Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

DR. ALİ KİRİŞ
1967 İstanbul Üniversitesi mezunu. 1971 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Çene Yüz Cerrahisi Anabilimdalı mezunu. 1971 yılından bu yana Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği sahibi. 1977’de dünyada insandan insana ilk diş naklini yapan isim. Halen İstanbul Medical Dent Araştırma Kurumu’nun kurucusu ve çalışanı.

Bu üçlü arasında ne gibi ilişkinin olduğu, bu ilişkilerin insanın hayatını ne yönde ve ne oranda etkilediği çeşitli araştırmalara konu olmuş, bizim genellikle bildiklerimizin aksine çok önemli sonuçlar ortaya çıkmıştır. En azından ilginç bulacağınızı umduğum bu araştırma sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Tecrübe başarının freni midir? İnsanlar ne yaparlarsa 45 yaşına kadar yapar, daha sonra kendini mi tekrar eder? Fiziksel güç ile beyinsel güç arasında paralellik var mıdır? Dünyada yapılan buluşların tamamı 12-50 yaş arasında mı yapılmıştır? Niçin?..

45 yaş sınırı...
Son 200 yılda dünyadaki en önemli büyük şirketlerin yaptığı gelişmeler, başlarında 45 yaşından küçük yöneticiler varken gerçekleşmiş. Tüm önemli devlet adamları toplumları ve insanlık âlemini etkileyen başarılı işleri 45 yaşına kadar yapmışlar. Daha sonraki hayatlarında bu başarılarının sonuçlarına tutunmuşlardır. Bu temel sonucun dışında çok az istisnalar vardır.
Psikolojik, sosyolojik, nörolojik, cinsel ve beyinsel tüm fonksiyonların potansiyeli fiziksel potansiyelle birlikte ve paralel olarak 0-45 yaş arası artmaya devam etmektedir. Yani bir tür yükselme dönemi denilebilir. 45- 95, arası ise gerileme dönemidir. İnsanlardaki tüm fonksiyonlar ve başarılar bu formüle göre oluşmaktadır deniliyor. İnsanın temel yapısı olan hücreler. 0-45 yaş arasında ölen hücrenin yerine daha fazlası yapılmaktadır. 45 yaştan sonra ise ölen hücrenin yerine daha azı yapılabilmektedir. Sonuç olarak 90=2 80=3, 70=5, bu eşitlikler beyinsel ve bedensel fonksiyonları içerir. Bu eşitlikleri göz önüne aldığımızda nesiller arasındaki çatışmaları ve kimlerin haklı/haksız olduğunu kolayca anlayabiliriz. Tüm bu verilere kendimiz, çocuklarımız, yönettiğimiz kurumlar, başarı ve başarısızlıklarımız açısından daha objektif ve tarafsız bakabiliriz.
Bütün bunların arasında ‘tecrübe’nin yeri nedir? Önce şu tecrübeyi bir tarif edelim.

Tecrübe nedir?
İnsanın yaşamı boyunca yaşadığı, gördüğü duyduğu, okuduğu, denediği her şeyden kendinde kalan izlenimdir. Farz edelim ki bir basit trafik kazası oldu bunu da dünyadaki bütün insanlar izledi siz de bunlardan birisiniz. Bu olayın anlatımı ve yorumu izleyen insan sayısına eşittir. Hiçbirisinin yorumu bir diğerine benzeyemez. Çünkü insanların algılamaları öğretilerine, hormonlarına, yaşlarına, tecrübelerine, bilgi birikimlerine ve bu gibi sübjektif edinimlere dayanır. Daha birçok etken bizdeki algıların bize ait sübjektif zamana, mekâna bağlı tecrübeler oluşmasını sağlar. Aynı somut olayda izleyen kişi kadar farklı izlenim oluyorsa bunların hangisi doğru? Hiçbiri.

Çıkarımlarımız...
Çünkü bu kadar çok değişkene bağlı izlenimin doğru ve faydalı olabilme oranı 6 milyarda birdir. O halde tecrübeyi nerede kullanabiliriz? Yalnızca danışılanlardan biri olarak.
Tecrübeli kişi son karar merciinde olmamalıdır. Hata yapma oranı çok yüksek olabilir. Yeni teşebbüslerde pek bulunmayabilir ama şayet bulunacaksa son kararı verecek kişinin 45 yaşının altında olmasına dikkat etmelidir.
İnsanların özgün eğitim süreleri 18-20 yaşlarında bitmelidir. Buna üniversite doktora ve mastır programları da dâhil olmalıdır. Bugünkü eğitim sistemi ile bu süre 30- 35- yaşlarına kadar uzamaktadır. Geriye sadece işe yarar süre olarak 10 yıl kalmaktadır. Çünkü, okullarda çoğu zaman hiçbir işe yaramayan fosilleşmiş bilgiler öğretiliyor. İnsan hayatının en önemli yılları tüketici olarak israf edilebiliyor. Bu nedenle eğitim 5 yaşında başlamalı bir yıl dil öğretilmeli, 6 yaşında ilkokul başlamalı lüzumsuz, insanın yaratıcılığını öldüren tüm bilgiler ayıklanarak 3 yıla indirilmeli; orta öğretim de aynı yaklaşımlarla 4 yıla indirilmelidir. Bunların tamamı zorunlu olmalıdır.13-14 yaşında genç üniversiteye başlayabilmelidir. Üniversitede işe yaramaz tüm bilgiler ayıklanarak 4 senede bitirilmelidir. Doktora ve mastır programlarının tamamı 2 yılda tamamlanmalıdır. Bu durumda 19-20 yaşına gelinebilir.
Kalan 25 yıl üretme/üreme dönemidir. İnsanları hayatlarının en verimli dönemlerinde tüketici olarak okullara hapsederek nasıl gelişebiliriz ki? Hayatta bildiklerinize ve gördüklerinize bir bakın, eğitim dönemini de kapsayacak şekilde erken yaşta çalışmaya başlayanların ne kadar başarılı olabildiklerini gözlemleyeceksiniz. Çünkü hayatın en verimli zamanının işe yaramaz bilgileri öğrenmek için harcanması, insanlarda en verimli dönemlerinin israfına sebep olmaktadır. Bunlar size mantıksız geliyorsa Bill Gates ve onun gibi insanların hikâyelerine ve ne zaman çalışmaya başladıklarına bir bakmanız yetecektir.