Ege Dündar

Ege Dündar

Tüm Yazıları

Park dendiğinde rantçıların aklına otopark, yeni kuşakların aklına AVM’lerin içindeki plastik kaydıraklar, top havuzları geliyor... Körelen bir park anlayışına karşı İstanbul’a yapılacak şehir parkı gibi daha çok yeşil alan yapılması önemli fakat yetersiz. Çünkü park yalnızca yeşil alan değil aynı zamanda bir kültürdür...

Park, parktan fazlasıdır

Londra’daki Hyde Park dünyada şehir parkı denince gösterilebilecek en iyi örneklerden biri.

Ülkemizde körelen bir park anlayışı var. Hem de öyle bir körelme ki bu, artık kelimenin yaptığı çağrışımlar bile içler acısı. Park denince rantçıların otopark, nice belediye başkanlarının otoyol kenarı veya binalar arası yeşil alan anlaması gibi...
Ama daha da acısı bu körelmenin yeni kuşaklara yansıması...
Şimdiki küçüklere park deseniz yıllar sonra akıllarına yol kenarı beton basketbol sahaları ya da daha da vahimi AVM’lerdeki çocuk parkları yani plastik kaydıraklar ya da top havuzları gelecek...
Bundan sakınılması için öncelikle halka parkın yeşil bir şey olduğunun hatırlatılması gerek. Bu da ilk adımda daha büyük, daha yeşil parkların yapılmasıyla olur.
İşte bu yüzden geçen hafta Kadir Topbaş, İstanbul’a Çırpıcı Çayırı ve Veliefendi Hipodromu’nun da içinde bulunduğu yaklaşık 500 hektarlık bir alana şehir parkı yapılacağını açıkladığında sevindim.

Central Park’ı burada kurmanın zorlukları var
Sevinmemin bir başka sebebi de bu kararın eylemciler için zafer anlamına gelmesiydi. Mehmet Tezkan’ın geçtiğimiz pazartesi yazdığı yazısında sorduğu gibi: “Yerel iktidarlara parkların süs değil, ihtiyaç olduğu kabul ettirildi... Gezi eylemcilerinin başarısı değil mi?”
Evet, kesinlikle onların başarısı.
Bizim başarımız. Alınan, çevrecilik adına önemli bir zafer.
Fakat yine geçtiğimiz hafta Başbakan bu yeni parkı New York’taki Central Park’a benzetenlere karşı çıktı.
Aslında haklı.
Central Park dememiz saçma. Onu burada kurmanın zorlukları var. Çünkü park yalnızca yeşil alan değil, aynı zamanda bir kültür. Özgürlüğün bir sembolü ve kentin karmaşasından kurtulup sığınılabilecek bir huzur bölgesi. Bu, bizde aynı işlevi görecek mi açıkçası emin değilim.
Dünyada şehir parkına örnek iki özel yer var. Biri New York’un Central Park’ı, diğeri Londra’nın Hyde Park’ı. Ben ikisinde de dolaştım. Gördüklerimi aktarayım.
Central Park’ta konserler verilir.
Eline gitarı alan birkaç kişinin şarkılar söylemesinden, bir dönem bütün dünyanın dinlediği Simon&Garfunkel gibi grupların çimlerde oturanlara çalmasına kadar uzanan konserler hem de...
Londra’nın o devasa Hyde Park’ında Speakers Corner (Konuşmacılar Köşesi) diye bir bölge vardır. Burada isteyen bir taburenin üstüne çıkıp istediği bir konu hakkında konuşma yapar. Kimi zaman bir Hıristiyan ve bir Müslüman yan yana kendi dinlerini anlatır, felsefe ve din tartışılır, kimi zamansa hükümet karşıtı konuşmalar yapılır, katılanlar arasında hararetli siyasi tartışmalar olur. Ülkede bir olay patlak verdiğinde heyecanla gidilip kulak uzatılan bir bölgedir.

Park huzurun meskeni, özgürlüklerin sembolüdür
İki parkta da insanlar sanki kütüphanedeymişçesine ses tonlarına
dikkat ederler, bağırıp çağrışmalar, kargaşalar huzuru bozmaz. Temizliğe dikkat edilir, elde eldiven ve torba, köpeklerinin pisliğini temizleyen insanlar görürsünüz. Çöpler asla yere atılmaz.
İsteyen çayını içer, isteyen birasını. İsteyen şortuyla gelir, isteyen çarşafıyla
ve yadırganmaz.
Çimenlere basmayınız levhası yoktur.
Çünkü park bir yeşil alandan fazlasıdır. Özgürlüğün sembolü ve huzurun meskenidir. İşte park kültüründen kastım bu.
Eğer biz de böyle dünyanın sayılan parkları arasına girecek bir park istiyorsak bunun için büyüklük yeterli değil, kültürün oturması da önemli.
Eğer bu yeni parkta mangaldan yangınlar olacak, göz gözü görmeyecekse...
Şortlu kızlar taciz edilecek, öpüşenler afaroz edilecekse...
Bankta bira içenler dövülecek, bir köşede konuşma yapmak isteyen gazlanıp indirilecekse...
Gürültüden huzur bulunamayacak, çimlerde uzanılamayacak ve park yere atılan çer çöp ve köpek pisliği içinde boğulacaksa o zaman bırakın dünyanın sayılı parkları arasına girmeyi, o park turistlerin kaçınacakları bir yer olup çıkar.
Mühim olan, isteyenin ayranını isteyenin birasını içebileceği, isteyenin türbanıyla isteyenin kısa şortuyla gidebileceği bir alan yaratabilmek. Mesele bu özgür park kültürünü benimseyebilmek.
Umarım bu yeni şehir parkı buna iyi bir örnek olur, biz de gider keyfini çıkarırız. Bekleyip göreceğiz... n