ABD, tarihindeki en önemli seçimlerden birine hazırlanıyor. Önemli, çünkü adaylar arasında çok büyük farklar var. Önemli, çünkü şu ana kadar yapılan kamuoyu araştırmaları başa baş bir yarış olduğunu gösteriyor. ABD Başkanı ve Demokrat Parti adayı Barack Hüseyin Obama ve Cumhuriyetçi Parti adayı Willard Mit Romney arasında yapılan seçim öncesi son tartışmayı Boston’da televizyonda canlı yayında izledim. Tartışmanın başı ve sonunda düşüncelerim arasında ciddi bir fark vardı. Tartışmayı izlemeden önce Romney’in fazla bir şansı olmadığını düşünüyordum ancak sonrasında Cumhuriyetçi Parti adayının tahmin ettiğimden çok daha güçlü bir aday olduğunu fark ettim.
Romney, Obama’dan farklı olarak, son derece rahat demagoji yapabilen birisi. İçerik olarak önemli bir şey söylemiyor ancak -maalesef diyeyim- siyasette hamle yapmasına yardım edebilecek bir tarzı var.
İşadamı olarak “başarılı” geçmişini sürekli gündeme getiren, iş dünyasında başarılı olmanın siyasi kariyer için bir erdem olduğunu öne süren bir aday ile karşı karşıyayız. Birçok konuda fikrini beyan etmeden önce, kendisini meşrulaştırmak için “ben iş dünyasından geliyorum. Elbette bunu bilirim” diye söze başlıyor. Romney’de hayatında tereddüde yer olmayan kararlı insanların korkutucu özgüveni var. 2003-2007 yılları arasında Massachusetts Valiliği yaptığı dönemde ılımlı bir Cumhuriyetçi olarak bilinen Romney, 2012’ye geldiğimizde artık kendisinden “haşin bir muhafazakar” (severe, conservative) olarak söz ediyordu. Romney’in, ABD’de son yıllarda önemi giderek artan, vergi karşıtı politikalardan beslenen ve büyük şirketlerin çıkarlarını savunmayı popülizm görüntüsü altında yapan Çay Partisi hareketi ile temas sürecinde haşinleştiğini söylemek mümkün.
Faşizmle yakın ilişki
Ben açıkçası muhafazakarın “haşin” olanından hep korkarım. Muhafazakarın popülist ve haşin olanı ile faşizm arasında ince bir çizgi olduğunu, Siyaset Bilimi eğitimimin çok başlarında öğrenmiştim. Romney’nin “ılımlı” olduğu dönemde bile, hükümetin refah harcamalarını azaltmaya, aynı cinsiyetten olan kişiler arasındaki evlilikleri durdurmaya ve idam cezasını geri getirmeye yönelik politikalara itibar ettiğini biliyoruz. Vergi ver(e)meyen marjinal grupları toplumun kanını emen parazitler olarak gören bir başkan adayı ile karşı karşıyayız. Romney, Obama hükümetinin dış politikasını ABD askerlerini Irak’tan çekmesi ve İsrail ile yeterince yakın olmaması üzerinden eleştiriyor. Romney, Obama’yı savunma harcamalarını kısmakla, Ortadoğu’da güçlü adalelerini göstermek yerine pasif olmakla suçluyor. Durum bu...
Obama ise geçen dört yıl içinde tüm eleştirilere rağmen epey iyi işler yaptı. 2009’da gündeme getirdiği Amerikan İyileştirme ve Yeniden Yatırım Yasası ile işsizliğe -yetersiz de olsa- bir nebze çare bulunmasına yardımcı oldu, altyapı yatırımlarının artmasını sağladı; ulusal sağlık sisteminde son derece kapsamlı bir reform gerçekleştirdi; kadınları, azınlıkları ve engellileri adil olmayan ücretlendirmeye karşı koruyacak yasal düzenlemeler yaptı. Dış politikada Obama’ya bağlanan umut Kahire’de yaptığı konuşma ile ete kemiğe büründü.
Obama fazla güç gösterisinde bulunmadı belki ama Usame Bin Ladin’in yakalanmasını da sağladı. Dış politikada haşinlikten uzak durmaya, düşünerek adım atmaya önem verdi.
Türkiye’de kutlanmıştı
Obama, başkanlığa dünyanın ona bağladığı büyük umutlarla ve hatta Nobel Barış Ödülü ile başladı. Türkiye’deki kutlamalarda onun adına kesilen kurbanların kanı fotoğraflardaki alnına sürülmüştü.
Bu kadar büyük beklentiye cevap vermek kolay iş değildi. Obama başkanlık yemini yapacağı gün, konuşmasını merak eden küçük kızı kendisine muzipçe bakıp şöyle demiş: “Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk Afrika kökenli Amerikalı Başkanı ha? Hmmm, bu konuşma epeyce iyi olmak zorunda.” Evet, Obama epeyce iyi olmak zorundaydı. Bence olabildiğince iyi oldu. Ona alternatif olan aday onun aksine çatışmacı bir siyasete eğilimli. Bu seçim hem ABD hem de dünya için son derece önemli. Hayır, tüm ABD başkanları aynı filan değiller. Özellikle bu kez adaylar arasındaki fark çok büyük.
Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu
Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu Sabancı Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında öğretim üyesidir. Yüksek lisans derecesini Chicago Üniversitesi’nde, doktora derecesini de Boston Üniversitesi’nde almıştır. Stanford Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulunmuştur. 2010-2011’de Avrupa Konseyi’nin Akil İnsanlar Grubu içinde yer almıştır. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Danışma Kurulu üyesidir. Hrant Dink Vakfı Yönetim Kurulu üyesidir. Çeşitli kitap ve makaleleri olan Kadıoğlu’nun (Kerem Öktem ve Mehmet Karlı ile birlikte derlediği) son kitabı ‘Another Empire? A Decade of Turkey’s Foreign Policy Under the Justice and Development Party’ 2012 yılında yayımlanmıştır.
Bir Milliyet klasiği
Gazeteniz Milliyet, “Düşünenlerin Düşüncesi” köşesiyle toplumun kanaat önderlerine sayfalarını açıyor. Abdi İpekçi tarafından 6 Ocak 1963’te başlatılan köşe ülkenin ekonomik, siyasal ve toplumsal birçok sorununu masaya yatırmıştı. Akademisyenlerden sosyal bilimcilere, sivil toplum temsilcilerinden işadamlarına, bilim insanlarından hukukçulara kadar uzman kalemler Milliyet için yazacaklar. Yazılarınızın uzunluğunun 3 bin vuruşu (1.5 sayfayı) geçmemesi gerekmektedir. İrtibat telefonumuz: 0212 337 9328. Mail adresi:aycaatikoglu@hotmail.com