Küresel yatırımcıların risk iştahındaki ani dönüşler karşısında, dış borcunu ve kamu borcunu azaltabilen, güçlü rezervlere ve cari işlemler fazlalarına sahip olan, mali dengelerini güçlendiren birçok gelişmekte olan ekonominin dayanıklılığının arttığı söyleniyor. Ancak bunu beceremeyen ekonomilerin ciddi risk altında olduğu da belirtiliyor. Bu hafta Dünya Bankası'nın Küresel Kalkınma Finansmanı raporu yayımlandı. Raporda, dört yıldır kesintisiz süren küresel büyümenin ve finans piyasalarındaki olumlu gidişin 2007 yılında artık tepe noktasına ulaştığına ve bir geri dönüşün başlaması olasılığının güçlendiğine ilişkin önemli bir saptamaya dikkat çekiliyor. Raporun birçok grafik ve tablosunda Türkiye'ye ilişkin veriler var. Maalesef bu verilerin birçoğu Türk ekonomisinin diğerlerine göre sermaye hareketlerindeki dalgalanma karşısında ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.Ben bunlar arasından 2006'da başta IMF olmak üzere resmi kurumlara net borç ödeyen ekonomilerin, dış borçlarında ve uluslararası rezervlerindeki gelişmeyi gösteren tabloyu seçtim. Sayın Başbakan IMF'ye yapılan borç geri ödemeleriyle övünüyor. Aslında mevcut küresel ortamda bize benzeyen tüm ekonomiler resmi kurumlardan aldıkları borçları geri ödüyor. Biz de ödüyoruz. Ancak bizim diğerlerinden farklı olduğumuz bir yanımız var. Bize benzeyen ekonomilerin hemen tamamında 2006'da resmi borçlar ödenirken dış borç yükü de düşmüş. Bir tek bizim dış borç yükümüz çok tehlikeli bir biçimde sıçramış. Biz borcu borçla ödemişiz. Diğer taraftan, herkes gibi biz de döviz rezervlerimizi artırmışız. Ancak Meksika'dan sonra rezervlerinin ithalatı karşılama oranı en düşük ülke biziz. Herkes borcunu geri ödüyor ama Bu veriler son dönemde ekonominin yönetilemediğini ve küresel sermayeye teslim edildiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Sindirebileceğimizin üzerinde sermaye girişi yabancıları zengin ederken, üreten kesimleri yoksullaştırdı, işsizleştirdi, kayıtdışına itti. Dış borcu ve rekabete açık olmayan sektörlerde enflasyonu artırdı. Varlık piyasalarında balonlar oluşturdu. Bütün bunlar bizi küresel sermaye karşısında savunmasız bıraktı.Bu yaklaşımla hızla bir maceraya sürüklendiğimiz açık. Artık bir yandan mikro ve makro riskleri yönetme çerçevesini güçlendirerek küresel sermaye hareketleri karşısında ekonominin içsel dayanıklılığını artıracak, diğer yandan da üreten ve çalışan kesimleri ayağa kaldıracak yeni bir programa acil ihtiyaç var. Bu iki öncelik de birbiriyle çelişmiyor, aksine, birbirini destekliyor. foztrak@yahoo.com Bu yaklaşım maceradır