Kıyıdan Cate Blanchett, yakında Türkiye'de de gösterime gireceğini tahmin ettiğim "I am not there" ("Orada değilim" diye çevirilebilir) adlı filmde efsane müzisyen Bob Dylan'ı canlandıracak. O güzel kadın, bir güzel adamı oynayacak velhasıl. Gıpta ettim. Çok hem de. Sonra da Türkiye'de gösteri dünyasındaki hangi aktris bir erkeği oynardı, oynayabilirdi diye düşündüm. Birçok kez yapılmış "erkek parodisinden" söz etmiyorum; gerçekten ve ciddiyetle bir erkeği oynamaktan söz ediyorum. Belki Demet Akbağ... Kıvrımlı vücutları biraz daha androjen olsaydı Sumru Yavrucuk. Yıldız Kenter? Bu kadar dudaklı, tatlı kadınlar olmasalardı belki Türkân Şoray, Müjde Ar ve Sezen Aksu. İyi bir senaryoda, sağlam bir erkek karakteri canlandırmak, kalıbımı basarım, hepsini çok heyecanlandırırdı. Kadınların içinde mebzul miktarda erkek vardır çünkü. Ve erkeklerin içinde de mebzul miktarda kadın. Erkekler, bu gerçeği kendilerinden mümkün olduğunca uzaklaştırmak için içlerindeki kadının parodisini yaparlar. Kadınlar da korkarlar elbette kendi içlerindeki erkekten. Ama... Kadının içindeki erkek Bütün bunları, niyeyse önceki gece "Avrupa Yakası"nı izlerken düşündüm. Çünkü...Binnur Kaya, son yılların en başarılı aktrislerinden biri. Bir süredir dizideki "İkoncan" karakterini oynuyor. Gülse Birsel'in canlandırdığı karakter ise gülüyoruz ama- müthiş trajik bir karakter aslında. Yurtdışında eğitim görmüş ve çalışıyor olmasına rağmen ailesiyle birlikte yaşayan, Avrupai havasıyla sapına kadar ev kızı durumunu örten, 30 yaşında olmasına rağmen kız çocuğu gibi davranan bir karakter. Aslında Gülse Birsel'in yeteneği sayesinde komikleşen bir trajedi karakteri, bana sorarsanız.Diziyi izlerken iki kadının canlandırdıkları karakterler üzerine düşündüm. Senaryoyu Gülse Birsel yazdığı için enteresan bir yoruma açık aslında olup biten. Binnur, "sarışın-zayıf-görgülü-güzel" olmayan bir karakteri canlandırdığı için senaryo boyunca onun bu özelliğine vurgu yapıldığını, hatta dizi ilerledikçe bunun daha da abartıldığını düşündüm. Son bölümde de bu karakterin lahmacun yiyişini, yiyişindeki iğrençliği, rezil olduğunu izledik. Avrupa Yakası'nı 'açmak' Memlekette bunca bela varken niye bu ayrıntıyı yazıyorum? Çünkü bir an için "sarışın güzel, bakımlı, zengin kadın" kalıbının cesaret edemedikleri bir çirkinleşme anını Binnur'un oynadığı karakterde izleyerek içlerindeki "çirkin kadını" kendilerinden uzaklaştırdıklarını düşündüm. Kadınlar içlerindeki erkeklerden bu kadar çok korkmuyorlar. Kadınlar, içlerinde yaşatıp dışarı çıkarmamak için her türlü ütülü, pilili yaşam biçimiyle üzerlerini örttükleri kendi "çirkin-komik kadın" hallerinden korkuyorlar en çok. Bu yüzden Binnur'un oynadığı karakter senaryo boyunca çirkinleştikçe çirkinleşiyor, iğrençleştikçe iğrençleşiyor. Hepimizin içinde çirkin, ağzının kenarlarından yağ akan, bata çıka sarımsaklı yoğurtlu kızartma yiyen, televizyon izlerken ayaklarıyla oynayan kadınlar var. Ama çirkin olmaya hakkımız yok. İçimizdeki "çirkinliği" ötekileştirmek için de Binnur Kaya'nın oynadığı karakterin daha fazla, en fazla çirkinleşmesine ihtiyacımız var. Böylece "Iıyğ" deyip iğrenerek yabancılaştırıp kendimize bu durumu, öteye, kendimizden en öteye itebiliriz. Binnur'in "çirkini" canlandırmaya cesareti var. Çirkinliğin parodisini yapmaya değil, çirkini canlandırmaya. Ki bir aktris için bir erkeği canlandırmaktan çok daha büyük bir yüreklilik gerektirdiğini düşünüyorum. Tebrikler Binnur! ecetem@hotmail.com Pilili kadınlar