekilde anlaşılması, yorumlanması ve bu çabanın en büyük engeli olan gelenekçilikle mücadele idi. Bu yüzden o da kendi ülkesindeki ve başka Müslüman ülkelerdeki benzerleri gibi çok ağır suçlama ve hücumlara hedef olmuştur. Ama o doğru bildiğinden şaşmamış ve bu yolda birbirinden değerli eserler vermiştir.
Bugün bütün dünya Müslümanlarının en temel sorunu dinin geçmiş yüzyıllardaki yorumlarına sıkı sıkıya bağlı kalmak; günümüzün çok farklı, çok çeşitli problemlerine de aynı yorumları
Bülent Akarcalı
İstanbul’da ödediğimiz taksi ücretinin ortalama yarısı plaka sahibine gider. Şu anda aylık kira on bin TL civarındadır.
Bu on bin TL/ay olan rantı devre dışı bırakırsanız taksi ücretleri yüzde 50 düşer.
Plaka sahibi, 120 bin TL kazanca karşın, yılda 3 bin TL vergi öder! Aynı miktar emlak kira geliri olsa en az yüzde 20 yani 24 bin TL öderiz. Buna ayrıca yıllık emlak vergisini de eklemek gerekir.
Yani başınızı sokacağımız, aile olarak yaşayacağınız bir daire için, bir taksi plakası sahibine kıyasla en az on defa daha fazla vergi veririz. Kutsal olan, sanki aile yuvası değil, taksinin plakası ve sahibidir!
Rant emek karşılığı elde edilmiş hak değildir.
Bu da gösteriyor ki; halka hizmetin koşulsuz bir zorunluluk olduğu çağımızda, bu şart ve ortamda taksi plaka sahibi olmak, taksi plakasının bir bedelle satılması artık bir hak olmaktan çıkmıştır.
Geçmişten kalan taksi plakasından rant sağlama düzeni, günümüz için, başka mesleklerde görülmeyen tam bir sosyal ve ekonomik kamburdur. &
Prof. Dr. Cengiz Kuday<br><br>Atatürk yurt kurtarıcılığının yanı sıra birbiri ardına devrimlerini gerçekleştirmiştir.<br><br>O zamanki Birinci Meclis çoğunluğunun bu devrimlere inanmadıkları; karşı olduğu bilinirken Atatürk ne düşünüyor idi; gayesi ne idi. Medreseden yetişme şeriatçıların vicdanları üzerindeki egemenliği yıkıp laik bir devlet sistemine girmedikçe; dünya işçilerini yalnız akıl yolu ile çözüp çevirmedikçe dini sadece Tanrı ile kulu arasında bir vicdan işi olarak bırakmadıkça, baştaki istibdat yıkılsa bile Tanrı adına toplumu hükmü altına tutan geri medrese şeriatçılığının yarattığı yığın despotluğu önlenmedikçe, eğitim sistemi laik müspet ilimlere dayanan eğitimle değişmedikçe, toplumu değiştirmeye, ilerlemeye, kalkındırmaya vicdan ve akıl hürriyet yolundan siyasi hürriyete kavuşturmaya, resmi devamlı ve kararlı bir hürriyet resmi yapmaya imkan yoktur.
Atatürk’ün amacı devrimciliği köylere yaymak; din görevlilerini de bu düşünce tarzında
Dr. Cavid Veliyev / (Uluslararası İlişkiler Analizler Merkezi)<br><br>44 günlük savaş sonrasında Azerbaycan’ın Karabağ zaferini belgeleyen üçlü bildiri 10 Kasım 2020’de imzalandı. 44 günlük savaş sırasında birkaç defa Ermenistan’a savaşı sonlandıracak anlaşma imzalanması teklif edilmiştir. Tabii ki, Azerbaycan’ın şartı Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi şart koşulmuştur. Fakat Ermenistan tarafı bu teklifi reddederek savaşa devam etmiş ve çok ağır bir yenilgiye mahkum edilmiştir. 8 Kasım 2020’de Azerbaycan’ın kültürel başkenti Şuşa’nın Ermeni işgalinden kurtarılmasından sonra 25 bin askerinin kuşatma altına düşmesi tehlikesi ile karşı-karşıya kalan Ermenistan 10 Kasım tarihinde Azerbaycan’ın şartlarını kabul ederek bildiriyi imzalamak zorunda kalmıştır.
Tabii ki, bu bildirinin önemini birkaç açıdan anlatmak mümkündür. Özellikle savaştan önce Dağlık Karabağ sorunun çözümü için Azerbaycan’a yapılan tekliflerin içeriğini gözden