Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, son yasayı veto etmeseydi, Mehmet Ali Ağca ve Haluk Kırcı gibi mahkumlar dışarı çıkacaklar mıydı?
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, dünkü görüşmemizde bu sorumuza şu yanıtı verdi:
"Basın erken tahliye kararı verdi ve çıkacaklarmış gibi yorum yaptı. Oysa, bu yasadan yararlanıp tahliye edilecekleri kesin değildi. Her birinin dosyasına ayrı ayrı bakmak gerekir. Bu isimler için kesin olan şartlı salıvermeyle ilgili düzenlemelerin 36 yıl ceza üzerinden yapılacak olmasıdır."
Adalet Bakanı Türk de, Ağca ve Kırcı için kesin konuşamıyor. Dosyalarını incelemek gerektiğini belirtiyor.
Peki bundan sonra ne olacak?
Bakan Türk, Cumhurbaşkanı Sezer'in vetosuyla ortaya bir boşluk çıktığına dikkat çekiyor. Bu nedenle de hiç zaman kaybedilmeden yeni bir yasa çıkarılması gerektiği üzerinde duruyor.
Af konusunun böyle bir karmaşaya dönüşmesi sürpriz değil.
Anımsayalım...
Af düşüncesi DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit'ten çıkmıştı. Amacı, "kader kurbanı" olarak tanımladığı hafif suçlar nedeniyle cezaevine girmiş insanların yeniden topluma kazandırılmasıydı. Ekonomik dengesizlikler nedeniyle suça yönelmiş insanların yeniden iş - güç sahibi olmaları hedefleniyordu. Rahşan Ecevit, ilk yasayla cezaevinden çıkan ve kendi tanımına uyan "kader kurbanları"nın yeniden topluma kazandırılması için kendi çapında çabalar gösterdi. İş bulmalarına yardımcı oldu.
Bayan Ecevit'in amacı bununla sınırlıydı...
Ama varılan sonuç hiç öyle olmadı.
Şartlı Salıverilme Yasası, komisyonlardan geçerken, koalisyon ortakları tarafından "yandaş affı"na dönüştürüldü. Anayasa Mahkemesi'nin kapsamı genişletecek iptal kararı vermesi de büyük olasılıktı. Nitekim öyle oldu.
"Kader kurbanları" için yola çıkan şartlı salıverilme düzenlemesi, Ağca ve Kırcı gibi mahkumları da kapsayacak, neredeyse bir "genel affa" dönüştü.
Bu sonuç kamu vicdanına da sığmadı.
Ecevitler'in vicdanına da...
Hükümetin, bu aşamadan sonra, şartlı salıverilmeyi vicdana sığar hale getirmesi kolay değil...
