Faik Öztrak

Faik Öztrak

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Rakamlar ne diyor? Bunun arkasında son dört yılda bu ülkelere akan küresel sermaye var. Nitekim 2006 yılında bu ekonomilere giren özel kesime ait küresel sermayenin net tutarı 647 milyar dolara ulaşmış. Ancak bu olumlu gidişte tepe noktasına ulaşıldığının işaretlerinin 2006'da alınmaya başlandığının altı da raporda çizilmiş. Bu ülkelere akan özel kesim fonlarının bu ekonomilerin toplam gayri safi yurtiçi hasılasına oranındaki artış 2005'te Asya krizinden önceki seviyesine ulaşmış ve 2006'da da burada durmuş. Özellikle 2007 başında küresel büyümenin yavaşlaması ve enflasyon artışına ilişkin sinyaller güçlenmiş. Raporda sert bir iniş olasılığı düşük görünmekle birlikte 2007'de başlayacak bir geri dönüş ve artan risk algılama sürecine yüksek enflasyon ve cari açıkla yakalanan ekonomilerde yaşanabilecek sıkıntılara dikkat çekiliyor. Diğer taraftan, geçen ay gelen ABD ekonomisine ilişkin veri ve açıklamalar FED'in bu yıl içinde faiz indireceğine dair beklentileri zayıflattı. Sindirme kapasitelerinin üzerinde sermaye girişinin yarattığı kırılganlıkları önlemek isteyen Kolombiya ve Çin gibi ekonomilerin aldığı önlemlerin küresel sermayenin iştahı üzerindeki etkisi ise çok sınırlı kaldı. Bütün bunlar küresel likidite denizinin giderek derinleştiğini ve yatırımcıların düşük risk algılama durumunun sürdüğünü gösteriyor. İçeride ise hızla artan siyasi belirsizliğin piyasalar üzerindeki etkisinin mevcut küresel ortamda oldukça sınırlı kaldığını gördük. Geçen ay yayımlanan, Dünya Bankası'nın Küresel Kalkınma Finansmanı Raporu'nda 2006 yılında bizim de içinde olduğumuz kalkınmakta ekonomilerin 2006 yılında yüzde 7.3 oranında büyüdüğü açıklandı. Bu ekonomiler son dört yıldır kesintisiz bir biçimde potansiyel büyümeleri olan yüzde 5.5'in üzerinde büyümüşler. Bu kadar yüksek ve tüm bölgelere yayılmış bir dönemin bu ülkelerin tarihinde oldukça ender yaşandığı belirtiliyor. Ekonomide iç talepte ortaya çıkan yavaşlamanın imalat sanayi üretimine sınırlı bir biçimde yansıdığı dikkati çekiyor. Bunda dış talebin olumlu olmasının etkisi var.Üretim artış hızındaki yavaşlamaya rağmen kapasite kullanımının artması ve yatırım malı ithalatı artışında geçen yılın temmuz ayından itibaren süren kararlı düşüş, çıktı fazlasının daralma sürecinde olabileceğini ve ısınmanın sürdüğünü düşündürüyor. Bu nedenle iç talep daralmasının enflasyon ve dış açık üzerindeki etkileri sınırlı kalabilir. Çıktı fazlası daralıyor İşsizlik rakamlarında azalma şubat ayında da sürdü. Ancak bu büyük ölçüde tarımda istihdamın yeniden artmaya başlamasından kaynaklanıyor. Tarım dışı istihdam artışının ise son üç yılın en düşük seviyesine gerilemesi önümüzdeki dönemde işsizlik görünümünün pek de parlak olamayacağını ortaya koyuyor. Tarım dışında yaratılan ilave işler azalıyor Maliye politikasında ise geçen yıl başlayan gevşeme bu yıl da sürüyor. Yıllıklandırılmış program tanımlı faiz dışı bütçe fazlasında Mart ayında gözlenen toparlanmanın nisan ayında tekrar bozulduğu dikkati çekiyor. Bu arada Mayıs ayında yapılan vergi indirimleri, belediyelerin borçları karşılığında yapılan kesintilerin ertelenmesi gibi bundan sonraki dönemi etkileyecek düzenlemeler bütçe dengesindeki bozulmayı hızlandıracaktır. Mali dengeler bozuluyor Geçen yılın mayıs ayında ortalama 4.12 YTL'ye sıçrayan 1$+1,5…'dan oluşan kur sepetinin değeri bu yıl ilk defa geçen yılın aynı ayının altına düşerek 4.03 YTL olmuş. Mayıs ayı enflasyonu bugün belli olacak. Gıda fiyatlarında bu ay bir yavaşlama bekleniyor. Ayrıca geçen yılın mayıs ayında TÜFE artışı, kurdaki sıçramayla birlikte yüzde 1.9 gibi çok yüksek bir seviyede gerçekleşmişti. Tüm bu etkileri dikkate aldığımızda bu gün ilan edilen rakamların 12 aylık enflasyonda bir gerilemeye yol açması beklenmeli. Ancak bunun baz ve kur etkileri azaldıktan sonra ne kadar kalıcı olacağı önemli. Enflasyondaki düşüş kalıcı mı? Nisan ayında dış ticaret açığı geçen yılın 591 milyon dolar altında gerçekleşmiş. Bu geçen yıl aralık ayından sonra kaydedilen en yüksek düşüş. Bu durum yatırım ve tüketim malı ithalatlarındaki yavaşlama ve gerilemeden ve ihracat artışından kaynaklanıyor. Sonuçta yıllık dış ticaret açığında geçen yılın aralık ayından itibaren başlayan duraklama sürüyor. Bu yavaşlamanın doların euro karşısında değer kaybetmesiyle de çakıştığı gözüküyor. Ödemeler dengesi rakamlarını genellikle dolarla ifade ediyoruz. İhracatımızın yüzde 48'i ithalatımızın ise yüzde 38'i euro cinsinden. Bu durumda doların değer yitirmesi dış ticaret açığını azaltıcı katkı yapıyor. Doların değer kaybı dış ticaret açığını azaltıyor Diğer taraftan, ham petrol, petrol ürünleri ve doğalgaz ithalatı hariç aramalı ithalat artışının ihracat artışının üzerinde seyretmeye devam etmesi üretimin ithal girdi bağımlılığının artmaya devam ettiğini ortaya koyuyor. Son olarak TL'nin sene başından itibaren değerlenme sürecine girmesinin bu bağımlılığı daha da hızlandırabileceğini dikkatlerden kaçırmamak lazım. Dünya Bankası'nın son dört yılda kesintisiz şekilde iyileşen küresel iklimde artık bir dönme noktasına gelindiğini ifade etmesine rağmen küresel sermayenin ülke risklerini göz ardı eden risk iştahı sürüyor.Bu durum siyasi risklerin ve yanlış ekonomi politikalarının piyasalar tarafından görmezden gelinmesine yol açıyor.Bu duruma bakarak Türkiye'de son dönemde yaşananları siyasetle ekonomiyi birbirinden ayıran bir yapısal değişikliğe yoranlar giderek artıyor.Dış açıkta, dış borçlanmada, enflasyonda, üretim ve istihdam cephesinde ortaya çıkan ve sürdürülmesi mümkün olmayan kırılganlıklar görmezden geliniyor. Eğer gerçekten 2007 küresel sermayenin risk algılamasının artmaya başladığı bir dönüm noktası olacaksa bugün görülmek istenmeyen siyasi ve ekonomik risklerin faturası önümüze konacaktır.Bu nedenle ülkenin hiç vakit geçirmeden normalleşmeye ihtiyacı var. foztrak@yahoo.com Süratle normalleşme ihtiyacı var