Tam on beş gün önce ne demişti Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz?
“Bizi şampiyon yapmayacaklar”!
O sırada Galatasaray Başkanı Adnan Polat “tezgâh”ı işaret ediyor ve bir Sultanahmet seyyar satıcısı gibi bas bas bağırarak altını üstünü kızartıyordu Süper Lig’in. Sivas Başkanı da yemiyor içmiyor, kadayıfın üzerine kaymağı koyuyordu:
“İnşallah yanılıyorum, ama yapmazlar”.
Kim, nasıl, neden, belli değil... Birileri.
Cumartesi akşamı Sivasspor, Trabzonspor’u 3-0 mağlup edip, şampiyonluğa doğru bir kanat daha çırpınca, ayak üstü sordular Başkan Odyakmaz’a:
“Hani tezgâh vardı”?
Kaç tane Galatasaray taraftarı vardır? Sayan yok, ama çok. Peki Futbol Federasyonu ve Başkanı Mahmut Özgener’in fanatikleri ne kadar?
Bir avuç... Ailesi, yakınları, doğru işler yaptığına inanan futbol adamları, belki Federasyon’un memurları.
O zaman bir spor yazarının gündeme Mahmut Özgener açısından bakma şansı var mı?
Yoktur. Yapıyorsa ya aptaldır ya da Ters Köşe yazıyordur!
Eminim anladınız niyetimi!
“Empati”.
Bakın, şu anda Mahmut Özgener oluyorum ve olayları düşünüyorum:
İnanılmaz... Bizim gençliğimizde Gırgır dergisinin milyonluk tirajlara ulaştığı coğrafya ile burası aynı yer mi acaba?
Bu kadar mı yoğurup, açıp, ince ince kesip ve kurutup “erişte” haline getirdiler yeni nesilleri?
Geçenlerde bir espri atıldı ortaya:
“Arda ile Işıl evlensin”!..
Galatasaray futbol takımının genç ve yakışıklı yıldızı Arda Turan’a birileri Galatasaray bayan basketbol takımının güzeller güzeli sporcusu Işıl Alben’i yakıştırdı.
Magazindi... Eğlenceli olabilirdi... Bir gazete aldı bunu sütunlarına taşıdı.
Ve sonuç:
İki kişiye Ürgüp’ün peribacalarını sorsanız, biri doğa ve zaman bilinmezi üzerine yazılmış felsefi bir şiirle karşılık verebilir, diğeri “tepe taşı basıncının” dikeltilere katkısından girip Ürgüp toprağının kimyevi yapısından çıkabilir.
Veya Selimiye Camii... İnsan eli ile yapılmış, yerkabuğundan göğe yükselen muhteşem bir dua tomurcuğu mudur yoksa sağlam zemin üzerine doğru statik hesaplarla ve mükemmel malzemeyle inşa edilmiş zor bir mimari eser mi?
Hepsi doğrudur. Tercih, anlayan/anlatan kişinin birikimine, bakışına ve dinleyenin talebine/sabrına bağlıdır.
Tıpkı Beşiktaş-Bursaspor maçı gibi.
Son haftalardaki maç seyirlerimde göz kapaklarımdaki muazzam ağırlığı taşımakta zorlanan ben, Bursaspor’u izlerken ilk yarının nasıl bittiğini anlayamadım. İkinci yarıda da on kişilik Beşiktaş’a doyamadım. Dördüncü hakem uzatma tabelasını kaldırırken “İnşallah altı dakika falandır” diye geçirdim içimden. Bitmesin istedim.
Sonra yorumları dinledim!
“Peribacaları’nı toprağının kimyası, Selimiye Camii’ni statik
Futboldan nefret mi ettiniz son günlerde? Kafa atan, kasık tutan, boğaz sıkan, söven, döven, laf sokan aktörler tiksindiriyor mu sizi?
Ceza kurulları, raporlar, tahkimler ve kulüplerini kollamaya çalışan kapıkulları midenizi mi bulandırdı artık?
Gelin sizi Kireçburnu’na götüreyim. Ferahlayın!
Orada sansasyon yok. Kamera da... Şortlu bitirimler de... Siyah giyen adamlar da...
Huzur, futbol ve dayanışma.
Kulaklarınıza kız çocuklarının sevinç çığlıkları, gözlerinize “faltaşı” ebadı ve belki bir iki damla yaş vaat ediyorum sadece. Bir de futbolun saf ve temiz yüzü ile yüzleşme imkanı...
Yeşil çimenlerde sevgiyle ne mucizeler yaratılabileceğini ispatlayacağım sizlere.
Lafı döndürmeden açıkça yazayım: Fenerbahçe kimlikli biri, yüzkarası derbinin “kahramanlarını” eleştirmeye Sabri’den, Arda’dan başlıyorsa, onun mezar soyguncusundan farkı yoktur.
Ölmüş futbolun altın dişini söküp kendi kulübüne gelir kaydetmeye çalışan bir insanlık yoksunudur.
Başkalarının felaketi onların fırsatıdır.
Depremden sonra evleri soyanlar da aynı karakterdedir, trafik kazası geçirenin cep telefonunu çalan da, sahte içki yapan da...
Galatasaray kimlikli bir şahsiyet, listenin başına Lugano’yu, Volkan’ı, Semih’i koyuyorsa... Aynen...
Hele ekranda, sayfalarda sergiliyorlarsa yeteneklerini; bin defa.
Böyle insanları bilin ve silin.
Ali Sami Yen’deki “derbiyesizler” yaptıklarının bedelini ödemeye başladılar ve ödeyecekler.
Kart görmedi diye Emre, Sabri, Volkan, De Sanctis, Selçuk cezasız kalmayacak elbet. Federasyon, Fenerbahçe, Galatasaray, birileri verecek cezalarını.
“Hocaları” değil ama; onların “ödül” vermeye bile mecali kalmadı.
Kulüplerin ruhu “yöneticiler” olduğuna göre, kulüpleri de geçin.
Federasyonu (Adnan Polat’ın cümlesiyle) boşverin. “Aman faturayı bize kesmesinler” diye başkanı maça gitmeyen federasyon ekstra ceza verir mi?
Geriye kalıyor siz, biz... Yani halk... Şu futbolu sevenler, para verenler, uzaktan bakan platonik taraftarlar kesecek hesabı.
Nasıl mı?..
Galatasaray-Fenerbahçe derbisi neden büyük maç? Asırlık iki kulübün özgül ağırlığı yüzünden; biiir... Fenerbahçe deyince akan sular durur, Galatasaray deyince güç ve gurur.
İki; ilgilenen kitlenin azametinden...
Bakınız, pazar günü Ali Sami Yen’den gelecek haberi can kulağıyla bekleyenler, Dünya Kupası grubumuzdaki beş rakibimiz İspanya, Belçika, Bosna, Estonya ve Ermenistan’ın toplam nüfusundan daha kalabalık olacak.
Sadece “ilgilenenler”!
Ve derbi skorunun, Süper Lig şampiyonluğunu direkt olarak değilse bile “ümit” bağlamında en tepeden eteklere kadar alakadar etmesinden; üüüç.
Sivas, Beşiktaş ve Trabzon’un şimdilik ardına takılmak, yakın gelecekte önüne geçmek ihtimalini sağ salim tutmak için bile bu maçı kazanması lazımdır birinin.
Fenerbahçe ile Galatasaray’ın iç hesaplarına ve hesaplaşmalarına etkisinden bahsedersek, hiç içinden çıkamayız. Şu kadarını yazalım, Bülent Korkmaz’ın “geleceği” bu