Cumhuriyet Bayramı’nı dün kutladık. Ankara Atatürk Kütür Merkezi’ndeki görüntüler gurur vericiydi.
Atatürk ve Atatürk Cumhuriyeti’ni kavrayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin duruşu da, geçişi de gösterileri izleyen vatandaşlarımızın göğsünü kabarttı.
Cumhuriyet ordusu, sosyal yapısı bozulmamış bir ordudur. Kaynağını halktan alır. Seçkinlerin ordusu değildir. Seçkincilik hastalığına ve tuzağına düşmemiştir. Halkına, halk çocuklarına açık bir kurumdur. Gücünü de, sağlamlığını da buradan alır.
Atatürk de, çağdaşlığı, çağdaş teknolojiyi yakalamış ve bozulmamış Türk ordusunu görseydi gurur duyardı. Kendi alanında gösterdiği hedeflere ulaşmış bir kurum olduğunu teslim ederdi.
Peki, ya başka taraflara baksa, gördüğüne; başka sorular sorsa, aldığı yanıtlara ne derdi acaba?
Örneğin Cumhuriyet’in borcunu sorsaydı...
Ve O’na, "en iyi ihtimalle milli gelirimiz kadar borcumuz var, daha fazla da olabilir" yanıtı verilseydi...
Tepkisi ne olurdu?
Ya bir de, "bu borç neyin nesi?" deseydi. "Kimden borç aldınız, ne için aldınız, aldığınız borçları ne yaptınız?" diye de ekleseydi...
Acaba, Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, yönetmiş olanlar ve yönetecek olanlar ne yanıt verirlerdi?
"Aç gözlülüğü terbiye edin ki insanlar huzurlu olsun, vaziyetlerini iyileştirin ki kin, öfke olmasın, demiştim, ne oldu?" diye sorsaydı...
Ne yanıt verirlerdi?
Hırsızların, arsızların pişkin pişkin meydanlarda dolaştığını... O başı dik halkı, bir öğün yemek veren, tokluğu, işi, aşı öbür dünyada vaat eden insanların peşinden koşarken görseydi ve:
"Siz 80 yıldır ne yaptınız?" diye sorsaydı.
"4 Kasım’ı görelim Paşam!" diyemezlerdi, herhalde...